27 Kasım 2006

Cambridge U3A ve Nakışlarım

Beni tanıyıp, konuşanlar bilirler bir süredir bir kurs meselesidir tutturmuştum. Eylül ayında en sonunda gidip Cambridge U3A'e kaydoldum. U3A'in açılımı University of Third Age . Yani 3.yaş üniversitesi. Neden mi 3.yaş? Okul hayatını 1.yaş, iş hayatını 2.yaş, emekliliği de 3.yaş sayıyorlar. İlk defa Fransa'da kurulmuş, daha sonra Cambridge civarında yaşayanlar böyle bir grup kuralım demişler ve toplantı düzenlemişler. İlk toplantılarına 80 kişi katılmış ve böylelikle U3A'in temeli atılmış. Şu anda üye sayısı binlerle ifade ediliyor. Fransa ve Cambridge haricinde Avusturalya'da, Yeni Zelanda'da da mevcut. Üyelerin, ben hariç, hemen hemen hepsi 60 yılı geride bırakmış insanlardan oluşuyor.

Cambridge'de iş bulamadığım için, ben de bir nevi emekli sayıldığımdan dolayı, beni de aralarına kabul ettiler. Kural, çalışmıyor ve kurs süresince de çalışmıyacak olmak. Yıllık, makul ölçülerde, bir aidatı var. O aidatı yatırıp, katılmak istediğiniz kursu seçiyorsunuz. Bir yıl içerisinde en fazla 6 kursa katılma hakkınız var. Eğitmenler de gene üyeler. Bu yaptıkları işten gelir elde etmiyorlar, gönüllü olarak yapıyorlar. Kimi evinde veriyor dersleri, kimi U3A'in merkezinde. Kimisi de kiralık odalarda.


Bu kiralık oda işi nedir diye sorarsanız, bu ülkede, okullarda, kiliselerde, belediyelerde, toplantılar için kullanılan odalar mevcut. O organizasyonun kullanmadığı zamanlarda boş tutmuyorlar. Kiralıyorlar. Nasılsa, aydınlatma ve ısıtma için fazladan masraf yapılmıyor, atıl duracağına ihtiyacı olanlar kullanırlar, belli bir miktar da gelir elde edilir diye düşünüyorlar. Bu tarz toplantılar, etkinlikler düzenlemek isteyenler, hatta doğumgünü gibi özel günleri kutlamak isteyenler bu odaları kiralıyor.


Kurslar çeşitli. Kimi bilimle alakalı, kimi el-işleri ile, dans var, resim var, fotoğrafçılık var, bilgisayar üzerine var... Aklınıza gelemeyecek kadar çok çeşitli kurs var. Sanırım toplam sayı 200'ü buluyor. Hatta yürüyüş (pinponları görmeniz lazım yürürlerken, bazıları benden hızlı), kuş gözlemciliği, kürek çekme üzerine bile kurslar var. Bu dönem geç kaldığım için, istediğim kursların hepsi çıkmadı. Son karar olarak, benim seçimim çevre ve el-işlerinden yana oldu. Salı günleri çevre üzerine U3A'in merkezinde yeralan bir etkinliğe katılıyorum. Çarşambaları da gene U3A bünyesinde, St Paul Kilisesi'deki kiralık odalardan birindeki nakış kursuna katılıyorum. Nakış topluluğu demek daha doğru sanırım. Çünkü kim, ne biliyorsa onu öğretiyor. Benim için ise sevdiğim bir uğraşı yaparken, aynı zamanda ingilizce pratiği olanağı sağlıyor. Tonton teyzelerden de geçmiş ile ilgili bilgiler almış oluyorum.

