21 Ocak 2011

Uğur Böceğim'in Doğumgünü Sofrası


İki sene önce hayatıma güneş gibi bir ''Uğur Böceği'' doğdu. O günden beri de, en sıkıntılı günümüzde bile yüzümüzü güldürdü (Maşallah diyelim nazar değmesin böcüğüme). Ay agu diyor, ay katı mamaya geçtik, ay emekliyor, ay sıraladı, şimdi yürüdü bak, ilk kelimesini söyledi derken, zamanın nasıl da hızla akıp geçtiğini anlamadık bile. Hep çocukları büyüyen arkadaşlar, aman bu günlerin kıymetini bilin çabucacık geçip gidiyor, anlamıyorsunuz bile, diyorlardı. Aynen öyle imiş durum. İki sene nereye geçti hiç anlamadım.

Geçen sene, tam da doğumgününde başlayan inşaat hayatımızı kabusa çevirmişti. Ne biz, ne de misafirlerimiz anlayıp tadına varabilmişti Böcüğümün ilk doğumgününün. İçime oturmuştu bu durum da benim. Bu sene herşey çok güzel olsun istedim. Böyle kabuslar hayatımızda olmasın diye diledim. Haftalar önceden neler yapsam diye tek tek baktım internetten dostların sitelerine. Geçen sene Hülya'nın kızı için hazırladığı Uğur Böceği temalı doğumgünü çok hoşuma gitmişti(zaten Ponpon hanımdan sonra Uğur Böcüğü lafı da oradan pelesenk oldu dilime) ve orada gördüğüm uğur böcekli kanepelerden yapmıştım. (Minik farklarla, ben tuzlu bisküvi yerine minik sandviçler kullandım, böcüğün beneklerini zeytin ezmesinden yaptım. Zeytin olarak kalamata kullandım. Domatesi de 4'e bölmedim. Kanatlarının olduğu yerden çentik attım.)Bu sene de aynen geçen sene yaptığım usulde, ilk sırada onlar vardı. Sonra, sordum Hülya'ya bu sene neler yaptın diye, bir türlü detayları yazmayı yetiştiremedi. Ama ne yapıp edip bana özelden ulaştırdı yaptıklarını sağolsun. Kocaman teşekkürler sana Hülya.

(Daha masa tam yerleşmemiş halde)

Biz neler yaptık(ben çok aradığım için, arayanlara kaynak olsun):
  • Uğur böcekli kanepeler
  • Sarımsaklı havuçlu salata
  • Peynirli börek(anneanneden)
  • Kıymalı poğaça(anneanneden)
  • Yaprak dolması(anneanneden)
  • Rus salatası
  • Funiyka
  • Şeker kurabiyeler(bebekli ve ördekli)
  • Bebek süslemeli sakız kabaklı çikolatalı kek
  • İncirli cevizli pasta


Ben tuzlulular konusunda çok becerikli değilimdir. Bu konuda anneanne Hızır gibi yetişti imdada. Tatlıları da abarttığımı davetliler gelip gittikten sonra anladım. Ciddi anlamda abartmışım hem de! Bu işin en zor yanı da menüyü oluşturmak idi.


En çok kağıt bebekleri yapmaktan zevk aldım. Bir hafta öncesinden başladım yapmaya. Bu sitede görmüştüm. En ince detayına kadar anlatmışlar yapımını. Kimisi nişan davetinde, kimisi düğün davetinde kullanmış. Ben de Böcüğümün masasında gelincik gibi açsınlar istedim. Başlangıçta onların yaptığı gibi sadece elbiseli olanından yapmaya başlamıştım. Ama hoşuma gitmedi, eksiklik hissettim. Daha sonra, kağıt bebek diye arattım ve karşıma çıkan bu bebeklerin yazıcıdan çıktılarını aldım. Tek yüzlü oldukları için saç modeli düz olan bir bebeği seçtim. İki yüzü yapıştırırken araya kürdan koydum. Grapon kağıdı ile eteklerini hazırladım. Böcüğün ele geçiremeyeceği bir yere sakladım. Sakız kabaklı, çikolatalı kekin tarifini buradan aldım. Nefis oldu.

Funiyka'nın da hikayesi var çok eskilere dayanan. Bir tekstil firmasında, üretim müdürü olarak çalışırken, konfeksiyon bölümünün ustabaşı olan hanım, Bulgaristan göçmeni idi ve birgün fabrikaya elinde bu tatlılarla gelmişti. Bir hareketim, onun çok hoşuna gitmiş. Jest olarak da tatlıları bana ve bir grup arkadaşına yapıp getirmiş. Bayılmıştım. Tarifini istediğimde de kalıplarla yapıldığını, onların da o zamanlar Türkiye'de bulunmadığını öğrendim. İlk Bulgaristan'a gidişinde bana da o kalıplardan getireceğine söz verdi ve sözünde durdu. Ama benim ihmalkarlığımla yıllardır yapılamayan bir tarifti. Kalıplar da bir köşede sırasını bekledi durdu. Kurabiye kalıplarına elimi attığımda, onlarla da karşılaşınca, yeter bu kadar köşelerinde durdukları dedim listeye onları da aldım. Ama hamurunu evde yapmaya cesaret edemedim bu yoğunlukta ve yerine hazır milföy hamuru kullandım. Tarifi de bu siteden aldım. Elimde 6 adet kalıp olduğu için, 3 defada pişirmem gerekti. Bu da zor oldu. Sonrasında kalan hamur için alüminyum folyoya huni şekli verip üzerine yağlı kağıt sardım, o da aynı işi gördü. Keşke en başından beri aynı şeyi yapsaymışım. Muhallebisi için de iki kat ölçü kullandım. Çok fazla geldi. 6 kase fazladan muhallebimiz oldu böylece! 18 adet için 1 ölçü denk gelecekmiş.


Peynirli börek, kıymalı poğaça, yaprak dolması annem usulü klasik tariflerdendi.

Rus salatası da klasik bildiğiniz Rus salatası. Sarımsaklı yoğurtlu havuç salatasında havuçları biraz zeytinyağı ile kavurdum. Kıtırlığı gidene dek. İçine çok az kimyon ve kuru nane kattım.

Aslında Zuhal'in civ civli patates salatasından yapacaktım özellikle çocuklar için. Ama griptir, 5.hastalıktır, çocuk milleti fire verdi ne yazık ki. Onun yerine Ayşem'in şeker kurabiyelerinden (hala o yarışmanın benim gözümdeki birincisi sensin Ayşem'im) yaptım. Şeker hamurunu sağlıklı bulmadığım için de süslemelerini uygulamadım. Yeni çıkan ve süpermarketlerde satılan başka bir süsleme malzemesinden birkaç tane kurabiye üzerinde denedim ama onların da sağlıklı olmadığını düşünüp, en güzelinin süslemesiz sade kurabiye olduğuna kanaat getirdim. Onları da eve gelen miniklere hediye olarak verecektim ama gözüme çok fazla sade göründükleri için, içinde GDO'suz malzeme kullandıklarını belirten bir markanın çikolatası ile balonda karar kıldım teşekkürler hediyemiz için. Ayşem'in böcüğünün doğumgününe hazırladığı paketlerden biraz kopya çektim paketleme hakkında da. Balonlarımız, süslemelerimiz derken ev, masa hazırdı...


Konuklarımız ve Böcüğümün arkadaşları da gelince, evin içinde mutluluktan zıplayan bir küçümenim oldu. Sevinmek ama nasıl sevinmek! Zıplamak, el çırpmak, her türlü mutluluk ifadesi....

Bu arada bizimkinin en yakın arkadaşlarından birisi 75 yaşında ve ona bayılıyor. Hergün adını sayıklıyor. Ona gidelim, o bize gelsin şeklinde. Yaşıtlarından daha çok seviyor görünüşte... Ama bu sefer yaşıtlarını görünce sevinçten herşeyi unuttu!

Bizim böcük pek insan canlısı. Oyuncak kapmaz, paylaşır, bencillik etmez. Yaşıtları ilk başta oynadıkları oyuncak için kavga edeceklerini düşünüyorlar genelde. Bunu farkettiğim durumlarda haydi anneciğim, şu kardeş senin elindeki bu oyuncakla oynamak istiyormuş deyince, bizimki uzatıyor, başka bir oyuncak alıp onunla oynamaya başlıyor. Bu da karşısındakini çok şaşırtıyor ve kavga çıkmayacağını anlayınca beraberce oyuncakları ala vere oyuna başlıyorlar. Gelen çocukların hiçbirisi evine dönmek istemedi. Gitmeyelim diye diye gidenler oldu. Annesinin kaptığı gibi götürdüğü çocuklar oldu. Bizim böcüğün 75 yaşındaki arkadaşı daha oturduğu için sesi çıkmadı gidenlere. Sonrasında da babası gelince kimsenin arkasından ağlamadı, neredeler demedi. Aslında hiç demiyor, güle güle, gene gelin diyor, el sallayıp öpücük veriyor ama gitmemek için ağlayanları görünce kendisini kaptırır mı diye endişe ettim. Endişem yersiz çıktı.

Nihayetinde böcüğüm çok mutlu oldu, gelenler mutlu oldu, tüm bunlar beni de mutlu etti. Nice nice yaşlara sağlıkla, mutlulukla, sevdiklerinle Böcüğüm! Canım, canımdan bir parçasın sen benim!

