11 Eylül 2006

Cambridge - Tarihçe

Hep akıllarda kalan Cambridge - Oxford kürek yarışlarıdır. Bu, iki üniversitenin sonu gelmez yarışlarının bir yansıması herhalde...

Cambridge, Romalılar'ın MS 40 yılında bu topraklara gelmesi ile varlık göstermiş. Ama esas seçilme sebebi, şu anda Castle Hill denen yerdeki tepecikmiş!

O tepecik yüzünden Romalılar, bölgenin merkezi olarak Cambridge'i seçmiş. Sonraları Saxonlar gelmiş, nehir nedeni ile Vikingler kolayca uzanıvermişler, ardından Normanlar gelmişler ve şehre önemli tarihi yapılarından biri olan Round Church'u armağan etmişler.
Şehir, farklı işgaller atında kalmasına rağmen önemini kaybetmemiş. Kimi zaman, kalesi (bence tepeciği) yüzünden, kimi zaman da ticaret merkezi olması sebebi ile önemini korumuş. Ancak Cambridge'i Cambridge yapan, elbette ki üniversitenin kuruluşu olmuş. 1209 yılında, Oxford üniversitesinde çıkan isyan sonucu pek çok olay yaşanmış, asılanlar bile olmuş, bu nedenle öğrenciler o şehirden kaçmışlar. Cambridge'de onları bekleyen bir eğitim düzeni olduğunu bildikleri için mi, yoksa onlarla mı o düzen kuruldu bilinmiyormuş ama sonuç olarak 1209 yılında Cambridge üniversitesi kurulmuş! Ezeli rekabetin başlangıcı ve de sebebi bu. 20 yıl sonrasında Paris üniversitesinden de Oxford'dakine benzer kaçışlarla üniversitenin ünü artmış. Sonrasında kral III.Henry ile yaşanan sorunlar olmuş. İsyankarlar cezalandırılmak istenmiş. 1261 yılında üniversite kayıtları yanmış. 1284 yılında ilk olarak kolej sistemi Peterhouse ile kurulmuş . Sonrasında ticaret yapılmaya başlanmış. Ancak kolej sayısı ve buna bağımlı olarak öğrenci sayısının yani şehir nüfusunun artması ve kanalizasyonun nehre boşaltılması nedeni ile nehir suları inanılmaz pis hale gelmiş. Yaşanması tehlikeli bir şehre dönüşmüş ve pek çok tüccar şehri terketmiş. Modern su sisteminin kuruluşu 1610 yılını bulmuş.


VI.Henry 1440'ta şehri yeni baştan toparlamaya çalışmış. Yenilikler getirmek istemiş, onun zamanında gösterişli yapıları olmuş üniversitenin. Bunlardan biri de kendi kolejinin ibadethanesi, ancak inşaat tamamlanmadan ölmüş. Şu anda şehrin sembollerinden biri olan adı kralın ünvanına atfedilen ve her yıl Christmas döneminde BBC'de naklen yayın yapılan King's College'in meşhur Chapel'ini inşa ettirmiş ancak görememiş VI. Henry.

VIII Henry reformlar yaparak, dini yerleri kolejlere çevirmiş. Ölümünden kısa bir süre önce 1546'da Trinity College'i kurmuş. Ne hikmetse heykeli (bilahare hikayesi anlatılacak), elinde masa bacağı ile Trinity College'in kapısını süsler !

1534'te İngiltere'nin en eski matbaası üniversite tarafından kurulmuş. 1719'da 4500 pounda Dr John Addenbrooke's tarafından şehrin modern hastanesi -ki günümüzün ünlü hastanelerinden biridir, bizlerin de surgeryler(sanırım sağlık ocağı diyebiliriz Türkçe karşılığına) vasıtası ile hizmet aldığımız hastanedir - kurulmuş. (İlk hastane St John's imiş sonraları St John's College'e dönüşmüş) Tren yolu, 1845'te, özellikle nehir ticaretini engellememesi için üniversitenin isteği ile şehir merkezinden daha uzak bir yere kurulmuş. 1882'de öğretim üyelerinin evlenmelerine izin verilmesi ile birlikte ailelerin yaşayacağı evlerin yapımı artmış. Daha önceleri evlenmeleri yasakmış, bu sebeple öldüklerinde bütün miras yöneticisi oldukları koleje kalmakta imiş. Bu kural nedeniyle de kolejler servetlerine, servet katmışlar. Londra'ya kadar uzanan toprakların sahibi olmuşlar.

Bugünlere dek, benim gözümle, üniversite şehri fethetmiş! Şehir demek, üniversite demek olmuş. Şehir merkezindeki hemen hemen bütün binalar üniversiteye ait. Şehrin en büyük nüfuza ve nüfusa sahip olanı üniversite, aynı zamanda da en büyük işveren. Haziran'da öğrencilerin mezuniyet törenleri ile birlikte şehir adeta boşalıyor, sonrasında turist akını ile haftasonları canlılığını koruyor. Ama genelde, her zaman sakin ve huzurlu. Parkların ezeli sakinleri de ayrı bir huzur bulduruyor insana.