Geçen sene babamın rahatsızlığı nedeniyle Türkiye'de kalırken , hep hastalık düşünmeyeyim diye, boncuklu nakışa başlamıştım.
Rahmetli babaannem terzi olduğundan, annemin de bu konu üzerine öğretmenlik yapabilecek eğitimi bulunduğundan nakışlar, dikişler, tığ işleri eksik olmayan bir evde büyüdüm ve 5 yaşlarında iken ilk defa etamin üzerine kanaviçe işleyerek de bu işe başladım. Sonra iğneardı, zincir nakışı derken yaz tatillerinde elimde birşeyler olurdu hep. Burda, La Familia, Rakam dergileri her zaman en yakın arkadaşlarım olmuştur. Canım sıkıldıkça onlarda alırım soluğu, dalarım hayallere. Kimya mühendisliğinin ardından, tekstil üzerine uzmanlaşmam da bu yüzdendir.

Boncuklu nakışı işlemeye karar verince, her yerde, özellikle Türk motifi aramıştım. Cambridge'de kullanırken yabancılar tarafından görülsün, tanınsın diye! Elimdeki dergiler genelde yabancı olduğu için de desen bulamamıştım. İmdadıma eşimin kuzeni el-işi öğretmeni Nesrin abla yetişmişti, sağolsun. Taaa Ezine'den kargo ile kitaplar, desenler yolladı. Yukarıda gördüğünüz keten üzerine boncuk işleme o desenlerden birisi.
Kursta ise teyzelerden biri "Colonial Knots" denilen bir nakış işliyordu. Amerikan koloni döneminde mum fitilleri ile işlenirmiş.Yorganlama yaparken çok kullanılırmış ki buradaki hanımlar kırkyamaya ve yorganlama tekniğine çok meraklılar. Onlara ait değişik bir nakış öğrenme fikri çok hoşuma gitti. Bana malzemeleri temin ettiler ve krem rengi kumaş (patiska) üzerine, krem rengi iplikle işledim.

Biten nakışı, pano haline mi getireyim, yoksa yastık mı yapayım karar veremedim. Yıkayıp, ütülersem de düğümleri bozulur mu bilemedim. Şimdilik Türkiye'ye götürülmeyi bekliyor.

Boncuklu nakışın öbür köşesine başlayacağım. Suda yıkanınca çıkan kalemle çizdim, hazır bekliyor.

Kursta da bundan sonraki nakışım "Blackwork" olacak. Onun için evenweave diye bir kumaş arıyorum. Goblen ile farkı nedir çözemedim daha. Sağolsun Merail bana örnekler de yollamış. Bugün e-postalarım arasında görünce pek sevindim.

Nakışlar için takdiri size bırakıyorum. Vaktiniz varsa da tüm iş yorgunluğunuzu, stresinizi alıyor. Yapmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ben de bir sonraki dönemde gönüllü olarak Türk el-işleri kursu vermeyi planlıyorum. Elinize kaynak, örnek geçerse haber etmeniz mümkün olabilir mi?

21 Kasım 2006

Kullanılmış Eşya Yardımı


Aralık ayı ve Christmas yaklaştıkça sanıyorum bu ülke ahalisinin de yardım damarı kabardı! Televizyon kanallarında, sokaklarda her an yardım toplayan birisi ile karşılaşıyorum.


Hani bizde Ramazan ayında, Kurban Bayramı'nda olduğu gibi. Ben de Kurban Bayramı yaklaştığına göre sizlerle paylaşayım istedim ki, birileri görsün, birilerinin işine yarasın.


Geçenlerde ardarda kapıdan bu fotoğrafını gördüğünüz torbaları atmışlar. Ben de içlerine kullanmadığımız eşyaları koymadan önce fotoğraflarını çekip yayınlamak istedim.