İlerideki yaşlar için Işıl'ın çok güzel önerileri var. Önümüzdeki seneler için neler yapacağımız şimdiden şekillenmeye başladı böylece.

Kutlama önerilerini anlatan başka siteler de burada ve burada var.

12 Ocak 2011

Babies

Bundan bir önceki yazımı okudu iseniz, gerçekten teşekkür ederim sabrınıza. Şimdi hazır olun. O kadar alın, almayın, lazım olur, olmaz dedikten sonra, size bir film önereceğim. Bu filmi de seyredin ve önce kendi hayatınızda, sonra da bebeğinizin hayatında neler lazım olacak, tekrar yeniden yeniden sorgulayın!



Filmi ilk defa Açalya'dan duymuştum. İyi ki, duyurmuşsun Açalya, sonsuz teşekkürler sana.
Merak ettim, ne yapıp edip seyretmenin bir yolunu buldum. 4 farklı ülkeden, 3 ayrı kıtadan, 4 farklı bebeğin ilk yılı gözlemlenmiş bu filmde. Öyle sahneler var ki, inanılmaz, gerçekten inanılmaz. Gözlerim yuvalarından çıkacaktı, nasıl yani çığlıkları eşliğinde. Ama hayat bu. Herkesin hayatı da aynı olmak zorunda değil!

Özellikle, hayatlarımızı standartlaştırmaya çalıştıkları bu dönemde, bu 4 bebeği oturup, bir daha, bir daha seyredip, hayat dersi almalı. Dışkısında boncuk aradığımız bebeklerimizin, dışkılarının bir mısır koçanı ile bile temizlenebildiğini, o şekilde temizlenen bebeklerin de hayatta kalabildiğini görmeli ya da aman kedi tırmalamasın, kuş gözünü çıkartmasın diye uyurken başında nöbet tuttuğumuz bebeğimizin, bize o kadar da çok ihtiyacı olmadığını farkedebilmeli ve normal hayatımıza devam edebilmeyi öğrenebilmeli. Aynı fırsatlar her ülke vatandaşının elinde olabilse, o insanlar da neler yapıyor diye en azından hayal kurabilmeli. Daha o kadar çok mesaj var ki filmde, özellikle de bana hitap eden. Bakalım sizlere de aynı ölçüde hitap edebilecek mi, etkileyecek mi?

Bu arada bizim böcüğe de birşeyler anlatmış olmalı ki Babies, bebekler bebekler diye bir iki defa oturup seyretti. Gene hatırlatmalı ona.

Özetle ve özellikle Ponijao ve Bayar'a aşık oldum ben! Onlardan dünyayı seven insanlar türeyeceğine neredeyse eminim. Gizli bir el değmezse üzerlerine...

Dip not: Burada da bir makale var, yazıyı yazdıktan sonra okuduğum. Şu cümlelerde birleşmişiz:
“When people see the film,” he said, “we hope they’ll realize that it’s not just about babies. It’s about being a human being in the world.

10 Ocak 2011

Bebek İçin Gerekli Olanlar, Olacaklar

Son dönemde bebeği olacak yakınlarım, arkadaşlarım arttı. İlk bebek... İnsan bir yandan heyecanla kendisinden bir parçayı içinde büyütürken, en iyileri, en güzelleri ona sunmak için sabırsızlanıyor. Herşey kusursuz, eksiksiz olsun istiyor haliyle.
Benim şansım, daha önceden epey bebek deneyimi yaşayanların yakınında olmamdı. Nelere ihtiyaç duyup, nelere ihtiyaç duymadıklarını görmemdi. Gün yok ki, yeni bir kolaylık anne adaylarına sunulmasın! Ama bu kolaylıklar her daim kolaylık mı? Zeynep'in bu yazısı içimdeki yazma istediğini körükledi ve kaynak oldu. Gerçi yorumlarına en az bir yazı çıkacak kadar çok yazdım ama hızımı alamadım! Sonra Ycurl yazmış, orada da yorumlarda konuşmadan duramadım, huyum kurusun!

Her ne kadar biliyorum diye düşünsem de, neredeyse 9 ay boyunca araştırmış olsam da, her gördüğümü almamış olsam bile, ''gerçekten gerek var mı?'' sorusunu önce başkalarına sorup, sonra kendi kendime en az 3 defa sormuş olsam bile, gene elimde bir sürü kullanılmayan, bu olmasaydı da şu olsaydı diyeceğim şeyler kaldı. O dönemde hazır bir liste olsa keşke dedim durdum. Hatta Ayça'nın web sitesi ile ilk o dönem tanıştım. Ama sonra anladım ki, hazır liste hiçbir bedene uymuyormuş. Her anne/anne adayı kendisini biliyormuş.

Anneye, bebeğe, aileye, yaşanan eve, koşullara doğrudan bağlı alınacaklar/alınanlar. Ama bazı şeyler var ki, daha kullanıp kullanmayacağına emin olmadan dayatılıyor insana. Çok kişide en az 3 bebek arabasının değiştirildiğini gördüm mesela. Ucuzundan alıp atarım diyen, belini sakatlayanlar da gördüm... Ya da hiç istemediğiniz şeylerin hediye olarak sizin elinize tutuşturulduğunu(çok şükür zor insan olduğumu bildiklerinden bunu bana yapmadılar) farkettim. Bunun gibi daha pek çok örnek.

Özetle, diyeceğim şu. Koşullar göreceli, bütçeye, yaşanılan ortama, yaşayan insanlara doğrudan bağlantılı. Ama bu renkli dünyaya kendinizi kaptırıp, sonradan evde istemeyeceğiniz yığınla eşyayı, aç bir insanın oburluğu ile almayın. İyice ölçüp biçin kendinizi, ortamınızı. Bazı şeyler için bebeği bekleyin. Onunla alış veriş de güzel. En acı çektiğiniz doğum sonrasında bile! Hayal etmek yerine, onun gül yüzüne bakarak, ona yakışanları seçmekten güzeli yok! Bunlar benim yaşadıklarım,sözcüklerim öğüt, emir cümlesi gibi görünse de takmayın, siz istediğiniz dersi alın. İstediğinizi gönlünüzce seçin ama dediklerimi de unutmayın.

Kıyafet Binlerce kıyafeti alıp ilk günden yığmayın. Çoğunu giyemeden büyüyor bebek milleti. Bizde annemin benim bebekliğimden sakladıklarını çıkarttık gün yüzüne ilk önce. Önlükler, hırkalar, patikler, başlıklar, o zamanlar kullanılan zıbınlar. Bayıldım onlara tek tek. Annemin bebekliğinden kalanlar bile vardı aralarında(ne kadar pırtıcı bir aileymişiz). Yıkadık, ütüledik, hazırladık. En çok da kundakların, annemin, babaannemin el işlemeleri ile hazır edilmiş kundakların, işime yarayacağını düşündüm. Sonuç, battaniyeleri kullandık. Kundakta durmadı bizimki, sihirbaz ustalığı ile çözdü ve çıktı içinden. Sadece bir gece annem sıkı sıkıya bağlamış, (uyumuyordu ve ben bel ameliyatı geçirdiğimden devamlı kalkamıyordum), babamız da İngiltere'de idi o dönem. O gece deliksiz uyudu böcük kundağın içinde. Bebekler anne karnında zannediyorlarmış kendilerini, ilk üç aydı yanılmıyorsam bu sanma süresi, o yüzden aynı sıcaklığı, aynı dar alanı ararlarmış. Kundak bu hissi verdiğinden kendilerini güvende zannediyorlarmış. Eğer bizimki gibi sihirbaz bir böcüğe sahip değilseniz, denendi, işe yarıyor!

Birkaç body, birkaç (3-4 adet ev için pijama şeklinde, 2 adet dışarısı için mesela, kusarsa diye yedekli) kıyafet, özellikle kış ise ''tulum'' bize yetti de arttı bile. Kış aylarında bir de paltoya ihtiyaç var elbet. Kar tulumu şeklinde olanlar süper!

(Bahsettiğim bodyler, özellikle bacak oyuklarına bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız)

Kıyafetleri seçerken, boyası, apre malzemesi bir tekstilci olarak kafamı kurcaladı ve tüm malzemelerinin test edildiğini bildiğim markaları tercih etmek durumunda kaldım, hayata ilk defa gözlerini açan korunmasız minik için.

