
Fas Standı'nın yorumlarında nane çayı soranlar olmuştu, onlara ithaf olunur :)
Evlenmeden ve UK'ye yerleşmeden önce, pek keyifli bir işim vardı, severek yaptığım. Son zamanlara doğru seyahatlerden isyan eder hale gelmiş olmakla beraber pek çok da güzel ülke görme şansım oldu.
Şimdiki aklım olsa, tek tek o ülkelere özgü yemekleri, içecekleri denemek isterdim ama mızmız ve titiz ben, o zamanlar hem yanlız yolculuk yapmanın verdiği endişeden, hem de bünyemin hassasiyetinden Altınbaşak bisküvilerimle mutlu mesut bir hayat yaşadım.
Özellikle Mısır en büyük fobimdi.Görmek için deli olmuştum ama ilk gidişten sonra da kaçacak delik aradım Mısır lafı geçince.Bu aralar gene bir Mısır özlemi belirdi içimde hayra yormak lazım :) . Oraya gidince otelde sabah kahvaltısı ediyorum ve çıkıp gidiyorum.... Bütün gün yemek yok, su yok (sonra o mis gibi tuvaletlere gitmek ister miyim?) Yemeklerin yapıldığı yerleri ve temizliğini (????) görmüşüm bir kere, yer miyim? Bir seferinde oraya giderken peynir de götürsene, bisküvite katıklık eder dedi bir arkadaşım. Bu fikri pek tuttum. Tutmaz olaydım. Aldım paket paket peynirleri gittim, eeee 1 hafta kalacağım orada, bir önceki seferden de aç kalmışım zaten. İkinci gidişte ne hikmetse ve nasıl olmuşsa beni suit odaya yerleştirmeye karar vermişler. Dedim bir yanlışlık var bu işte, dediler yok !!! Salon, salomanje kocamaaan bir oda.Mutfak var, soyunma odası var, misafirleri ağırla ağırlayabildiğin kadar ama misafir yok ortada o ayrı :) Ben bit kadar, üflesen uçacağım, kayboluyorum içinde. Tirstim resmen büyüklüğünden. Daha önceden İzmir'de kaldığım otelde personelin bilmemne beeey, diye birisini arayarak odama bodoslama dalmışlığı da var. Oradan alışkanlık odaya girince ilk kapısı kilitlenir. Önüne çekilebilecek bir de düzenek aranır hatta !
Neyse, yerleştik bir güzel, peynirler de buzdolabına yerleştiler...
Ertesi gün çıktım gittim Port Said yollarına...Döndüğüm saatte lokanta kısmı kapanmış bangır bangır El Leyali çalıyor, eğlence faslına geçilmiş bile, ağaçların altında millet nargilelerini tüttürürken ben sürünerekten gelmişim açıııım açııııım nerde benim Altınbaşak'ım modundayım. Odama giriyorum, elimi yüzümü yıkıyoruuuum, mutfakta buzdolabını bir açıyoruuum kiiiii, peynirler yok !!!! Nasıl yani???? Acaba bavulda mı kaldı, e gecenin, pardon sabahın 3'ünde Türkiye'den gelmişim,uykulu uykulu dolaba yerleştirmişim diye yanlış mı hatırlıyorum???? Yooo, bavulda da yok !!! E nerdeler???? Ben bir hışım, açlıktan gözü dönmüş halde dooooğru resepsiyona.... Otel de kıytırık bir otel değil, Nil nehrine nazır 5 yıldızlılardan biri. Her ay nerdeyse 3 - 4 defa bizim firmadan birileri orada kalıyor artık şirketle kan bağları oluşmuş halde.
İlk sözüm ' peynirlerim çalınmış ' oluyor. Haliyle anlamadım diyor danışmadaki kızcağız, 'Pey-nir-le-rim Ça-lın-mış !!!! ' Boş boş bakıyor yüzüme...Açlıktan gözü dönen ben önce kıza, sonra güvenlik görevlisine, sonra da müdürlerine anlatıyorum olayı. Öfkeden de tütüyorum bu arada çizgifilmvari bir halde...
Aradan 1 saaten fazla zaman geçiyor hala benim peynirlerin akıbeti belli değil. Bir paket kuru bisküvit, yarım şişe su eşliğinde akşam yemeğini bitiriyorum odada. Birazdan telefon çalıyor. Ben güvenlik müdürüyüm otelin diyor telefondaki ses, peynirlerinizi bulduk ! Allah'a şükür ama benim akşam yemeği işim bitti diyorum içimden. Birazdan benim peynirler tören eşliğinde geliyorlar odaya, yanlarına Mısırlı arkadaşlarını katmışlar kocamaaan bir tabak içinde. Otel temizlik görevlileri peynirleri otelin sanmışmış???? Hadi sandılar diyelim üzerlerinde kocaman Türkçe markaları yazıyor ona da mı uyanmadılar??? Hadi uyanmadılar diyelim götürdükleri yerdekiler de mi bu ne demedi? Artık günahları boyunlarına deyip alıyorum kendi peynirlerimi, öbürleri sizin olsun istemem ben diyorum. Olmaz, kesinlikle olmaz bilmemkimin talimatı var diyorlar, bilmemne müdürü imiş. Güvenlik müdürünün de kartı var üzerinde, özür diliyorlarmış lütfen kabul edin diyorlar... İstemem ben kardeşim desem de kabul etmiyorlar, bırakıp gidiyorlar... İşim bitip ülkeme dönerken benimkilerin Mısırlı arkadaşları ve benimkilerden geriye kalanlar buzdolabında idiler. Artık kim, ne yaptı sonra onları, bilemiyorum...
İlk günkü bu hikayeden sonra da tadım kaçık, hiç başka birşey yiyip içmedim.
2 Mısır görevi sırasında da ilk birkaç Ürdün görevi sırasında da aynı alışkanlığa devam ettim. Ürdün yolculuklarının sayısı artıp ben hesabını tutamaz hale geldiğimde birşeyler de yemeğe başlamıştım artık ama nane çayı ile tanışamamıştım. İş arkadaşlarımızdan İbrahim anlatmıştı, nefis bir tad diyerek... Ağzının tadını bilir o :) güvenmek lazımdı.Ama nane çayına sıra gelmeden kendimi İngiltere'de buldum.
Burada bir hanımlar grubumuz var, gün bile yapıyoruz. İlk o gruptan Filistinli bir arkadaş ikram etti na'na çayını.Kahveyi de çayı da şekerli içemem ama bu çayı sevdim. Çooook açık çay demliyorsunuz bizim usule benzer şekilde, içine bol şeker ki tarifte 1 çay kaşığı çaya 5 çay kaşığı şeker denmiş. Bir de koca yapraklı nanelerden kopartıp taze taze içine atıyorsunuz bu karışımın. Ha-ri-ka ! oluyor. Kesinlikle tavsiye ederim. Hani şeker ölçüsü ve çayın koyuluğu biraz sizin seçiminiz. Dün akşam gittiğimiz Cezayir lokantası Al-Cashbah'da içtiğimizin görünümü fotoğraftaki gibi.Ortam karanlıktı ben de dikkat çekmemek için flaş kullanmadım. O yüzden fotoğrafın kalitesi çok iyi değil affola ama bardağın ve tabağının güzelliğine dikkatinizi çekerim... İmbiğe benzer bir demlikten, tepeden bardağa döküyorlar. Değişik bir tarzları var. Denemeniz tavsiye edilir.