Burada kullanmadığınız eşyaları başkalarına vermeniz epey zor. İhtiyacı olan birisini bulmak ve teklif etmek de. Onun yerine yardım derneklerinin dükkanları var, oraya bağış yapabiliyorsunuz. Alacak gücü olmayanlar da piyasadan çok daha düşük ücretlerle oradan temin edebiliyorlar. Hem temsil ettikleri derneğe, vakfa para yardımı olmuş oluyor, hem de ihtiyacı olanlar düşük bir değerle bu mallara sahip oluyor. Malum burası öğrenci şehri, dar bütçe ile odalarına eşya almak isteyen öğrenciler çok oluyor, bu dükkanların sayısı da Cambridge'de oldukça fazla.


Biz yaşayan halk için özellikle tekstil ürünleri ne kimseye verilebiliyor, ne de çöpe atılabiliyor. Türkiye'deki gibi kesip biçip temizlikte de kullanmıyorlar pek. Çünkü temizlik için üretilen çok güzel bezler var. Geri dönüşüm ünitelerine götürüp atmak zorundasınız ya da kapınıza kadar gelen bu hizmetten yararlanıyor hem de vicdanınızı rahatlatıyorsunuz.


Kullanmadığınız, giyilebilir durumdaki tekstil ürünleri (kıyafet, nevresim takımı, örtüler....), ayakkabılar, oyuncaklar, kitaplar bu kapıdan atılan torbaların içerisine konuyor. Üzerinde yazan gün ve saatte o yardım dernekleri tarafından toplanıyor. Hiç yüzyüze gelmiyorsunuz. Size hiçbir külfeti yok, tam tersi kolaylığı var. Ne kadar pratik bir çözüm değil mi? O gün için kiralanan arabalarla bütün şehri dolaşıyorlar. Torbayı dışarıya çıkartmayı unutanlar da isterlerse daha sonra o dükkanlara kendileri götürebiliyor.


Ben içine neler mi koydum? Eşimin kilo aldığı için içine giremediği pantalonlar, vurduğu için giymediğimiz ayakkabılar...


Türkiye'den benzer bir haber arkadaşım Melda'dan geldi. Kendisi binbir fedakarlıkla İmecem'i kurdu. Kendine ait kullanmadığı çeyizindeki ipek yorganları dahi ihtiyacı olanlara iletti. Şimdi de bütün gücü ile hiçbir şekilde kar gütmeden İmecem için koşturuyor. Ben Türkiye'de iken kullanmadığım kitapları, dergileri iletmiştim kendisine, ihtiyacı olanlar için. Biliyorum ki gönül ferahlığı ile emin ellerde ulaşacak. Geçenlerde kendisinden bir e-posta geldi. Şu anda Muharrem Candaş İlköğretim okulu için yardım topluyorlarmış.

Eksik listesi de:

Kitap ( Okuma ve kaynak kitabı )
Kırtasiye ( Defter,kitap,kalem,silgi,kalemtraş,boya malzemeleri)
Giysi
Faks cihazı
Bilgisayar Projeksiyon makinesi

imiş. Sizlerden destek verebilecek olanlar var ise, http://www.imecem.org/ adresinden Melda'ya ulaşabilirler.

Bir yardımlaşma haberi de Muzaffer bey'in Blog'undan geldi. Orada da gülümseyen yüzlü bir çocuk var. Neye mi ihtiyaçları var? Bir mont ve bir bot, bunu da sadece 22 YTL ile yerine getirmeniz mümkün olabiliyormuş. Detaylar için lütfen Muzi's Kitchen'a bakabilir misiniz?
Gülümseyen yüzlü insanlar görmek dileği ile...

18 Kasım 2006

Children In Need - Yardıma Muhtaç Çocuklar

Yaratıcılığın sonu yok !

Bugün alış-veriş için dışarı çıktığımda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu dışarıda. Göz gözü zor görmez haldeyken ve insanların şemsiyeleri çarpışırken bir Spider Man çarptı gözüme. Yüzünde maskesi, sadece gözler açıkta, kostümü üzerinde, elinde de kocaman bir kova ! Gene birşeyler olup bitiyor ama ne dedim kendi kendime...
Eve dönüş yolunda da benim en az 10 katım büyüklüğünde, siyah, kocaman, şişme bir goril yol kesmişti :) Önünde gene ellerinde kova bekleyen yaşlı başlı amcalar...Haydeee ne ola ki bu iki oldu dedim, sonra aklıma geldi.