(En çok kullandığımız pamuklu kadife tulum)

Bizimki ayağında asla çorap, patik tutmadı! İki ayağını birbirine sürtüp, savurduğu gibi fırlattı ilk dakikalardan itibaren. Uzun, yaşına hiç de denk gelmeyen bir çorabı giydirebildik anca! Bodylerde tercihim(marka vermeyi hiç sevmesem de bu yazının tümünde vermek zorundayım!) Mothercare. Set halinde satılıyorlar zaten 1 paket size yetiyor da artıyor bile. Hediye de geliyor, eğer ayını doğru seçerlerse. Mothercare bodylerde bacak oyuk kısmı çok yumuşak ve bebeği kasmıyor, canını yakmıyor. Kullandığım başka bodylerden pek memnun kalmadım. Uzun kollu body almıştım. Ev çok sıcak olduğundan hemen hemen hiç gerekmedi ama aldık kullanacağız şeklinde istemeye istemeye kullandım. Bir daha da almadım. Kolsuz ya da kısa kollu bodyler çok daha kullanışlı. Beden olarak mutlaka ama mutlaka new born(yeni doğan bebek) ölçüsü olsun elinizde. Eğer bebeğiniz 5 kg doğan tosuncuklardan değil, ortalama bir bebekse. Bana 0-3 ay al demişlerdi. Kabusum oldu. Kıyafetlerin içinde kayboldu garibim. İlk kontrole gidişimizde, ameliyatlı karnımı tuta tuta New Born(yeni doğan ebadında) bodyleri almaya gitmek zorunda kaldım. Üstelik indirime girmişlerdi ve hiç renk kalmamıştı. İğrenç renklerde bir set sahibi olduk böylece. Allı güllü, morlu, hiç yüzüne bakmayacağım türden. Bu benim için ders oldu!

(Çok sevdiğimiz bir akrabamızın hediyesi el örgüsü kıyafetler, böyle güzel bir sepette gelmişti, şimdi bizim böcüğe oyuncak araba oldu, o sebeple bu sepet seçilmiş zaten)
Yün ama tüysüz yün hırka giydirdim. Battaniye zaten doktorumuz ve tüm kaynaklar tarafından tavsiye edilen, yorgan ve yastık 1 yaşına kadar yasak, yatakta ani çocuk ölümleri sebebiyle. Bizimki üzerini örttürmedi hiç. O yüzden kalın yün pantalon ve hırka ile uyudu geceleri. Uyku elbisesi de giymedi! İtiraz etti işte, ağladı, içinden çıktı, bir şekilde karakterini o ilk yeni doğmuş haliyle koydu ortaya.

(Uyurken en çok bunları giydik. Şapka, çorap ve patikleri hiç kullanamadık. Şapkanın ipli düzeneğini rahat kullanamadık, çorap ve patiği de bizimki ayağında hiç tutmadı)
Pazen yumuşaklığında pamuklu ama kenarı oyalı olmayan kare bezler mutlaka gerekti bize... Emmeyip mama içen böcük için, ilk aylarda BPA'lı olduğunu bilmeden kullandığımız ve de akıtan o çok iyi diye anılan marka biberonları kullanırken mutlaka gerekli oldular. Babaannemiz pek güzel oyalı olanlarından yapmış, özenmiş, bezenmiş, ben bayılmıştım ama onları hiç kullanamadık, oyalar hassas cildine alerji yaptı küçümenin çünkü.

(Çorap ve patikler burada da fire verdi. Kalan parçalar en çok kullandıklarımızdandı. Sıcak su torbasına da evimiz sıcak olduğu için şimdiye dek hiç ihtiyaç olmadı - ileri de olabilir - ama ona kadar herşeyi düşünmüştü hediyelerimizi hazırlayan ince insan)
Önlük olarak da Amerika'dan hediye gelmişti, en çok onları kullandık. İki yüzü pamuklu, arada sızdırmaz bir malzeme, muhtemelen naylon vardı. Kenarlarına kroşeto(bir tür oya gibi süs) yapmışlardı, onlar alerji yaptı bizimkinde ama sökünce, bir güzel kullandı. Cırt cırtlı idi kapanma yeri ve başkası zaten kullanılamıyor rahatlıkla. Bir dönem de yakası ribanalı bütün kazak gibi giyilen önlükler çok işime yaradı. Şimdilerde de tümüyle naylon önü cepli olanlardan kullanıyoruz. Ondan çok ben dökmeyeyim diye!


(Mama yemeye başlayıncaya kadar en çok kullandığımız önlükler)

Patik hiç kullanmadık. Çorabı ayağında tutmayan çocuk patik giyer mi? İlerleyen aylarda benim İngiltere'den alıp, arkadaşlarıma getirdiğim ama vakit bulup gidemediğim için çocuklar büyüyünce bana kalan, evde duran süslü, Tigerlı, hayaletli patikler vardı, çoraptan daha sağlam bir şekilde giyilebilen, birkaç kıyafetimize onlar eşlik etti. Sonrasında da Clarks'dan geldi ayakkabılarımız. Şimdi Türkiye'den nereden alabiliriz diye kocaman bir soru var kafamızda.

Şapka mutlaka olmalı, penye özellikle. Bebekler bir tek ısıyı başlarından kaybederlermiş vücutlarında.

Dışarı çıkarken arabamızın kışlık parçaları vardı. Bebekken yatak gibi bir kısım ve sonrasında da footmuff denilen parça. O yüzden battaniye vs birşeye hiç ihtiyaç duymadık. Yere düşmeye çok meyilli olduğundan beni sinir ederdi zaten battaniye!

O portbebe denen zımbırtılar da beni sinir ediyorlar. Hele kapitoneye benzer malzemeden yapılanlarında çocuk ya çanta gibi iki yana savrula savrula taşınıyor, ağlayasım geliyor hallerine ya da kucakta taşıyacağım diye taşıyanın canı çıkıyor. Onlardan da hiç kullanmadık.

Biberon Almakta acele etmeyin. Bebeğiniz emecek mi, emmeyecek mi, önce onu bir keşfedin. Markası, modelini önceden belirleyin. Gerekli olursa, bak bu alınacak şeklinde babayı yönlendirin. Ama eğer mamaya ya da süt sağmaya mahkum kaldıysanız, kesinlikle bu konuda cam biberon öneriyorum. Asla polikarbonat biberon kullanmayın. BPA denilen bir kimyasalı salgıladığını artık sağır sultan bile duydu! Başka bir plastiğin de sonradan ne kusuru çıkacak belli değil.

Ben bu hatayı yaptım, en iyi bildiğim markadan da kazığı yedim, siz yemeyin! Bunda da Hızır olduğu için bana Chicco'nun cam biberonlarını methetmeden geçemeyeceğim. 150 cc'lik biberonları hala kullanıyoruz. Emziklerini silikon olanlarla değiştirdik ve belli periyodlarda yeniliyoruz. Suluk olarak da kullanılabiliyor bu biberonlar. İki minik parça ilavesi ile(ağız kısmı ve tutacak kısmı) ayrıca bir suluk almanıza gerek kalmıyor. Yeni suluktan da ucuza maloluyor, ayrıca evde başka bir eşya olmuyor. Koşarken, sert bir zeminde iken çocuğun elinde bırakmıyoruz, kırılma tehlikesine karşılık ama çok istenirse, biberonlara giydirilebilen, kırılmayı önleyen elbiseler de var. Bir dönem de BPA içermeyen başka bir biberon kullandık, ama çok fazla parçadan oluşuyordu, yıkaması uzundu, benim o kadar zamanım yoktu! Gene başka marka cam bir biberon deneyimimiz de oldu. Ama o biberon leyleklerin gagalarına göre hazırlanmış olsa gerek, gereksiz uzundu ve ağız kısmı çok dardı, mama kaşığını içine boşaltırken bile zorlandık. Biberon konusunda, yukarıda bağlantısını verdiğim diğer yazımı okumanızı da şiddetle tavsiye ederim.

Biberonları yıkamak için çok fazla fırçaya ihtiyacım olmuyor benim. Zira ağızları geniş ve sabunlu bez ile yıkamaya uygun. Ama uzun, derin bir biberonunuz varsa, mutlaka lazım oluyor!

Süt sağma pompası Başınıza ne geleceğini bilmeden, sadece almış olmak için almayın. Hastanede bebeğin emip emmeyeceğine iyice emin olun. Gerekirse orada sağım yapın, yaptırın ve süt hemşiresi varsa hastanenizde(bizimkinde vardı) bebek emmiyorsa, emmeyeceğine de eminseniz yakın zaman içinde(zira bazı bebekler 3 ay sonra bile başlayabiliyor emmeye) onun önerisine göre hareket edin. Sizin durumunuzda belki hastane tipi makine kiralamak gerekecek, belki basit bir makine yetecek. Yaşamadan bilemezsiniz ve bunlar pahallı aletler, deneyip yanılma maliyeti yüksek. Elle çalışanları kullanması zor, el kaslarınızın çok iyi gelişmiş olması gerekiyor ve zaman faktörü işin içine giriyor.

Süt ve emme meseleleri üzerine kellymom üzerine site tanımıyorum ben. Aradığım herşeyi orada bulduğum gibi. Evren inanılmaz büyük destek oldu bana. Yeniden kocaman bir teşekkür ona.

Sterilizasyon makinesi Önceden almanıza gerek yok. Bunda da biberonda olduğu gibi marka ve modelinizi belirleyin. Eğer biberon kullanacaksanız mutlaka alın. Zira kaynatmak kabus oldu bizim için. Evde 3 insan bir böcüğe el pençe divan şekilde hizmet ederken, suyun altını kapatmayı defalarca unuttuğumuz, kaynamaya devam ettiği oldu. Bu sebeple çaydanlık, tencere yaktığımız oldu. Odaklandığınız nokta farklı olunca, uykusuz kalınca, ameliyatlı olunca, kopuyorsunuz. Sterilizasyon makinesi gerçekten büyük rahatlık.

