30 Ocak 2013

Pencere Önü Bahçesinin Zencefili


Pencere önü bahçesi terimi ile ilk tanışıklığım çocuklarla bahçede neler yapabileceğime bakarken, iki yıl önce gördüğüm bu yazıyladır. Sonra hatırlarsanız ilk deneyimlerimi de burada anlatmıştım.

Ardından ilk havucumuzu, hem de siyah olanını köklendirmiş, ilk Permablitz bahçemize ekmiş idik.


Sonra başarısız bir avokado denemem oldu. Herkes başarıyor ama bende inat etti kerata. Annemle frekansları tutmamıştı zaten. Sapladığım kürdanlara mı kızdı, kabuğunu soymamam mı etkili oldu bilmem.

Ardından SALT Beyoğlu'nda ilk Permablitz toplantımızı yaptık. Oradaki çatı katı bahçesinde tenekelerin içine ekilmiş zencefiller gördüm. Bunu denemeliyim dedim!

Bir süre sonra Facebook'ta dolaşan bir yayınla, ananas, avokado, zencefil, havuç ekilebileceği bilgisini tazeledim. Sonra baktım Didem, suya konduruvermiş zencefili, detayları çok sorup soruşturmadan, dolapta çay yapıp durduğum zencefili kapıp ucundan azıcık kesiverdim. Sonra da bir cam kaba az suyu koyup, zencefili oturttum. Çok zaman geçmeden yandaki gözünden hemen bir filizcik baş veriverdi.


Bir süre sonra da baktım beyaz beyaz, sakal sakal kökleri çıkmış.

Neşesi yerinde idi.

Ancak son dönem yaprakların uçları biraz sararır oldu. Bir arkadaşım mutfakta önünde duran. Aynen bu şekilde yetiştirdiği zencefiline limon kabukları konduruvermiş. Keyfi yerine geldi dedi. Olmadı ben de aynı formülü deneyeceğim. Olmadı içinde toprak olan bir saksıya alıvereceğim. O an kafama ne eserse artık!


Bizim zencefil, bir yanında mercimek adam, diğer yanında havuç kafa ile mutlu mesut şimdilik... Orkide arkadaşları da var.

Gözleri olan zencefiller sizin pencerelerinizin kıyısında yetiştirilmek üzere sizi bekler...

Bizde de sırada denenecek ananas var!

28 Ocak 2013

Minik Mercimek Tanesinin Azmi


Çok çok uzun yıllar önce, en az 6 yıl olmalı, İngiltere'deki evde mercimekleri yıkarken, süzgeçten bir minnak mercimek tanesi kenara kaçmış. Benim haberim yok!

Aradan ne kadar olduğunu hatırlamadığım kadar süre geçti. Bir gözüm bahçede olup bitene bakarken, bir gözümle musluk başında birşeyler yıkıyordum. Birden bire gözüm minik mazgaldan bana bakan dik başlı bir yaprağa takıldı. Düşen yeşilliklerden birisi sandım baştan. Sonra farkettim ki, orada kendiliğinden yeşermiş birşey var! Kaptım makineyi çektim fotoğrafını. Sonra da onu! Elime mini minnacık bir mercimek fidesi geliverdi.

Mercimek olduğunu bildim, çünkü altında tanesi de vardı. Yoksa hayatımda ilk görüşüm kendisini.

Benim için inanılmaz bir sürpriz oldu. Sevdim, öptüm mercimek tanesini. Hayata bağlı kalmış, dimdik başını uzatmış ve meydan okumuştu, sevilmez miydi hiç?

Sonra önümde uzanıp duran, her elime geçeni tek tek dizdiğim pencere önü bahçesinde ona yuva aradım. Menekşenin yanına mı, yoksa çiçeği bitmiş sümbülün yanına mı oturttum onu hatırlamıyorum. Ama güzel bir yuva bulmuş olmalı ki, önce büyüdü büyüdü, sarmaşık gibi, sonra minik beyaz çiçekler açtı. Gün geldi sulamayı unuttum, gün geldi varlığını unuttum. Ama azimli mercimek hayatta kalma savaşını unutmadı. Bir gün geldi, baktım minik çenekler içerisinde mercimekler!

Ne yazık ki, onların fotoğrafını çekmeyi de unutmuşum! Eğer olsaydı şimdi ne güzel bir görsel şölene dönüşecekti...