Televizyonda bir süredir BBC'nin özel salon haline getirilen stüdyolarında ünlüler saç kesiyordu, daha önce hiç denememiş olmalarına rağmen. Minik bir eğitim alıyorlardı ve profesyoneller de sadece sözlerle onlara yön göstermeye çalışıyordu. Masaj yapıyorlardı. Hatta epilasyon işine bile el atmış olanlar vardı ! Halk onların önüne gelip bu işlemlerden yaptırıyor, kazanılan paralar da Children In Need'e gidiyordu. Yani yardıma muhtaç çocuklara...

BBC her sene Children In Needs adı altında kurulan yardım derneği ile yardıma muhtaç çocuklar için para topluyor. Bunun için de akla hayale gelmeyen usullerle halk tüm yaratıcılığını kullanarak para topluyor ve BBC'ye yolluyor. Bu ülkede dilencilerin bile herhangi bir marifet göstererek para kazandığını düşünürsek, kimse kimseye durduk yerde para vermiyor. Children In Needs'in bir de maskotu var. Tek gözünden bant geçen sarı bir ayıcık adı Pudsy (Padsi okunuyor)

Nasıl para toplamışlar derseniz:

-Değişik kıyafetler (Pamuk prensesler, Cindrellalar, Cowboylar, tavşan kulaklı, geyik kulaklı insanlar vs vs) giyip para toplayanlar ki bunların içinde kasiyerler, otobüs şöförleri, öğretmenler bile var.

-Yerel web sitelerinde yardım kısmı açıp oradan para toplayanlar,

-Pudsy Bear şeklinde kurabiye yapıp satanlar,

-Kapı kapı dolaşıp para toplayanlar,
-Bıyıklarını sırf bu etkinlik için kesip para toplayanlar,
-Gosterilerinin bu geceki hasılatını bağışlayan tiyatrolar,
-Televizyonda gösteri yapıp, telefonla bağış isteyen sanatçılar,
-Güreş yapıp bunun hasılatını bağışlayan amatörler,
-Çay partileri düzenleyen hanımlar,
-Tank çeken polisler,üzerlerine girilen iddiadan toplanan paralar,


-Saçlarını tuhaf renklere boyatıp bunun için para toplayanlar,
-Açık arttırmalar,
-Belli bir alana toplanarak yukarıdan bakıldığında uçak şekli oluşturan insanlar,

-Konserler,
-Yüz boyayarak, dilimlenmiş kek satarak para kazananlar,
-Hayırsever birisinin BBC'yi arayıp 1 saat içinde ne kadar para toplarsanız benden de o kadar demesi !
-Büyük firmaların bu kanalla reklam yapmaları ve kocaman çekler ile stüdyoya gelmeleri,

-Okulda topladıkları paralarla çocukların havaya roket atmaları......
-Kukla gösterileri,
-Bir çocuğun topladığı paralarla 60 senelik Rolls Royce motorunu çalıştırması,