Cambridge adı nerden geliyor derseniz, çeşitli varsayımlar var... Ancak bir şey var ki, o kesin. O da, nehrin adı eskiden Granta imiş, sanıldığı gibi Cam değilmiş! İlk 875 yılındaki bir yıllıkta Grantebrycge adına rastlanmış, Latince Cantabrigia denmiş, Caumbrigge, Caumbrege, Camberage, Camebrygge derken, nihayet kraliçe Elizabeth zamanında Cambridge olmuş.

Üniversiteden pek çok ünlü isim mezun olmuş. Bence o isimler, üniversitenin tercih sebebi olmasını sağlamışlar. Mühendislik okurken, kitaplarda ezberlediğimiz teoremlerin, formüllerin sahipleri ile kolejlerin çeşitli yerlerinde karşılaşmak (elbette artık heykel ya da anma yazısı olarak) onların bastığı topraklara basmak insanda tuhaf bir his uyandırıyor. Bu isimlerin en ünlüsü, elbette ki Newton. Onun elma ağacının çeliğinden üretilen ağaçların meyvalarını gördükten sonra, nasıl kafasına birşey olmadığına hayret ediyorum. O kadar kocamanlar ki! Diğer ünlüler arasında Darwin, Lord Rutherford, Charles Babbage (bilgisayarların atası hesap makinasının mucidi), Bertrand Russell, James Watson ( DNA molekülünü bulan), Nehru, Rajiv Gandhi, Lord Byron, Lord Tennyson, Prince Charles, Stephan Hawking ..... şeklinde uzayıp giden kocaman bir liste var. Yanlız ilginçtir ki bu günümüzün modern adledilen ülkesinde 1948 yılından önce hiçbir kadın mezun olamamış !!! Üstelik 100 yıl öncesinde derslere girme hakkını elde ettikleri halde, diploma verilmemiş, mezuniyet hakkı tanınmamış. 30 yıl öncesine kadar da Latince bilme zorunluluğu varmış.
DNA molekülünün Cambridge'de Cavendish laboratuvarında bulunması son yılların en büyük olayı olmuş ve şehir bu nedenle DNA üzerine araştırma yapan firmaların merkezi haline dönüşmüş.

Tarih ve modern hayat bu şehirde içiçe. Geçtiğiniz her sokağın, oturduğunuz her yerin bir tarihi var. Bunu yaşamak, gerçekten çok ilginç. Şu anda oturduğumuz ev dahi tahminen en az 100 - 150 yıllık bir geçmişe sahip. İçi değiştirilip günümüze uygun hale getirilmiş ama dışarıdan bakınca yapı aynen korunmuş. Bu inanılmaz güzel birşey. Tarihine sahip çıkmak diye buna derim. Hanımlarımızın, aman bu ev de çok eskidi dökülüyor değiştirmek lazım laflarına inat buradaki evler, hiçbir değişime uğramadan ayakta! Yakılan, kundaklanan, İstanbul'un güzelim eski evlerine inat buradakiler ayakta! Neden tarihimize sahip çıkmak yerine, korumak yerine yok etmeyi seçiyorlar acaba? Bu cümleyi okuduğunuzda sakın ülkemi yerip burayı övdüğüm hissine kapılmayın, elimizdeki güzellik ve zenginliğin farkına varamayıp yok edilişine üzüntümün ifadesi sadece.

(Dip not 1-Tarihçe için Cambridge Official Guide - Jarrold Publishing 'den yararlanılmıştır. 2-Fotografların isimleri çekildikleri yerleri ifade etmektedir)

14 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben Oxford'da kopruden gecince soldaki Turk restoranini hatirliyorum :) Guzel bir adana yemistim. Yani neymis, gezdigini gordugunu bosver, yedigini ictigini anlatmis benim olayim :D

PS: Oxford'un bu kadar eski oldugunu da senden ogrenmis oldum boylelikle. Sagolasin :)

Berceste dedi ki...

İncüüüü Cambridge'de Magdalene koprüsünün yakınında Anatolia var yanı orada yemek yemiş olabilirsin, amaaaa sen Oxford'a mı gittin Cambridge'e (Cam köprüsünü ki belki o köprü Magdalene köprüsüdür) mi ben onu çözemedim ! Öküz sığ geçidini yaaani Oxford'u ben daha göremedim de !

Adsız dedi ki...

Ne guzel anlatmissin Cambridge'in tarihini. Resimlerde harika,Bir ekleme de ben yapayim, Round Church, Hacliseferleri sirasinda Anadoluya giden haclilarin kumbetlerimizden esinlenmesi sonucu insaa edilmis, hakikatende dikkatlice bakildiginda bizim kumbetlerimizi hatirlatiyor degil mi?