Dünyaya başkaldıran minik mercimek tanesinin hikayesini hiç unutmadım ama. Ne zaman azimle birşeyler yapmak gerekse, hele ucunda bir de hayat savaşı varsa. Aklıma mercimek tanesi gelir hep...


Bu sene miniklerle Doğa ve Çocuk dersi yapmaya başladığımızda, yumurta kabuğu içerisine ne eksek, ne eksek diye düşünüyordum. Hızlıca büyüyüp çıkacak sevimli ve yenebilen birşey olmalıydı.

Aklıma hemen bizim ''Azimli Mercimek'' geliverdi. Mercimek ekmeliydik, hikayesini de anlatmalıyım dedim.


Okulun yemekhanesinde görevli hanımlar, bize pişirdikleri yemeklerden geriye kalan yumurta kabuklarını yıkayıp hazırladılar. Biz de çocuklarla önce içine toprak, sonra da mercimek tohumlarını yerleştiriverdik. Yüz ifadelerini, şaşkınlıkla, mutluluk arasında gezinen bakışlarını görmeniz lâzımdı. Çok keyif aldılar. Kabuğun üzerine bir de surat çizdiğimde hepsi mest oldular.

Artık evlerinde güneş, su ve sevgileri ile büyütecekleri birer ''mercimek adam'' vardı. İlk uygulamamız Bayram Tatili'ne denk geldi. Mercimek adamların bazıları geri döndü büyümüş bir şekilde, bazıları evde unutuldu ama çocuklar tek tek neler olduğunu, nasıl mercimeklerin büyüdüğünü anlattılar.


Neler olacak diye denemek için ben de bir tane alıp eve getirmiştim. Bu da bizim mercimek adam. Yalnız bizimkinin adamlığı kalmadı pek, sulayınca boyaları aktı gitti.... Arabada gelirken kenara düşmüş tohumların bir kısmını da kaybettik. Evin böcüğü merak edip el koymuştu. Biraz da o dökmüştü. O yüzden bizimkinin saçları yan taraftan çıktı biraz ''punk'' misali...


Geriye kalan sağlar büyüdüler, uzadı epeyce. Ama bir noktada durdu büyümesi. Keyfi kaçtı, boynunu büktü. Anneannemiz eceli geldi bunun deyip camlar silinirken, bizden habersiz gönderivermiş onu bir güzel çöpe! Anneanne ile çok fena pencere önü kavgamız var zaten. O orkidelerine ve menekşelerine düşkün. Biz de yenebilen minik pencere önü bahçemizi sevip büyütüyoruz. Yer sınırlı olunca da kapışıyoruz! Epeyce yasını tuttuk anne kız. Bir daha ellemeyeceğine söz verdi anneanne torununa(torun pek kıymetli, yoksa benim gözümün yaşına bakmazdı!)


Aradan zaman geçti. Okuldan bir küçük sınıflarla da ders yapmam üzerine talep geldi. Ayda 1 defa da olsa onlar da dersleri yapalım dediler. Bir küçük sınıfların arasında sizin de böcüğünüz var dediler...

Böcük de çok hevesli imiş ama bana çaktırmıyormuş... Size de derse geleceğim deyince havalara uçtu...


Böylece Böcük ve eşdeğeri yaş grubu ile de ilk derste mercimekleri kabukların içerisine ektik. Ben kabukları tutarken, onlar kaşıkla toprağı, üzerine tohumları, onun üzerine gene biraz toprağı eklediler. Bu sefer daha çok tohum ektik. Ama gene mercimek...


Bu aralar bizim mercimeğin durumu böyle, uzadı da uzadı. Ölmesin diye gözümüz gibi bakıyoruz. Su, güneş ve sevgi dediğim için Böcük her gün anne mercimeğimi öpebilir miyim diye karşıma dikiliyor. Sulayabilir miyim diyor sonra. Güneş de geliyor değil mi diye onu da kontrol ediyor ve hiç unutmuyor! İşi garantiye aldı. Ben unutsam da o illa ki hatırlatıyor.

Yanındaki zencefilin hikâyesini de bilahare anlatacağım.

Sizler de pencerenizin önünde yenebilen bitkilerden minik birer bahçe yapabilirsiniz. Hem kendiniz için, hem de çocukların görebilmesi için. Gün gün nasıl büyüdüğünü izlemeleri, gözlemleri müthiş keyif verecek benden söylemesi...