Demiştim ya yaratıcılığın sonu yok !
BBC bu akşam, hatta yarın sabahın erken sularına dek yayın yapacak, telefon hatlarından da para toplayacak en son rakam 12.6 milyon pound'un üzerinde idi.Hem yayın ile para topluyorlar hem de web sitelerinde bazı eşyalar satıyorlar.
T-shirtler, Christmas kartları, takvimler, Terry Wogan ve Pudsey'li yumurtalık, ajanda, anahtarlık, Pudsey oyuncakları, sungerden kocaman Pudsey'ler, hatta eldiven gibi havada sallayabilecekleriniz de var.
Para kimlere mi gidecek?
Buradan videolarını görebilirsiniz.
Geçen seneki yardımdan yararlandığı için televizyonda gösterilenler vardı, hepsinin içerisinde beni ayakları tutmayan bir çocuk etkiledi. Cin gibi birşey, ama odasının ışığını bile yakamıyor. Ona hem arkadaş, hem de yardımcı olması için, toplanan paralardan bir köpek alınmış. Odasının ışığını açıyor, söylediği eşyaları getiriyor, çoraplarını çıkartıyor. Bir yere gittiğinde anne babası endişe duymuyor çünkü yanında ona göz kulak olan bir köpek var ! Köpek için harcanan çok büyük bir mebla değil ama çocuk için değeri ne rakamlarla, ne de kelimelerle ifade edilebilir !!!

Başka bir çocuk 3 yaşına kadar normalmiş, sonrasında genetik bir hastalık nedeni ile yürüyemez, konuşamaz olmuş ama etrafında olup bitenlerden haberdar. Ona haftada belli günler özel bir oyun yerine gitmesi için yardım yapmışlar. Özel eğitimli bakıcılar, kardeşleri orada onunla oynuyorlar, normal çocukların oynadığı oyunlara onu da katmaya çalışıyorlar. Gözlerindeki pırıltı herşeye değerdi !

Babası öldüğü için bunalıma giren 11 - 12 yaşlarında bir kız çocuğu... (36 yaşında beni bile yıkan bir olay küçücük kıza ne yapmaz ki???) Babası ile uçurtma uçurmaktan zevk alırmış. Sonra içine kapanmış. Kimse ile konuşmamış, gülmemiş, oynamamış. Ona yapılan yardımlarla psikolojik tedavi görmüş ve normal hayata dönmüş. Onu iyi bir gelecek bekliyormuş, kendi cümleleri bunlar...
Evsiz, ailesiz çocuklar, tacize uğramış olanlar, küçük yaşta kötü yola düşmüş olanlar, hasta olanlar ve HIV virusü taşıyanlar, sakat olanlar, şiddete maruz kalmış olanlar, özel yetenekleri olanlar ama maddi olanakları olmayanlar.... yardımdan yararlanacak diğer çocukların nitelikleri oluşturuyor.
Takdire şayan bir organizasyon !!! Kimse cebine para atmıyor, cebinden emeğinden katıyor. Genci, çocuğu, yaşlısı tek bir amaç için emek harcıyor ve çırpınıyor, tek bir gövde oluyor.
BBC ve yardım derneği tek tek nereye ne kadar para gerektiği konusunda analizler yapılıyor ve toplanan para zaman harcanmadan buralara iletiliyor.
Yorumunu size bırakıyorum !
Dip not: Fotoğraflar yayın sırasında BBC 1'den çekilmiştir.

17 Kasım 2006

Panjur


Panjur
Bir açılma yorabilir insanı
Paslı rezeler, kaynamış menteşeler
Nasıl açılır pancur
Güneşe.

Arada yağlamak, esnetmek gerekirdi
Yıllar yılı kapalı
Zordur bir insanın
Anlatmalarla feraha çıkması.

Behçet Necatigil


13 Kasım 2006

Yemek Etkinliği 16 - Patates


Bu seferki yemek etkinliğinin ev sahibesi sevgili Evren olmuş. Benim Belçika'dan İngiltere'ye komşu gel deyip durduğum, yemeklerine bayıldığım sevgili Annemin Mutfak Kokusu - Evren. Onu hiç kaçırmadan takip ederim.

Ben de nacizane bir anneanne mutfağı kokusu olsun blog'umda bu sefer dedim ve rahmetli Boşnak anneannemin sütlü patatesinden yapıverdim.

Bu yemek için Adapazarı'nın mis gibi patatesleri ve kuzine lazım ama Allah'ın İngiltere'sinde bulduğumuzla idare edeceğiz artık.