Ama asla Arçelik almayın. Biz geçici bir süre için almıştık. Katlanıp portatif bir model olabilmesi de yolculuklar için hoşumuza gitmişti. Ama iki kullanımda içteki suyu ısıtan metal parçanın küflendiğini farkedip beynimden vurulmuşa döndüm! O şu sıralar biberonlar sebebiyle çok kızgın olduğum markanın sterilizatörünü Türkiye'de satıldığı fiyatının neredeyse 1/3'ü kadarına İngiltere'den aldık. Arıza yaptı, burada tamir edemediler aynı model ve marka bulunduğu halde! Günlerce süründürdüler buradaki teknik serviste. Eşim aldığı gibi götürdü yanında İngiltere'ye. Anında yenisi ile değiştirmişler Boots'da, sebebini sormamışlar bile! Sonrasında da rahatça kullandık. Ama zaten, çok da kullanmamak lazım(Dr'umuz 6 aylıkken yeter demişti) ki, bebeğin bağışıklık sistemi gelişsin, alerjilere, hastalıklara direnç kazansın!

Biberon ısıtıcısı Sterilizatörün promosyonu olarak gelmişti Arçelik'ten. Neredeyse hiç kullanmadık! Çok fazla ısıttı içindekini. Kontrol edince anlıyorsunuz. Bilmeden çocuğa verseydim çok kötü olacaktı. Onun yerine, oda ısısında tuttuk suyu. Ev kışın dahi sıcak olduğundan bir sorun yaşamadık ısıtmaya dair. İlerleyen zamanda da katı gıdalarını günü gününe yapıp yedirdiğimiz için ısıtmaya gerek duymadık. Benim için fuzuliler sınıfına girdi.

Emzik BPA meselesinde, kafayı sıyırmış bir anne olarak, hiç emzik vermek istemedim. Plastik parçasını emmesi bana hiç mantıklı gelmedi.(biliyorum emme içgüdüsü diye birşey var ama bizimkinde o az varmış galiba!!!!) Böcüğüm de annesini üzmedi ve gizlice anneanne ve babanın ağzına verdiği emzikleri aynen iade etti! Emmedi, emse zaten sütünü emerdi böcük!

Burun temizleyici alet Bizim aile için icat edilmemiş. Hiçbirimiz sevmedik. Zaten çocuk hapşurarak atıyor atacağını. Kalanı da kenarından yakalayıveriyorsunuz. Hiç gerekmediği gibi, çocukta travma yaratıyor. Büyüyünce gördüğü dakikada kaçmaya ve bağırmaya başlıyor. Almıştık, daha doğrusu babamız lazım olur diye almış, gerek olmadığını anladık! Kullanılmayanlar köşesine gitti.

Moses Basket - Sepet Yatak Benim için hiç olmaması gereken, fuzuli eşyalardan. Sırf süs amaçlı. En fazla 4 ay kullanabiliyorsunuz ve sonra bir yerlere kalkması ya da verilmesi gerekiyor. Araştırırken birkaç yere fiyat sorup, 1 - 1,5 milyara kadar çıkan fiyatları duyunca aklım durmuştu. 4 ay kullan, gitsin o para diye! Milyarder bile olsam gene almazdım! Onun yerine Türkiye'de ''Park Yatak'' diye satılan yataklar süper işe yarıyor! İki kademeli olanları özellikle. İlk 3-4 ayı üst kademede geçiriyor rahatça. Sonra dönmeler, yerinden kalkmalar başlayınca alta geçiriyorsunuz. Gece içiniz rahat uyuyorsunuz. Hatta bunların bir de alt değiştirmeli olanına denk gelmişseniz, bir taşla çok kuş vuruyorsunuz. Eğer yeriniz varsa eni, boyu büyükçene olanından almanız tavsiye edilir. Bizim böcük hala onun içinde, mışıl mışıl uyuyor. İçinde yaptırdığım özel pamuk yatağı ile. Arada bizim yatağı kendi yatağı zannetse de!

(Hatta ilk bir iki ay için ya da bir iki hafta bir alternatif daha size... Bebek arabasının üst parçası bizimki gibi yatak şeklinde ise, onu bile kullanmanız mümkün, yaşadıklarınıza göre odanızı şekillendirebilirsiniz.)

Bebek Yatağı - Bebek odası Oda takımı bence fuzuliler listesinde. Anneler babalar özenle yeni gelecek olana oda hazırlama telaşesinde olsalar da, kullanımı maksimum 2 bilemedin 3 yıl olacak birşeye yatırım yapıyorlar. Onun yerine, bol çekmeceli bir, çok eşyanız varsa bilemedin iki şifonyer ve bir park yatak işinizi görüyor da artıyor bile. Park yatak, önce kendi odanızda, sonra da bebeğin odasında durabiliyor, böylece ilk zamanlar iki oda arasında mekik dokumanıza da gerek kalmıyor. Ayrıca gezmeye gittiğinizde, çocuğunuz yatağından ayrılmamış oluyor. Yatağını yanınızda taşıyabiliyorsunuz. Dolaba çok fazla ihtiyacınız yok bence, boşa yer kaybı. Askıda durması gereken çocuk kıyafetleri için kendi dolabınızda minik bir yer açın. Kıyafet konusunu abartmayın, defileye mi çıkıyor çocuk?

Sonuçta çocuğunuzun en çok ihtiyacı olacak şey geniş ve rahat, tehlikelere karşı korunaklı bir oda. İstediği gibi emekleyeceği, rahatça yürüme, tırmanma denemeleri yapacağı bir hacim ona uygun olan. Yeni yapılan evlerin çoğunda oda sayısını arttırıp, hacmi küçültmüşler. O alanı da sizin gözünüze cici görünen mobilyalarla doldurmayın. Nefes alsın gariban!

1-2 yaşına gelince çocuğunuzun istediği gibi döşeyin odasını. İkea'da boyu uzayabilen bir yatak var mesela, park yataktan sonra, özellikle bu sıralar benim gözüm onda! Çooook arkadaşım yataklarından atlayan, bir yanlarını inciten çocukları için, yer yatağı kullandılar 9 aylıktan itibaren. O aldıkları muhteşem odalar, yataklar çöp oldu. Yok illa alacağım diyorsanız, yatağın, mobilyanın cilasına, boyasına iyi bakın. Özellikle boya ve cilada, hatta yatağın yapıldığı suntada(o yüzden masif tercih sebebiniz olsun), karsinojen maddelerin kullanıldığını hatırlayın. Doğal malzemeyi tercih edin. Özellikle de iç yatak konusunda doğal olandan şaşmayın. Biz daha önce de yazdığım gibi pamukta karar kıldık. Ama hazır yatakların içinde de doğal elyaf kullanılarak üretilenleri var.

Nevresim vs de mutlaka pamuktan olsun. Sentetik hem terleme açısından iyi değil, hem de ani hareketlerde çocukta sürtünme ile yanık benzeri hasar oluşmasına sebep olabilir. Saten(pamuk saten de var, o olabilir) vb kumaşlardan kaçının. Şimdi sateni gören bir grup yok canım diyecek ama ben kullanan gördüm! O yüzden yazıyorum.

Battaniye yüzüne gelse, nefes alabileceği şekilde delikleri olan, örgü olanlar öneriliyor. Biz el örgüsü olanlardan kullandık. Üç tane yetti. Bol bol da penye battaniyelerden kullandık. Özellikle bir yere gittiğimizde altına sermek için.

Bebek kapısı Biz ilk olarak İngiltere'de tanışmıştık bebek kapıları ile. Özellikle merdivenli evi olan arkadaşlar yeni emeklemeye başlayan gözü kara bebekleri için hemen bir kapı ediniyorlardı. Bizimki de tırtıla dönüşünce, merdivenimiz olmasa da mutfak, banyo gibi o sıralar onun için tehlikeli olabilecek yerlere kaçışı engellemek için biz de bir kapı edindik. Salonun kapısına taktık. Bu kapı sadece küçümenin geçişini önlediği için de biz rahatça hareket edebildik. Niye salonun kapısını kapatmamayı seçtiğimizi soracak olursanız da, hem ses açısından, hem açık kalma olasılığı daha fazla olacağı için, hem de kullanımı bebek kapısının daha rahat olduğu için, birbirimize seslendiğimizde rahatça duyabilmek için vs... bize daha uygun geldi. Hala da kullanıyoruz, kendisi açmayı keşfedene kadar vaktimiz var. Kediyi arada kaçırdığımız oluyor elbet, evdeki üç insana ve kapıya rağmen. O sırada odasında çekmeceleri kurcalarken, şifonyerin üzerinde, buzdolabına tırmanmaya çalışırken bulmamız olası oluyor! Yanında iken bile müzik setinin üzerine tırmanması biz onu yakalayana kadar gerçekleşiyor. Kapıyı seçerken, vida kullanmadan, kenarlara gerdirmeli olanını tercih ettik ki, orjinal kapı zarar görmesin. Çıkarttığımızda hasar var mı anlayabileceğiz ama en azından vida izi ve deliği olmayacak! Bu kapı bizim için hayat kurtardı diyebilirim.