10 Ocak 2013

Ekşi Mayalı Tam Buğday Unlu Organik Ekmek


Evin Uğur Böcüğü, anne sütünü reddedip, suni mamalara muhtaç kalınca, anne, katı gıdaya geçişte en doğru nasıl beslerim böcüğü diye uğraşır durur.

Varolan hazır sütlerle yoğurt yapmayı dener, yoğurt uzar! Zaten bu durumu İngiltere'de de yaşamış, doğru kombinasyonu bulabilmek için denemediği kalmamıştır. En sonunda yaban ellerde ağız tatlarına uygun yoğurdu, organik tam yağlı süt ve organik yoğurt mayası ile yakalamıştır. Bu işte bir iş var der ve daha önce blog yazan arkadaşlarının da sevip onayladığı Aysun the Sütçü'nün dağıtım ağına kaydolur. Kaydolur kaydolmasına ama Aysun the Sütçü sütü, hazır yoğurt mayasıyla gene yoğurt uzar! Anne bir hışım nedir bu iş diye Aysun the Sütçü'ye sorar. Aysun hanım, bütün iyi niyeti, sakinliği ve tatlılığı ile cevaplar, tek sorun süt olmayabilir, mayanızı kontrol ettiniz mi, ben şu maya ile yapınca tutuyor der ve yanında bir de yahoogroups'daki yoğurt konusu konuşulmuş bir gruptan alıntı yapar... Anne uzun uzun yazılanları okur. Bir kısmı İngiltere'de yoğurt yapma macerası sırasında bol bol araştırıp okuduğu şeylerdir, bir kısmı da ilk defa duyduğu şeyler...

Ama hatırlar ki, orada da ''maya'' en önemli unsur kanaatine varmıştır ama Anne Mayası bulamamıştır. Anne Mayası derken, evde annelerimizden süregelen ve ev ile özdeşleşmiş, aileye mal olmuş yoğurt mayasıdır.

Döner, sorar, kendi annesi yoğurdu dışarıdan almaktadır.
Kayınvalidesi köyde olup, o bile mayasını kaybetmiş, dışarıdan hazır yoğurt kullanmaktadır.
Eli mahkum, Aysun hanımın söz ettiği hazır maya ile mayalamaya başlar sütünü ve yoğurt taş gibi tutar!
Gene iş mayada bitmiştir!

Bu arada Aysun hanımın mesajlarını yolladığı Yahoogroups'a da üye olmayı ihmal etmez anne. Üye olduğu grup Fikir Sahibi Damaklar dır. Aslında Fikir Sahibi Damaklar'ın da çok yabancısı değildir. Blog olarak ilk kurulduğu zamanları, blogu yazanları ve Defne Koryürek'i önceden de tanımaktadır, bilmektedir. Ama Fikir Sahibi Damaklar'ın Slow Food'un konviviyumlarından birisi oluşunu bu sayede öğrenmiştir.


Yıl 2009 ve tam gruba üye olduğu sırada etkinlikler arasında ''Gerçek Ekmek'' kampanyası vardır. Grup üyeleri bir tur kendi ekşi mayalarını üretmiş ve ekmeğini yapmıştır. Anne üye olduğunda ikinci tur başlamak üzeredir. Grupta uzun uzun mayalar konuşulur, un konuşulur. İyi, güzel, adil olan aranır ve kampanyaya başlanır.

İnternet ortamında, e-postalarla önce ekşi maya yapmaya başlanır adım adım... Annenin mayası da güzelce yıkanmış kavanozunda yerini alır. İHE'den organik tam buğday unuyla maya başlatılır. Bebek bir yanda, maya bebeği diğer yanda gün be gün büyümektedirler...

En sonunda maya buradaki tarifteki şeklini alır ve köpürcük köpürcük olur. Ekmek yapılmaya hazırdır.

Anlatılan şekilde mayalanır ve aşağıda gördüğünüz lezzetli ekmek meydana gelir. Yalnız biraz serttir. Sonrasında anne öğrenir ki, fırının ısısı ve türü önemlidir. Evin fırını turbo olduğu için ekmek sertleşmiştir. Turbo fırınlarda bir kap içerisinde su bulundurmak da gereklidir.


Daha iyi anlamak için en güzeli, Defne'nin hazırlayıp sunduğu NTV'de yayınlanmış olan Sıcak ve Taze programından kendinizin izlemesi...