Bütün yemekleri ölçüsüz yapamayan ben bu yemek için belli bir ölçü söyleyemeyeceğim. Gıcık olduğum için gözkararı da demeyeceğim. Tepsinizin büyüklüğüne göre siz kararınızı verin diyebilirim ama değil mi?

Malzemeler:

Patates
Süt
Yumurta
Tuz

Orjinalinde olmamakla beraber ben içine yıldız anason ve minik hindistan cevizi rendesi (muskat deniyor galiba) koydum.

Yapılışı:

Bir tepsinin içine azıcık süt konulur (yağ yerine), halka halka doğranmış patatesler dizilir. Bu hali ile fırına verilir. Patateslerin üzeri kızarmaya başlayınca dışarı çıkartılır.
Süt ile çırpılmış yumurtaya istenen baharatlar ilave edilir ve tekrar fırına verilir. Üzeri güzelce kızarınca fırından çıkartılır.

İstenirse aynı tarif hazır krema ile de yapılabilir, o zaman yumurta koymamanız lazım. İngiliz usulü olan kremalı türü ve anason ile minik hindistan cevizi rendesini oradan aldım ben de.




Afiyet Olsun !

10 Kasım 2006

Atam



"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyor ve hissediyorsanız bu yeterlidir."

M.Kemal Atatürk

10 Kasım 1938'de, senin gözlerini ebediyete kapattığını öğrendiğinde, en sevdiği yemeği yerken,üzüntüsünden ağlayarak onu yere fırlatan, Dolmabahçe'de seni son defa ziyaret ettiğinde, hıçkırıklarla haykırıp koca paşaları ağlatan, 3 yaşındaki küçük çocuk var ya Atam, ben onun kızıyım !

Bütün çocukluğum senin anılarını dinlemekle geçti. Evimizin en güzel köşesinde, sen de bizlerle birlikte idin her daim. Seni hep sevdim ve seveceğim.

Seni her yerde, her ülkede ve kalbimde görüyorum ATAM !

Ruhun şad olsun...

06 Kasım 2006

Guy Fawkes

Cambridge'e ilk geldiğim sene bir Kasım akşamı dediler ki yarın akşama havai fişek gösterisi var. Arkadaşım, iki minik hanım (kızları) ve ben sarı yaprakların üzerinde zıplaya, savura yürüyerek gittik Midsummer Common'a...

Muhteşem bir gösteri oldu, çeşit çeşit havai fişekler, yananı döneni, ne ararsanız çeşit çeşit idi...
Gösteri bitince bonfire dedikleri kocaman bir ateş yakıldı.Dedim içimden bu da ne ola ki? Kocaman bir lunapark kurulmuş ( Burada lunaparklar seyyar, belli dönemlerde gelir yeşil alanlarda kurulur, işleri bitince giderler), çocuklar orada eğleniyorlar...Sonra baktım bütün büyük marketlerde havafişekler satılıyor ve o günün ardından indirime girmişler...O gece, öncesi ve sonrasında herkes parklarda, bahçelerde aldıkları havai fişekleri gökyüzünün derinliklerine göndermekten büyük keyif alıyor....
Bir Guy Fawkes lafı geçti sanki bir yerlerde...
Çıkamadım işin içinden...

İyi ki internet var, hemen arayıp baktım, Guy Fawkes kimdir? O gece ben orada iken neler olup bitmiş....
Sonrasında bütün sorularım teker teker cevaplandı...

Çok detaya girmeden şöyle bir bahsedeceğim konudan bu sefer, detaylara bakmak isteyenlere
bu site önerilir, o gece yapılan yiyeceklerin tariflerini bile bulabilirsiniz orada.