Adsız dedi ki...

Urfa'da Oxford vardi da biz mi okumadik (Ibo Tatlises)
Neyse, ben Oxford'a gitmistim 3-4 sene once. Huntingdon mi neydi oralarda biryerlerde isim vardi da gecerken ugramistim.

Berceste dedi ki...

Sevgili bilinmeyen kişi kimliğini açıklarsan sevinirim :) Round Church bilahare anlatılacaktır, ancak benim elimdeki içini gezerken oradan alınmış notta der ki Avrupa'da genelde kiliseler haç şeklinde imiş. İngiltere'de bundan başka 4 ayrı yerde daha Round Church (yani daire şekilli kilise) varmış onlar da dediğiniz gibi 1097'deki ilk haçlı seferleri sırasında inşaa edilmişler ! Yanlız diyor ki yeniden hayat buluşu simgeliyormuş ve Jerusalem yani Kudüs'teki Roma imparatoru Constantine tarafından yaptırılmış olan Church of the Holy Sepulchre'dan esinlenerek yapılmış. Tabii batı ülkelerinin açık açık biz Haçlı seferlerinde öğrenip uyguladık demeyeceği de ayrı bir konu :) Ben elimdeki kayıtları yazayım dedim ! Bilgi paylaşımı için teşekkürler.

Pek muhterem mirim UBP, sen Cambridge'e gelmişsin de Oxford sanmışsın gibi bir his var içimde. Zira Huntingdon, Cambridge'in kuzey batısında yer alır !
Bakınız http://www.huntsdc.gov.uk/location

Ozgur Gercek dedi ki...

Discovery Channel izler gibi oldum :))

Evren Yasa dedi ki...

merhaba berceste, guzel paylasimlarin icin tesekkurler.. bilmediklerimizi ogrenelim degil mi?

Adsız dedi ki...

Ishte boyle de maymun olursun. Haklisin, Cambridge'di :)
Bi aksam uzeri apar topar ugramistim 3-4 saat kadar.
Balik hafizali degil miyim ben, olur o kadar. Roma demedigime sukretmeli :)

Berceste dedi ki...

Onlar kadar iyi isem ne mutlu bana :-) AyrtonSenna. Hep soracagim soracagim unutuyorum bu AyrtonSenna'nin anlami nedir? Blogda da bulamadim :(

Ziyaretin icin ben tesekkur ederim Evren, ben kararliyim o guzel mamalari gordukten sonra seni kesin buralara ithal etmemiz lasim :-D

UBP asker oncesi sen fena kaptirmissin birseylere kendini ne diyeyim ! Hani sevdali bulut diyecegim, ortada cok kisi var biri yok gibin...Bu yasta bu unutkanlik ne diyeyim ben sana bilemedim, ama askerde iken yorumlarini ozleyecegimiz kesin, nasil bir formul bulsak acep???

Adsız dedi ki...

Valla isin kotusu asik degilim. Gayet bekarim, yani o yuzden bu unutkanligi sevdalanmaya baglamak pek dogru degil. Hem unuttugum sey 4 sene oncesinin hikayesi :)
Yani beyin kilcallarinda sorun, calinmis bir gonulde degil.

Askerde artik yorumlari haftalik toptan yapacagim. Haftasonlari izninde Antalya'ya kacinca firsatim olur belki :)

Papatya dedi ki...

Sagol Berceste, sayende oralari gormus kadar olduk. Ingilterenin hep yagmurlu olan havasindan sikayet eder gidenler/gorenler... Ama yagan yagmurlarin esi benzeri belki ancak Karadenizde gorulur misalde yemyesil parklar sergiliyor olmasi da gozlere tam bir senlik bence.
Insan her turlu iklim ve doga kosuluna alisabiliyor olmali bir sure sonra, degil mi?
Sevgiler,
Papatya

Berceste dedi ki...

Hadi bakalım UBP Antalya'dan naklen yorumlarını bekliyoruz...

Aynen dediğin gibi Papatyacığım, bu sene biraz sıcak olunca otlar sarardı. Yağmurla kanka olduk artık. Üye olduğum gruplardan birinde bir arkadaş İngiltere'nin menapozlu havaları diyor. Aynen yani ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Rüzgar var diye tren seferlerinin iptal olduğunu bilirim ben :( Karadeniz'e insanı da havası da çok benziyor. Eşim bazen İngilazlar diyor hatta :) Tariflerini sabırsızlıkla bekliyorum. Büyükleri Rumelili olup onların tadlarını senden duymak, görmek güzel oluyor...Sevgiler bizden.

Adsız dedi ki...

your photos reminded me of my trip to oxford a few years back - thanks for sharing the lovely photos :)

Berceste dedi ki...

Your Welcome Amirah, waiting you again...