Anne ikinci ekşi maya denemesini de yapar, çünkü ilk ekmeği yaparken maya ayırmayı unutmuştur! Ancak ikinci denemede mayanın üzerinde yeşil küfler oluşur ve maya atılır. Bunu sorduğunda ve irdelediğinde sonucun aşırı hijyen merakı olabileceğine kanaat getirilir.

Sonrasında biraz umudu kırılmıştır!

Taaa ki, Ayşe Dirikman Kalıpçı, 21 Aralık 2012 gününü topluca ekmek yapım günü ilân edip, Facebook'ta Mayalıyoruz Etkinliğini açıp, herkese ekşi maya gönderene kadar. O mayacıklardan birisi de anne ile böcüğün evine gelir...

Sevgili Filiz Telek'in, tam da 1 yıl öncesinde çektiği, annenin imrenerek izlediği, keşke Flora Akdeniz Bahçesi'nde olsaydım dediği,  Bereket isimli video da anneye kaynak olur. Kaç defa izlemiştir bilinmez, ama en sonunda oradaki ölçüleri yarıya indirerek ve gelen biricik mayasının yarısını saklayarak işe başlar.


Gelen mayanın yarısı ufalanır, ılık su ile ıslatılır, un ilave edilir, karışım boza kıvamında tutulacaktır, birazcık da (1 yemek kaşığı kadar) pekmez eklenir... Sonra böcüğün eline verilir, o bir güzel karıştırır tahta bir çubukla. Sıra annededir,  anne karıştırır ve maya kendi haline bırakılır. İçindeki, ortamdaki maya bakterileri coşunca kabarır ve oradan mayanın hazır olduğu anlaşılır.


Videodaki ölçünün yarısı ile ekmek hamuru yoğrulup hazırlanır. Un olarak İstanbul Halk Ekmek'in organik tam buğday unu(dikkat organik beyaz unu da var, tam buğday unu tercih sebebi) ve anne ile babanın tohumlarını temin ettiği, babaanne ile dedenin ekip büyüttüğü, kendi mahsulleri sarı buğdayın unu kullanılır.


Mayalanmaya bırakılır. İki fotoğraf arasında ne kadar kabardığı net belli olmuyor ama ekmek hamuru iki katından fazla kabarmıştır!


Tencerenin cüssesi biraz görünürse belki daha net anlaşılır... 

Hazır olan hamur, İngiltere'den dönerken ağırlığı sebebiyle binbir meşakketle getirilen dökme demir tencereye alınır. Kapağı açık olarak fırına verilir. Amaaa bu sefer bir çanak içerisinde su konulması da ihmal edilmez.


Defne'nin anlattığı şekilde tok tok diye ses gelinceye kadar pişirilir.


Ve ekmek hazırdır!


Tüm süreç neredeyse 1 gün almıştır ama tadı, kokusu o kadar nefistir ki, herşeye değmektedir.


Tok tutması sebebiyle neredeyse 1 hafta ev ahalisine yetecek mükemmel lezzetteki ekmek hazırdır!

Anne çok mutludur, öyle ki, evin içerisinde gecenin bir vakti tek başına dans etmektedir...

Evren'in ne çok başını ağrıtmıştır bu maya konusunda... Ne çok sorular sormuştur Mehtap'a, Defne'ye...

Artık kendi ekmeğini yapmıştır anne. Sonucunda ekmeğine ve ekmeğinden aldığı mayasına güvenmektedir. Bundan sonraki aşama, yeniden ''kendi ekşi mayasını'' hazırlama sürecidir. Anne inatçıdır! 4 sene boyunca aklına takmış, pes etse de yeniden başa dönüp başlamıştır.

Nefis ekmeğin hamurundan ayrılan mayalar da bir aile dostu ve bir arkadaş ile daha şimdiden paylaşılmıştır. Hayat gerçekten paylaştıkça güzeldir.

Tam bu sıralarda da ekmek adına annenin yol göstericisi olan iki güzel insan, Ne Yiyorsak ''O''yuz der ve gene ekmeği konuşurlar... Bu sefer ekmeğin her halini...

Anne der ki, mutlaka kendi ekmeğinizi mayası da dahil olmak üzere evde yapmayı denemeli, ''Gerçek Ekmek'' e ulaşmalısınız. Onun tadını aldıktan sonra, diğerlerini zaten yiyemeyeceksiniz...