Tırnak bakım seti Bebek ilk doğduğunda tırnakları uçtan kalkıyor ve onu siz çekerek kopartıyorsunuz. Hemşireler öğretmişti hastanede bize bunu. Tırnaklar daha makasa dayanabilecek sertlikte değiller çünkü. Sonrasında kağıt törpü kullanın dediler gene bize hastanede ve babamız set almıştı, içinde vardı. Çok da gerekli değil ama işe yarıyor. Daha sonra da sizin yeteneğinize göre, ister tırnak makası, ister ucu küt makas alın. Özetle kullanabileceğiniz türde bir makas tırnaklar için işinizi görüyor. İlla set şart değil yani.

Şampuan, krem vs... Bir yakınımız en iyi olduğunu iddia ettiği markadan set alacaktı. Şimdi bu kız kıldır, sorayım demiş, iyi de etmiş, aldırtmadım. Sonra hastanede iken doktorumuza danıştım. Onun önerisi ile iyi bir marka aldım, aldım almasına ama kokusunu hiç sevmedim. İçeriğini okuduğumda binbir çeşit kimyasala içim hiç ısınmadı. Anneannemi bunlarla mı yıkamışlar da 90 küsür yaşında öldü, yaşlı haliyle bile cildi benden güzeldi, dedim ve mis gibi bir beyaz sabun edindim. Annem şiddetle karşı çıktığı için saç köpüğü kaldı, onu bilinen bilmem kaç testten geçmiş bir markadan kullanıyoruz ama 2 senedir de kullanıyoruz, ne kadar az harcadığımızı siz düşünün. Cildi bozulacak diyenlere inat, süper bir cildi var miniğimin(Maşallah!). Her Allahın günü banyo yapanlardan da değiliz, onu da söyleyeyim. Yağıdır, losyonudur, osudur, busudur bize göre değil. Çok gerekirse zeytinyağı kullanıveririz, olur, biter. Öyle banyo, masaj falan görmemiştir herhalde anneannem! Onun yerine bol koklaşmaca, gazı varsa çıkartmaca ve çok şükür gazlı bebeklerden de değildi bizimki.

Yalnız Sudocrem kullanıyoruz pişik için. Acayip memnunuz. Yanıklar dahil pek çok derde deva. Pişik konusunda, işler bir defa sarpa sardı. Muz alerji yapmış ve pişik olarak başgöstermiş kendisini. Doktor bol su içirin dedi. Asitli kalmasın ortam diye. O dönem biraz Bepanthene kullanın dedi. Bol su içtik, 1 günde düzeldi herşey. Ama görünce çok korktuğumu da itiraf edeyim.

Alt silmek için sadece pamuk elyaf ve su olduğunu yazan, iddia eden markayı kullandık. En doğrusu ılık suyla ıslatılmış pamuk elbet!

Çamaşırları da beyaz sabun olduğunu iddia eden bir markayı kullanarak yıkıyoruz. Asla unutmayın, kokulu deterjanlar kullanıldığında solunum yolu hastalıklarına, özellikle de astıma davetiye çıkartıyorsunuz ve doktorlar tarafından hiç önerilmiyor. İlerleyen yaşlarda duyuyorum annelerden, artık bizim çamaşırlarımızla bir aynı deterjanla yıkıyoruz dediklerini. Bizde durum tersine, onun çamaşırlarını bizim çamaşırlarımızın kirine göre beraber yıkıyoruz evet ama deterjanımızı değiştirdik, biz de bebek deterjanı kullanıyoruz!

Diş kaşıyıcı Plastik diş kaşıyıcı vermeye gönlüm elvermedi, kafamda binbir soru işaretleri ile. O yüzden tahta olanları aradım. Ben arayadurayım, bizimki öyle eline alıp birşeyi kemirmek yerine sert bulduğu herşeyi kemirdi! Özellikle de mermer sehpaları! Hep peşinde gezdik haliyle. Zararlı olabilecek diye düşündüklerimizi, plastikleri uzak tuttuk. Ben tahta diş kaşıyıcı bulup alana dek, işi bitmiş, dişi çıkartmıştı bile! Sen çok yaşa her gün silinip böcüğe hazır hale getirilen mermer sehpa!

Ateş ölçer Bildiğiniz dijital termometreyi kol altından ölçerek kullanıyoruz. Hastanede de aynı yöntem izlenmiş. Zaten bir ona, bir de bana hediye edilen termometrelerle çıkmıştık hastaneden. Çok şükür gerekmedi başka türlüsü de. Zeynep de yazısında aynı noktaya geldiğinden bahsediyor ama onlar popodan ölçüyorlarmış. Çocuk büyüyünce bekle izin verir Zeynepciğim. Bizimki kol altından olana bile binbir naz niyazla izin veriyor! Diğer yandan başka termometre kullanma konusunda ya da ölçüm tekniği konusunda, doktorumuz bir uyarıda bulunmadı bize, en son yaşadığımız ateş olayının ardından ben sordum, tamamdır kullandığınız şekli ile bu dedi. Bizim böcükle yaşadığımızı da yazmadan geçemeyeceğim. Kolunun altına konulan termometre için bize naz niyaz yapıyor, anlata anlata ikna ediyoruz kendisini. Dıt diyene kadar bekleyeceğiz diyoruz. Bekliyor bekliyor, olmuyor, kızıyor ama çaktırmıyor, sıkılınca son raddede kendisi dıt demeye başlıyor. Duymazdan gelirsem, dıt dedi ateş, anne onu artık alsın diye de uyarıyor! Buna da epey gülüyoruz.

Bebek izleme cihazı Ev küçük ve tek katlı, içinde yaşayan insan sayısı da her odaya bir tane şeklinde olunca, bebeği de sese dayanıklı, gürültüde uyuyan soyu yetiştirmeyi başarınca,  böyle birşeye gerek duymadığımız gibi, İngiltere'ye dönüp iki katlı evimizde otursaydık bile radyasyon meselesi yüzünden içimize sinmeyecekti. Arkadaşlarımızdan web cam ile olayı çözenler olmuştu. CCTV kamera sistemi kuran bile vardı. Biz de benzer bir çözüm düşüyorduk, bebek radyasyon almasın diye. Ama gerek kalmadı. Acele etmeyin, markanızı önceden belirleyin, bebeğin huyuna suyuna bakın, evinizin koşullarına göre karar verin.

Banyo ekipmanları Özellikle ilk bir yıl için kolaylık. Ama bunu evin lavabosunu sterilize edip kullanarak çözenler bile var! Hatta Cambridge'de iken verdiğim Türk Elişleri kursuna gelen doktor bir İngiliz hanımdan duymuştum bunu ilk defa. Bebeklerimi ilk aylarda ben hep böyle yıkadım diye. Bizim kültürümüze biraz ters geldi bana. Özellikle yıkandığı kirli su ile temas etmemesi için filenin varlığı çok önemli geldi hep bana. Sonrasında, evde yer kaplayan gereksiz bir nesneye dönüşüyor ya da yaz günleri kum havuzu ya da havuz niyetine kullanabilirsiniz. Ama 1 sene için bile olsa benim alınmalılar listemde. Onunla tek başıma bile yıkamayı başardım en hareketli zamanında bile. Hoş bu aralar hiç sesi çıkmadan bayıla bayıla yıkanan çocukta bir banyo fobisi oluştu, ne yapacağız bakalım!

(Bir alternatif de siz de bebeğinizle birlikte banyoya girip, onu o şekilde yıkayabilirsiniz. Biz böcük büyüyüp küvete sığmaz olunca bu yolu seçtik.)

Küvet kullanıyorsanız, maşrapa da şart. Ucu küt olanlar daha iyi özellikle başını yıkarken!

Termometreye hiç gerek yok su ısısı için, dirseğinizin dayanabileceği ısı tamamdır.

Gerçek deniz süngeri yumuşacık ve sonrasında oynaması da zevkli, biz ağız mendillerimizden kullandık sabunluk olarak.

Oyuncaklarımızı ve banyo kitabımızı da Bezen teyzemiz ve Lara yolladı. Teşekkürlerimizle...



Bornoz kullandık bir de, saf pamuklu, tavşan şeklinde. Onu giymeye bayılıyor! İlk başlarda yumuşak, benim bebekliğimden kalan(bunu özellikle yazıyorum, o zamanların kumaşları ile şimdikiler arasında çok büyük kalite farkı var, günümüzde kalite ne yazık ki düşmüş) hiç kullanılmamış bir tülbenti havlunun içine koyarak kuruladık küçümeni. Tülbent özellikle saçlardaki nemi çok kolay çekti. Ama çok uzun süre bu şekilde kullanmıyorsunuz nihayetinde. Dolayısı ile tülbent mutlaka olmalılar arasında değil.

Bebek maması hazırlamak için mutfak aletleri Katı gıdaya geçen çocuklar için fazladan mutfak aletlerine, robotlara hiç gerek olmadığını düşünüyorum. Zaten doktorumuz günlük hazırlanan ve çatalla ezilen ya da cam rendeden geçen(bunu sadece bazı meyvelere uygulayabiliyorsunuz ve gerekli mutlaka) gıdadan yana idi. Ben genelde çelik tencerede buharda pişirdim, çatalla güzelce ezdim ve yedirdim. Ama et için bunu yapamıyorsunuz. Onu blenderdan geçirdim. Mutfakta bizim rutin kullandığımız blenderı güzelce zeytinyağı sabunuyla yıkayıp kullandım. Pütürlü gıdaya alışınca birkaç ayda bitiyor zaten işiniz. Bir de katı meyve sıkacağı edindiniz mi tamamdır. Bizde benim çocukluğumdan kalma bir tane vardı. Hala kullanıyoruz! Günümüzün kullanılan atılan eşyalarına inatla!

