Adına ne demek isterseniz... Kırkyama, yamalı bohça, kırkpare, patchwork... Dünyanın heryerinde yapılmakta. Rengarenk, çeşit çeşit, model model. Tümüyle dikenin hayal gücü ile şekillenen, modellenen bir çeşit sanat eseri bence. Tarihçesi için somut bir yazı bulamadım. İpek yolu üzerindeki ülkeler ve Orta Asya deniyor kaynaklarda. Ama Avrupalı kaynaklar bunu da söylemiyor. Doğrudan pahallı kumaşların Hindistan'dan gelmeye başlaması ile tek bir kırıntısının bile ziyan edilmemesi için, hanımların elinde şekillenen bir çeşit dikim tekniği olarak tanımlanıyor.
Benim kırkyama ile tanışma hikayem ise çok eski. Çocukluğumdan. Bir zamanlar terzilik yapmış babaannemin, evdeki her tür kumaş artığına kıyamayıp, saklamasından ve değerlendirmesinden dolayı, onunla geçirdiğim zamanlardan. O, eline geçen her bir artan parçayı büyüklüklerine göre tasnifler, bohçalara sarıp kenara koyardı. Diktiği işler bitince de sıra bu parçalara gelirdi. Özenle onları keser, teğeller, makinada dikerdi. Herbirinin arkasına bir de mermerşahiden astar yapardı. Genelde el bezi olmaları için hazırlardı onları. Sonra da sevdiklerine hediye ederdi. Biz zamanında bu kadarcık kumaşı bulamazdık. Savaş yıllarında doğduk, büyüdük derdi. Gerçekten de 1.Dünya savaşı sıraları doğmuş, adı bile zafer kazanalım mantığı ile asker babası tarafından seçilmişti. Punto amca'nın konuk yazarının yazısında olduğu gibi, işgali İstanbul'da görmüş, gelen askerlerden çocuk aklı ile çok korkmuştu. Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte adamlardı diye takılır, sonra güldürür, gülerdi ama o yıllar hep ağladık derdi. Allah o günleri göstermesin, Atatürk huzur içinde uyusun diye dua ederdi.
Ben de, o babaannenin torunu olarak, yanında bebeklerime elbiseler diktim, örgüler ördüm. İlk işim de iğne ardı bir ayıcık idi. Kahverengi iplikle patiska kumaş üzerine işlemiştim. Deseni babaannemle transfer etmiştik. Onun model kitaplarından bizzat ben seçmiştim. O günden bu güne çok zaman geçti ama benim merakım geçmedi. Büyüp, buralara gelip evde can sıkıntısından kurslara başlayınca, ilk olarak geçen sene gene U3A bünyesinde kırkyama kursuna yazılayım dedim. Dedim demesine de öğreten hanım, gayet bilgili ve becerikli olmasına rağmen, daha önce liselerde öğretmenlik yapmasından mı kaynaklanıyordur nedir, herkese küçücük çocuk muamelesi yapıyor, bağırıyor, çağırıyordu ki, buradaki okullarda bile buna pek müsade edilmez. Onun dışında dikiş makinam yok diye beni kabul etmedi zaten. ''Al makinanı gel'' dedi. Ben de makina alsam da, senin dersin pek bana göre değil dedim içimden ve bir daha da kursuna gitmedim. Yaşlı tonton nakış grubumla devam ettim derslere. Bu seneki kursların kitapçığında bir baktım, geleneksel İngiliz Patchwork'ü var kurslar arasında. Makina da gerektirmiyormuş. Hemen kaydoldum. Ama işe başlayınca, gidemez oldum bu sefer. İşi bırakınca ilk iş koştura koştura bu kursa gittim. Çok tatlı bir hanım(O da emekli öğretmenmiş) kurs hocamız oldu ve dersleri evinden veriyor. Her çarşamba ona gitmek büyük bir zevk oldu. Hem katılanlar çok tatlı, hem de hocamız. Böylece hem öğreniyor, hem eğleniyoruz. Hanım hanıma muhabbet ediyoruz.
Kartondan üçgen kalıplarla başladık ilk dersimize. Ben onlardan altıgen oluşturdum. Sonra da Ann(hocamız) ile evirdik, çevirdik bu kırmızılı yastıktaki şekli elde ettik. Ben de onu evde kılıfı küçük gelen kuş tüyü yastığa kılıf yaptım. Tümüyle elde dikildi. Bir tek noktasına bile makina değmedi! Acemilikten ötürü oluşan kayma hataları da nakışla kamufle edilmeye çalışıldı.
İngiliz usulu kırkyama yapmanın tekniği şöyleymiş:
Önce hangi şekli yapacağınızı belirliyorsunuz. Şekli milimetrik kağıt üzerine çizip, düzgünce orjinal şekilden biraz büyük olacak şekilde kesiyorsunuz. Bu sizin kağıt kalıbınız olacak. Onu sert mukavim bir karton üzerine yapıştırıp, maket bıçağı ile çok düzgün bir şekilde(metal cetvel yardımıyla) kesiyorsunuz. Hazırladığınız kağıt kalıbının kenarlarından yarımşar santimetre büyük olmak üzere, kumaş kalıbınızı daha yumuşak bir kartondan hazırlıyorsunuz.(Fotoğrafta sarı renkle görülen 'kumaş', üstte görülen de 'kağıt' kalıbı)
Kumaşlarınızı, iplik düzüne dikkat ederek kalıbınızla kesiyorsunuz. Elinizde bulunan kartonlardan(iğnenin kolayca batıyor olması karton sertliği için kriteriniz olsun) kalıplarınızı kaç tane gerekecekse düzgünce kesip hazırlıyorsunuz. Ben o sıralar bolca tükettiğim çikolataların kutularını kırptım. Kullanacağınız kartonların aynı kalınlıkta olması çok önemli, yoksa şekiller düzgün birleşmez.
Kumaşları kartona teğelliyorsunuz. Oluşturacağınız şekle göre kenarlarından çırpma dikişi ile dikiyorsunuz. Dikişe kenarın birkaç santimetre içinden başlamak ve kenarın ucuna gidip geri dönmek çok önemli. Böylece iki kat sağlam dikmiş oluyorsunuz, yıllarca kullansanız da dikişlerin yıpranmasını önlüyorsunuz. Ann'in yalancısıyım!
Ben oluşturduğum şekli patiska üzerine aplike yapıp, kenarlarını nakışla süsledim. Elde dikilen makina dikişi tekniği ile de büyük parçaları birleştirdim. Dün gece tümüyle bitti. Şimdi sırada yukarıdaki yeşilli morlu olan parça var. Onun kenarlarına ne yapacağımı bilemedim. Bakalım, yarın gidince neler keşfedeceğiz. Öneri çizimleriniz olursa ona da açığım.
Bir de sırada Crazy Patchwork tekniği ile yapılacak olan bu iş var. Onda da Ann teğelleyeceksin ve nakışla tutturacaksın dedi. Benim planımda gene yastık var ama yastık yaparsam teğel ve nakış işi tutmaz. Makina ile mi dikmeli(İstanbul'a gidince) yoksa yastık yapmamalı mı bilemedim. Ayşem: ''Sen bir başla nasıl deli işi o görürsün.'' demişti crazy patchwork için. Ona hak verdim, duyurulur.
Yarına elimde bir de Red Work var. Onunla da birşeyler yapmayı planlamam lazım. Önerilerinizi bekliyorum.