1570 - 1606 yılları arasında yaşamış, York doğumlu olan Guy Fawkes, barut üzerine uzmanlaşmış bir katolikmiş. İngiltere kralı 1.James (Scotland'ın da VI.sı)'ı öldürmek, kızını katolik bir soylu ile evlendirerek ülkeyi katolikleştirmek isteyen bir grup, Gun Powder Plot (Barut Suikasti) adı ile anılan suikasti gerçekleştirmek üzere, Guy Fawkes'dan yardım istemiş. Suikastçiler bir depo kiralayarak kralın meclis binasında oturacağı yerin altına doğru tünel kazmışlar ve 1800 pound barut yerleştirmişler. Ancak içlerinden biri Lord Monteagle'a mektup yollayarak durumu bildirmiş ve Guy Fawkes yakalanarak 2 gün boyunca işkenceye tabi tutulmuş. En sonunda arkadaşlarının da ismini vermek zorunda kalmış. Onların da kimi yakalanmış, kimi kaçarken öldürülmüş ama sonuçta geriye kalanların hepsi yargılanmış ve ölümle cezalandırılmış. Guy Fawkes, darağacından kendini aşağı atarak, asma işlemini kendisi gerçekleştirmiş, birinin onu öldürmesinin zayıflık olacağını düşündüğü için. Her 4 Kasım'ı 5 Kasım'a bağlayan gece de bu olayın anısına, kralın kurtuluşunun şerefine bu havai fişek gösterileri düzenlenip, yakılan büyük ateşe Guy Fawkes'ı temsil eden maket bebekler atılırmış adet olarak. Bizim seyrettiğimiz de taaa 1600'lü yıllardan beri süregelen bir geleneğin sonucu imiş ve adamcağızı hayali olarak ve maketsiz yakıp duruyormuşuz yani her sene havai fişeklerin ardından.

Harry Potter kitaplarında yer alan Dumbledore'un kuşu Fawkes'ın adı Guy Fawkes'u temsil ediyormuş, bundan başka Shakespeare'den tutun da Charles Dickens'a kadar pek çok kişi yazdıklarının arasında Guy Fawkes'a yer verdiği gibi Wachowski kardeşlerin V for Vandetta filmindeki başrol kahramanının da ondan esinlenerek yaratıldığı söylenmekte.

Ayrıca BBC'nin 2002 yılında hazırladığı ve oylamaya sunduğu en büyük 100 İngiliz arasında ve York'un en büyük 50 kişisi arasında yeralmış.Famous People web sitesinde onun meclise giriş amacı en onurlu adam olduğundan bahsedilmekte. İngilizce sokak dilindeki dost, arkadaş, yandaş tarzı anlamlarda kullanılan guy kelimesi de Guy Fawkes'ın adından gelmekte imiş.
Bu gecenin ve hüzünlü hikayenin ardından benim aklım havafişeklerde, yakılan ateşte değil de hazırlıklarda kaldı.
Bir etkinlik ancak bu kadar iyi bir organizasyonla sunulabilirdi. Kalabalıkta kaybolanlar, çocuklarını kaybedenler için buluşma noktası, sağlık sorunlarına karşı ilkyardım çadırı, ambulanslar, Midsummer Common'dakilere ilave tuvaletler, sakatlar için özel hazırlanmış, iki ayrı alanda platformlar...Ateşin etrafında iki büyük çember ve bunun parmaklıklı koruma şeritleri, ikisi arasındaki güvenlik görevlileri ve yangın söndürme aletleri, para toplayan başında yanar dönerli tavşan kulakları olan kızlar ya da beyler ...


En ufak ayrıntı bile düşünülmüş, planlanmış ve uygulanmış. Ben en çok bu kısmını sevdim, çünkü o şehirde yaşayan bir birey olarak sizi düşündüklerini, sizin için birşeyler yaptıklarını hissediyorsunuz ! Bütün bunlar 1600'lü yıllardan beri edinilen tecrübelerden mi yoksa düşünceli insanların planlı çalışmasından mı bilmiyorum ama diyorum ki benim ülkemin insanlarının da bu planlamaya, ilgiye, öneme ihtiyacı var.