Katı gıdaya geçişte en büyük aşama pütürlü olana alıştırmak. Alıştıramazsanız o zaman böyle minik ev aletlerine mahkum kalabilirsiniz belki.

Yoğurt geldi bir de aklıma. Her gün taze taze mayaladığımız! Sütümüzün nereden geldiğini yazmıştık. O sütle her gün cam bardakta ılıştırdığımız sütümüzü mayalıyoruz. İpek'in dediği gibi uykuya yatırıyoruz(bizimki öğlen uykusu) ve böcüğümüze yediriyoruz. Çoğu yoğurt makinesinin kapları cam olsa bile, ya kapağı ya da üst kapağı plastik, hatta polikarbonat. Ayrıca saatlerce elektrik harcıyorsunuz. Kalan yoğurdu tüketebiliyor ya da tüketemiyorsunuz. Hiç gerek yok. İki, üç saat içinde mükemmel yoğurtlarımız oluyor bizim! Hem de babaanne usulü, sağlıklı olduğuna inandığımız!

Tabak, çatal, kaşık Hediye olarak gelen porselen mama takımını kullandık. Paşabahçe'den aldığım metal çatal kaşık setini kullandık ve hiçbir sorun yaşamadık. Yolculuklar için, içinde üçlü mama bölmesi olan özel bir kap aldım. Mamaları ona ölçüsü kadar koyup, suyu içinde bekleyen biberonlara boşaltıp kullandık. Şimdilerde de o üçlü gözü çıkartıp, katı gıda koyup, akıtmadan, kokutmadan taşıyabiliyorum. Çatal, kaşık olarak da gene aynı ekip oluyor yolculukta da yanımızda.

Mama sandalyesi Asla adına çok güvendiğiniz, o bilmemkaç özellikli sandalyelerin peşine düşmeyin! Ben ameliyat sonrası bebeği kaldırmam yasak olduğu için yattığı yerden kızımı beslemek zorunda idim. Oyunu da bu şekilde oynamak zorunda idim. Anakucağını da kısa süre kullanıp atmak gerekecek diye, hem anakucağı, hem de mama sandalyesi olan bir modeli seçmek zorunda kaldım.

Ama ilerleyen aylarda gördüm ki, temizliği kabus! Naylon kısımlar terletmesin diye mutlaka havlu bir parça kullandık ilk aylarda. 1 yaşından sonra dökmeler, saçmalar arttı elbet. Kırıntılar var ya, onlar döşemesinin dikişlerinin arasına bile giriyor. Çok ince yerlere elinizi sokup silmeniz gerekiyor, bazen yıkamak gerekiyor ve kuruyana dek sandalye iptal oluyor. Bunları yaşayacağımı Hollanda'da yaşayan kuzenim söylemişti ve ahşap olanları önermişti. Onun böcüklerinden birisi o dönem 6 yaşında idi ve hala kullanıyordu ahşap mama sandalyesini, normal sandalyeye dönüştürüp. Bugünkü aklım olsa, ya o kuzenimin bahsettiklerinden alırdım fiyatı fazla olsa da en az 6 senelik bir yatırım yapacağımı düşünerek ya da İkea'nın en basit modelini alırdım, kullan, ver birisine ya da at için sızlamaz. Hatta önündeki masa kısmını bile almaz, normal yemek masasına dayardım, olur biterdi.


(Naylon minderi çıktıktan sonra alta geçenler. Bu kısma sık sık bakıp temizlemek gerekiyor ki, bakteri üretmesin)
Bir de mama sandalyesi için dikkat çekici bir oyuncağınızın olması çok fayda sağlıyor. Zira mama sandalyeleri gezip oynamaya başlayan, emekleyen, yürüyen çocuklar için sınırlandıkları bir alan ve isyanlar daha çabuk çıkabiliyor! Ama önünde meşgul olabileceği birşey olunca, mama rahatlıkla yenilebiliyor.


(Dikişlerin arasına kadar giren ve beni çıldırtan bisküvi kırıntıları)

Yürüteç ve hoplama zıplama aparatı Doktorumuz önermedi. Bacaklarda eğrilik yaptığı için, yürüteçte ayrıca tehlikeli yerlere giriş yapabildiği için önerilmiyor çoğu ülkede! Biz de ihtiyaç duymadık. Çok çabuk emekledi. Sonra hemen sıraladı ve 11 aylık yürüdü. Herşey 3-4 ayın içinde oldu bitti. Böyle birşeyi düşünmeye bile gerek kalmadı.

Ama bu süreçte annenin içi rahat etmedi. Destek yürüme oyuncaklarından bir taneye göz dikti. Bir arkadaşımız hiç kullanmıyorlar, sadece oyuncakları ile oynuyorlar dese de, seninki ile benimki aynı mı dedi anne içinden ve düşünmeden aldı. İlk arabam diye tanıtılanlardan. Sonrasında araba olarak da kullanır, çok fonksiyonlu diye. Biraz da baba acele ettirdi. Sonuç hüsran! Sıralarken, araba sabit durmayıp hareket ettiği için sevmedi bizimki. Koltuklara tutunmayı daha güvenli buldu. Sonraları geri geri gitmeyi becerdi araba olarak kullanımında ama ileri gidemedi, kızdı kalktı emekledi ya da yürüdü. Şimdilerde araba araba diye tezahüratla biniyor bir iki ama fiyatına değecek kadar değil kullanım şartları. O yüzden gayet fuzuli bir oyuncak artık benim gözümde.

Sling Eeeen çok araştırdıklarımdan birisi idi... Işıl, Evren, Fethiye sağolsunlar tek tek anlattılar yaşadıklarını bana. Ama atladığım ve çok feci hayal kırıklığına uğradığım bir konu oldu sling meselesinde, o da belim! Eşim hep,  iyi bir sling bulayım diye dua edeceğine, belim sağlam kalsın diye dua etseydin der. Ben dua falan etmemiştim elbet, o işin şakası ama İngiltere'de, evde bebekle yalnız ikimizin olacağı, bir hayat planlamıştım. Görünen tablo bu idi çünkü. Ev, büyük ve iki katlı olduğu için, koşturmak yerine, kanguru misali böcüğü yemek yaparken bile yanımda olacağı bir ortamda tutmak istedim. Karşı komşumuz da dahil olmak üzere pek çok insan sling kullanıyordu İngiltere'de. Özellikle Cambridge sokaklarının, bazı dükkanların darlığı gözönüne alınırsa, çoğu yere slingle gitmek idi hayalim. Evet, belimin arada mızıkçılık ettiği oluyordu ama işin bu kadar ciddi noktada olduğunu bilmiyordum. Ayağım, bacağım uyuşup öyle kazık gibi kalana dek. Bu konuda epey sordum, soruşturdum bel meselesi çıkmadan, başıma bunların geleceğini bilmeden ve Ergo'da karar kıldım. İlk aylarda bir iki defa taşıma şansım oldu da. Hatta birisi belimin tutulduğu zamana bile denk geldi. O halde bile belime çok yük bindirmedi. Muhteşemdi. Ama ameliyat sonrasında kullanamadım, bir kalemi bile kaldırmayacağım söylendiği için. Babamız slingle taşıma görevini devraldı. Az, ama fonksiyonel sayıda kullandık. Hayat kurtardığı zamanlar oldu. Doğru seçim olduğuna inanıyorum. Yalnız, ilk aylar biraz zor bebeği yerleştirmesi. Nitekim Fethiye ve Evren söylemişti ve Işıl başka bir modeli kullanmıştı ilk aylarda(yazılarına bakmanızı öneririm). Ama şimdilerde aparatlarını değiştirmişler. O daha kullanışlı hale gelmiş olabilir. 4-5 aylıktan sonra çok rahat kullanımı bizim aldığımızın. Hele Türkiye'de toplu taşıma kullanarak biryerlere gidecekseniz, mutlaka bir tane Ergo edinin derim. Slingi öneririm. Hatta gücünüz yetiyorsa çocuk 4 yaşına gelene kadar kullanabiliyorsunuz!

Çanta Ben sırt çantası istedim özellikle. Yolculuklarda en çok ellerime, kollarıma ihtiyacım var, elime ayağıma dolanacak bir çanta istemem dedim. Sırt çantası bulduk. Termoslu gözü olan. Biberonlar için özel haznesi olan. Gene İngiltere'den Türkiye'de satıldığı fiyatın yarısına aldık! Çok memnun kaldım, hala kullanıyoruz. Büyüdükten sonra bile kullanabileceğiz. Kimbilir, belki okul çantası bile olur!

Alt değiştirme Yüksek, bu işe özel bir yer hayalini hep kurdum ama bizim şartlarımızda buna yerimiz yoktu. Diğer yandan çocuk belli süre sonra hareket ettiğinden orada sabit duramıyor, düşme tehlikesi var. Eğilerek alt değiştirmek bele çok yük bindiriyor. Genelde yatakta, önceleri çantanın alt değiştirme parçasını kullanarak(mutlaka altına birşey serin. Bizimkinin tam altı yeni açılmışken hapşurup, kakasını üzerime füze olarak fırlatmışlığı bile var!) sonraları da Can Bebe'nin kullan at alt değiştirme bezlerini çok defa kullarak çözebildik bu ihtiyacı. Sakın ola ki, süslü, fistolu, bezden alt açma zımbırtıları kullanmayın. Mutlaka su geçirmez, kolayca yıkanabilir, hemen kuruyabilir malzemeden olmalı kullandığınız şey.

Bebek arabası Hakkını hakkı ile veren araştırma sonucum bu! Aslında çok da uzak değildi. Denemişliğim ve beğenmişliğim vardı. Ama diğer yeni modelleri gözden geçirmeden edemedim ve gördüm ki, bu işte baş döndüren bir rekabet var. Nereleri gezmedik, en basitinden, en karmaşığına bütün modellere baktık. İnsanların nasıl kandırıldığına şahit olduk. En sonunda kararı Bugaboo'da kıldık! Onda bile iki seçenek vardı. Düşündük, taşındık, denedik ve ''Bugaboo Cameleon'' seçtik. İnanılmaz derecede memnun olduğumu söyleyeyim ilk. Sonra hikayesine geçeyim. Gene Hollanda'da yaşayan kuzenim bebeği için bu arabayı alacağım dediğinde, sen delirmiş olmalısın, İngiltere'de yolda kalacağına emin olacağın bile olsa 2. el araba alıyorsun o fiyata demiştim. Ama o dediğimi birkaç ay sonra bize ziyarete geldiklerinde bir güzel yedim, yuttum! Araba bebeğe hem yatak oldu(yatak önerilerimde de var bu, bebek bize geldiğinde 4 aylıktı), hem araba. Yola çıktık. Parmağımın ucu ile idare edebildim. Çağının en hafif arabası özelliğine sahipti o yıllarda ve ben 2 sene önce aldığımda.


(Sevgili arabamız, araba koltuğu ile kullanımı sırasında. Merak edecek olanlar için arabayı kullanan değil, fotoğrafı çeken benim bu aradaç Başka bir kullanım şekli için buraya bakabilirsiniz)
Lafımı yutma sebeplerime gelince, kuzen geldiğinde, gezerken, Cambridge College'lerin birisinin kapısı dar geldi. Epey uzaktan dolaşmamız gerekecekti o kapıdan geçemezsek, tam gözümüzde büyüyordu ki, enişte pıt dedi arka lastiği çıkartıverdi,  paşalar gibi geçtik daracık kapıdan. Benim ağzım açık, bakakaldım. Sonra kullanan bir başka arkadaşım, kar, çimen gibi zorlu zeminlerde, elle tutacak yeri çevirerek arka tekerlekleri öne alabildiğini ve zorlu zeminlerde rahatça gidebildiğini söylemişti. Çimende denedik de, öyle olduğuna kanaat getirdim. Böylece tüm bu özellikleri ile gönlümü fethetmişti bile Bugaboo. Ama sonuçta ondan sonra çıkan modeller de vardı. Uzun uzun müşteri yorumlarını okudum sitelerde. Günlerce, saatlerce. Stokke için Londra metrosunda çok kullanışlı diyordu mesela birkaç yorum. Ama kullanan arkadaşıma sorduğumda, alttaki sepeti kabus, çok az eşya alıyor, insanları pazar arabası gibi dolu dolu gördükçe buna niye para verdim ki, diyorum dedi, zaten yüksekliği, denge durumu konusunda çekincelerim vardı, aklımdan silindi gitti.

(İlk haftalarda yatak olarak da kullnabileceğiniz parça ile... Biz bu parçayı çok kullanmadık. Aynı çerçeve, farklı kumaş parçalarla oturur düzende de kullanılıyor. Güneşlik extralar arasında ve onu da almak gerekiyor)

Buzz'a baktım uzunca bir süre. Eşim gelip de mağazaya incelemeye gittiğimizde, yandan kuvvet uygulayınca, dengesinin bozulduğunu gördük, ayrıca bir de ağır olduğunu gördük onu da sildik.(nitekim doktorumuz bir gidişimizde aman dikkat bir hastam düştü bu tarz bir arabadan diye panikledi, sonra bunun tekerlekleri dengeliymiş tamam dedi bizimkine) Diğer arabalar ya çok ağır geldiler, ya da it it gitmez halde inatçı idiler. Neye baktıysam Bugaboo rahatlığını bulamadım. Kararım ondan yana oldu. En kırmızısından bir tane aldı eşim İngiltere'den. Şu anda Türkiye'de sadece arabanın satıldığı fiyattan daha ucuza, set halinde uçakta taşıma çantası dahil, bütün parçaları ile! Bebek arabası alacaksanız ve yurtdışı şansınız varsa(bir arkadaş, bir akraba) onu değerlendirin derim fiyat konusunda. KDV'sini geri alabildiğinizi unutmayın Tax Free ile. Sonra bir de iyi düşünün 2-3 araba almak yerine bir tane ile başlayın ve bitirin derim. Ayrıca, belinizi iyi koruyup, ona iyi davranın, bel ameliyatları da çok pahallı ama sağlığınız paha biçilmez derim. Ben bu arabayı ameliyatlı halimle bile kullandım. Hala bir yandan küçümeni gezdiriyor, bir yandan da bana baston görevi görüyor. Hele ameliyat sonrası ilk yürüyüşlerde inanılmaz yardımcım oldu. Fazla bir kuvvet uygulamanıza gerek kalmıyor. İşaret parmağınızla itseniz bile gidiyor. Kuvvet uyguladığınız noktaya göre dönüyor! Tek dezavantajı var, bagajda yer kaplıyor olması ama tekerleklerini çıkartıp takmayı göze aldığınızda o da sorun olmuyor. Bir de ilk 1 yıl, sepet şeklinde araba koltuğu ile uyumlu olduğundan sadece alt parçayı taşımak zorunda kalıyorsunuz ki o da sorun olmuyor. Araba koltuğu ile uyumlu olması inanılmaz pratik. Alıp pıt diye oturtmak çok rahat. Sonraki etapta, Footmuff denilen parça kış günlerinin vazgeçilmezi. Battaniye falan taşımanıza gerek kalmıyor. Extradan alacaksanız bir tek bu parçayı ve tentesini alın. Gerisi fuzuli! Bütün parçaları çıkartılıp yıkanabiliyor. Kolayca silinebiliyor. Özetle bu araba benim idolüm, çünkü çok işime yaradı, gerisi yalan!

Araba koltuğu Bu konuda söz Kitubi'nin! Biz Bugaboo ile uyumlu olduğu için en başta Maxi Cosi Cabriofix kullandık. Ancak bizim böcüğü, 1 yaşından sonra, araba tuttuğu için geriye dönük olanlar bizim için bir alternatif oluşturamadı! Şu anda da gene Maxi Cosi'nin Tobi modelini kullanıyoruz ve asla araba koltuğu olmadan yolculuk etmiyoruz. Hepimizin küçümenlerini ve onları yetiştirebilmemiz için bizi Allah kazadan beladan korusun demeden de geçemiyoruz.

Müzik Hayatımızda hep oldu. Hamileyken tekme atarak gösterdi ilgisini müziğe. Hala şarkı söylemeden uyumaz ve ne istediğini o söyler, anne de karga sesiyle kızına şarkı söyler. Yıldız İbrahimova'yı çok sevdik biz. Başka da doğru düzgün CD bulamadık hanımefendiye göre. Banu Kanıbelli sarmadı bizim böcüğü. Başlarda birkaç tane İngilizce CD'miz de vardı ama böcük yabancı dil duyunca tavır koyup istemez oldu. Şimdilerde dinlemiyor onları ama bebekken çok dinledi. Bir de Ninni kabusum vardı benim, hüsrana uğradığım. Bir ülkenin, içinde babasını askere uğurladığı, ya ananın ya babanın öldüğü ninniler dışında nasıl ninnileri olmaz diye hayıflanmışlığım da çoktur! Anadolu Ninnileri beni çok üzmüştü bu konuda. Özellikle doğum sonrası duygusallaşmanın had safhada olduğu dönemde.

Oyuncak Böcük ilk doğduğunda, altın yastığı adeti vardır ya illa, bizimki Miki Mouse(Zeynep'e Minnie yazmışım ama yeniden baktım, Miki bizimki, hafızam köreliyor galiba! Miki, yani böcükçe Mikaus) şeklinde idi. Boynunda kırmızı fiyonk ile. Benim daha önceden varolan bir yastığımı ona verdim. Kocaman gözleri ile Miki'ye baka baka uyudu hep. Üzerinde de takı tutmadık elbet. Yalnızlık çekmediğini düşündüm sonrasında. Bakabileceği bu tarz görseller oldu hep yakınında. Bizim böcük nerede ise ilk günlerden itibaren önce gözleri ile ilerleyen haftalarda başını çevirerek benim hareketlerimi izliyordu. Önceleri yakın mesafeden, sonra uzun mesafelerden. O yüzden bence yanında olmadığım anlarda ona bakan bir çift göz ona iyi geldi.

Mobil diye anılan şeyler hem gereksiz pahallı hem de gerekli değiller kanımca. Ben yatarken tepemde öyle birşey dönüp dursun istemezdim en azından. Yatağımızın süsü vardı, onlar durdu tepesinde dönmeden ama pek ilgi göstermedi onlara bizimki. Cibinlige zemin olarak kullandık biz de sonradan onu. Güzelce yıkanan gelinliğimin duvağı da cibinliği oldu!

Çıngıraklar(ele ayağa giydirilenlerinden özellikle), bez kitaplar hoşuna gitti sonraki aylarda da. Bir de tavuskuşumuz vardı Lamaze'nin. Ona aşıktı. Onsuz uyumuyordu neredeyse. Şimdilerde yüzüne bakmıyor o ayrı!

Bir başka gereksiz şey de oyun minderi mi deniyor adına... Çocuk yatıyor, sallanan birkaç oyuncak ona doğru bakıyor. Bir iki sallıyor oyuncakları sonra sıkılıp ciyaklıyor! Hele sürünüp emeklemeye başladığında asla üzerinde sabit kalmıyor. Onun yerine yere sevdiği oyuncakları belli mesafelerde dizdik biz. Onu yakalamak için emekledi, çaba sarfetti ve bu daha çok hoşuna gitti. O minderleri, varolan birisinde denemeden almayın hiç, bence gereksizler!

Bir de en önemlisi çocuğunuzu asla ipli bir oyuncak ile uyutmayın, yalnız bırakmayın! İp boynuna dolanabilir ve çocuğu boğabilir. Ben bu korku ile yeleklerden, hırkalardan, kıyafetlerden de bütün ipli süsleri sökmüştüm, hala da sökmeye devam ediyorum.

Oyuncaklar ve ileride evde nasıl büyük bir alan kapladıklarına dair gözlemleri, nelerin hangi yaşlarda kullanılıp, kullanılmadığını iyice gözlemlemek istiyorsanız, Başak'ın, Kitubi'nin ve daha da önemlisi, bir uzmanın sesine kulak verebilirsiniz.

Kitap Önce annenin kitabını, kara kaplı kitabını söyleyeyim. Bebeğinizin ilk yılında sizi neler bekler kitabı başucu kitabımdı. İhtiyacım olan her bilgiyi temel olarak, düşünmemi sağlayacak şekilde bana verdiğine inanıyorum. Başka da kitaba bakmadım zaten, ne kadar çok kitap okursanız, kafanız o kadar karışıyor düşüncesi ile. Bu kitabı ay ay böcük yanımda uyurken, oynarken okudum. Bizimki de onun yanında okumamdan mı etkilendi nedir, kitap aşığı oldu ve dilerim hep de böyle gider bu durum. Önceleri bez kitaplarımız oldu. Sonra bol resimli kitaplar. Bizimkini kesmedi, bu sıralar favorimiz resimli bir sözlük. O soruyor, biz söylüyoruz, o tekrarlıyor. Bunu yapmayı çok seviyor.

Geldik hediye seçimine... Eğer bebeği olacak birisine hediye sececekseniz, siz siz olun, kullanmayacağı birşeyi hediye almış olmak için almayın. Yerine hediye çeki verin, yakınıysanız, altın alın. Biz yurtdışına gideceğiz diye bilindiğinden(kendimiz de öyle sanıyorduk!) genelde hediyelerimiz altın şeklinde oldu, çok da iyi oldu, istemediğimiz yığınla şey yerine kızımızın geleceğine yatırım olarak banka kasasına konuldu.

Hediye olarak, kıyafet alıyorsanız, bebeğin içinde bulunduğu aya ya da sonrası için ise o ayın denk geleceği mevsime dikkat ediniz. Bizim en yakınlarımız bile yaza denk gelen aylar için kışlık, hem de kara kışlık kıyafet almayı başarmışlardı. Üstelik bu gruba çocuklu olanlar, başından bu olaylar geçmiş olanlar dahildi!

Sanırım bu Berceste tarihinin en uzun yazısı oldu bu. Tam olarak da herşey yazılmış değil, ancak fikir verilebilecek kadarına dilim döndü. Aklıma geldikçe güncelleyeceğim.

Buraya kadar okumayı başardı iseniz, sabrınıza hayran kaldım, azimlisiniz, seçimlerinizde başarılı olacaksınız. İyi şanslar!

Başka kimler bu konuda ne demiş:
Blogcu Anne

03 Ocak 2011

Güzel Şeyler


Yeni yılın ilk günü dost bir sofrada idik. Sevdiğimiz, sevildiğimizi bildiğimiz, hırslardan, kem gözlerden uzak, kalbimiz sevgi dolu, konuşmalar bilgi dolu, dünya tatlısı insanlarla... En çok da uğur böcüğü mutlu idi. Bir oraya koştu, bir buraya, ablalarının küçüklüğünden kalan oyuncakları ile oynadı bol bol. İçlerinden bir zamanlar benim onlara aldığım hediye oyuncaklar bile çıktı, sevgi ile andık o günleri...

Komşularından ikisi kendilerinin yeni yıl adeti olan zerde ve aşureden getirmişti, paylaştık, yedik. Andık bir ülkede yaşayan başka milletlerin de kültür kardeşliğini, dostluğunu, komşuluğunu.

Po ve annesi Saman'ın da kalbimizdeki yeri ayrı. Zavallı Samancık, ben hamile iken 3 defa yavru verdi. Kızlar hesaplıyorlar ve bizi yarıştırıyorlardı esprileri ile.  Her seferinde 3-4 tane yavru ile karşımıza çıktı Samancık. Ama eşini kaybetti. Şimdi kızı ile oturuyor camdan kalesinde.
Her ne kadar bizim böcek Saman ve Po ile daha önce de tanışmış olsa da, bu sefer Guinea Pig yerine Porsuk diyeceği tuttu onlara. Ceylanlı bir kitabı var. Çıkartma yapıştırılan. Oradaki Porsuk'a benzetmiş! Geldi gitti, poooosuk dedi, bizi güldürdü. Harika bir gün geçirdik dostlarla...


Sonra yılın son günlerinde Bibiciğin doğumgünü vardı. Nefis bir sofra ile taçlandırılmıştı. Dost yüzlerin hep birarada olduğu ve Bibi ile Bebi'nin inanılmaz yakışıklı(Maşallah) halleri ile misafirlerini ağırladığı... Nice yaşlara hep böyle güzel, yakışıklı, mutlu ve sağlıklı gir Bibicik.

Kapıdan çıkarken bizi hoş sürprizler uğurladı. Eline ve aklına sağlık Ayşem'im. Dost ve güzel insanım. Ben senin yaptıklarını nasıl unuturum? Taaa İngiltere'lere yolladığın içi boncuk, elişi örnekleri dolu paketleri, hakkımda yazdığın en güzel yazıyı... Nasıl unuturum, söyle bana? Şimdi dilek dileme sırası bende. Herşeyin en güzeli senin ve ailenin olsun. O güzel yüreğin ve insanlığın ile sen çok daha fazlasına değersin.

Veee can dost Evren'imiz. Sana nasıl teşekkür etsem bilemiyorum ki! Sana söyleyecek söz bulamıyorum ki! Ne diyeyim, ne diyebilirim? Her seferinde utandırıyorsun bizi. Mahçup oluyoruz artık. Sağol, varol, Sincap hep mutlu olsun. Hep sağlıklı olsun. Yüzünüz hep gülsün. En güzeller sizin yanınızdan eksik olmasın.
Bizim uğur böcüğü elinden düşürmüyor bu kartları. Tam minik ellerine göre geldi. Acayip mutlu.
Anne de nasibini aldı elbet. Atatürk Arboretum'unda kıyamadığı için alamadığı yaprakları ellerinin arasında tuttu, tuttu, öptü, kokladı ve sevdi.
Topaç'ın hakikaten topaç olduğunu anlamamız biraz zor oldu ama muhteşemdi! Birkaç e-posta geldi, gitti bu konuda. Benim halim kahkahalarla gülmelik idi.(Gülen sen olduktan sonra hep gül Evren'im) Altı düz olduğu için, dönebileceğini bu mühendis kulunuz(itiraf etti, baba mühendis de benim gibi düşünmüş) çözememişti. Babam olsa, diplomalarınızı elinden almak lazım sizin derdi herhalde! İşte dönebildiğinin kanıtı da burada, Berceste tarihinin ilk Blogger videosu(başka video ortamlarından var mesela vatozların kedi gibi kendisini sevdirdiği London Aquarium var) olarak!


Sonra bir uçurtmamız da var artık bizim. Sincap elleri ile rengini seçmiş, hazırlamış Uğur Böcüğü için.
Bu hediyeler için de teşekkür ederiz buruk ve kırgın bir kalp ile... Şu cümleler de gönderene bizim yeni yıl hediyemiz olsun...

Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama, biraz duraksa, neler olup bittiğine anlam verme.

Mutlaka yanlış bir şey oldu ve düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi ve varlığın ile buluşamadı.Sorun yok, sadece bekle.Güneş doğacaktır, çimler yeşerecektir, çiçekler açacaktır, rüzgar esecektir ve yağmur yağacaktır, zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur! İzlemeye devam et, şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde, o bir dengedir, o anlamlıdır, şahit ol, tanık ol, olan ile bütünleş, güzellik olanların içinden filizlenecektir; zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur!..

Hayat üçbuçukla dört arasındadır...

Ya üçbuçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın...

Neyzen Tevfik