13 Haziran 2011

Gündönümü 2011

Bu sefer başlık Gündönümü 2011. Çünkü bu gidişle, Aysun hanım ve çiftliği var oldukça, bizler yaşadıkça, bu piknikler sürüp gidecek, bizim TaTuTa ya da bu kapsamda yapacağımız ziyaretler artacak ve her yıl bir yeni yazı eklenecek. Geçen seneki yazıyı okumuşsunuzdur.

Bu sene de herşey, Aysun hanımın, piknik listelerini açtım, istediğiniz tarihe kayıt yaptırabilirsiniz, demesiyle başladı. Hemen ikinci gruba dahil olduk. Benimle birlikte süt alan iki aile daha gelecekti. İlk iptalleri onların kuzenler buluşmasının o güne ertelenmesi sebebiyle yaşadık. İlk defa yüzyüze tanışacağım iki blog dostumu göreceğim diye avundum. Onun heyecanı ile yaşadım günlerce ama onlardan da ilk Sibel gelemiyorum dedi. Ardından da Başak. Biz inatçı çıktık ki, genelde bende bir pürüz çıkardı, sebat ettik ve saatte aksama yaşadıysak da gününde gidebilmeyi başardık!
(Aysun hanım yem hazırlamayı anlatırken)
Bizim kararlılık halimizde en büyük rol evin Uğur Böceği'nin idi. Geçen seneden Figen'i hatırlarsınız. Minik, prematüre buzağıcık. Uğur böcüğü, onu pek sevmişti. Figen'in onu kolundan çekiştirildiğini, gördüğü herkese anlatmıştı. 1 sene boyunca! İnek lafının her geçtiği yerde de hemen Figen'den bahsetmeden duramamıştı. Biz Figen'e gideceğiz deyince de, haliyle haftalarca Figen sayıkladı. Arabadan iner inmez de ilk sözü Figen nerede oldu.
(Bu senenin buzağıcıklarından)
İşletme turuna çıkıyoruz, gelen var mı dediğinde Aysun hanım, en önde biz vardık. Ama biz bu sefer geç gidebildiğimiz için öğledensonraki tura katılabiliyorduk. Oysa çiftliğe ayak bastığımızda ilk turdan dönüşte tüm misafirlerle karşılaşmıştık.
(Bu küçümenin başına güneş geçmiş, özel ilgi vardı ona bu sebeple)

Aysun hanım, yemlerin nasıl hazırlandığını anlatırken, bizimkinin içi içini yedi. İllaki Figen'i görecek... Dedik bak artık o minik değil, kocaman kız oldu. Hatta belki de anne oldu. Belki de onun kızlarından birisi bu sene seni yakalayacak. Yok dedi, Figen orada. Üstelemedik.
(Minik buzağılar, belli bir süre sonra annelerinden ayrılıp, bu özel kısıma konuluyor. Hatta bu özel alanın yazlık ve kışlık olanı varmış. Biz geçen sene yazlık olanı görmüşüz, bu sene de kışlıkta idiler. Yazlıklarına taşınacaklardı)

Uğur böcüğü, bu minik kızları pek sevdi. Onlar da o kadar tatlılar ki, sevilmeye de alışmışlar, hemen yanımıza geldiler, ama bu sefer bizimki kaçtı. Onlar uzaklaşınca tellere yaklaştı, onlar yaklaşınca kaçtı, sonra da bana ceee diyorlar dedi. Çocuk milleti değil mi?

(Aysun hanım, kızlarını özenle beslemek için elinden geleni yapıyor. Elindeki de tarlasındaki otları biçen bir çiftçiden aldığı doğal ot karışımı ve üzerine basa basa söylediği, kıvanç duyduğu en önemli nokta da, kızlarına hazır, ne olduğu belli olmayan, hap şeklindeki-teknik adı pellet sanırım- yemleri yedirmemesi, tüm karışımları kendilerinin hazırlamaları ve hammaddeyi de özenle seçmeleri, ayrıca kendi arazilerinde de ekim yapıyorlar ve kızlar istedikleri zaman otlamaya çıkabiliyorlar. İkinci övündükleri nokta da hayvanların hastalıklardan arî olması, Maşallah demeyi ihmal etmeyelim bu noktada)
Buzağıların yanından, ineklerin yanına geçtiğimiz noktada bizimki daha da sevindi. Gene yaklaşmadı yanlarına o ayrı. O sırada birisinin möööö diyeceği tuttu. Bizimki de korosunu kurdu. Eveeeet sen mööö dedin, şimdi de sıra sende, gözünün içine baktığı inek de mööö deyince sevinçten havalara uçup el çırpmaya başladı. Tamaaaaam şimdi de sıra sende... Annem inekleri rahat bırak dediysem de, bir süre koro şefliği durumu devam etti...

Bu arada ben de yanlarına gittim ineklerin. Eh ne de olsa biz de bol kedi ve köpeğin arasında büyümüş şehir çocuğu olarak uzağız onlardan. Nasıl bir bakış, nasıl bir ifade, resmen gel sev beni diyor! Gözleri ile konuşuyor. Olabilir mi? Olur! Herkese yapmıyorlar bunu çünkü. Kaçıyorlar ama hissediyorlar, anlıyorlar onları sevenleri. Canlı varlık onlar. Hem de çok tatlılar... O tatlılık sütlerine de yansımış, o nefis tatta bol şeker var, süt şekeri, yani laktoz. Ben merak edip soruyorum Aysun hanıma. Sütünüz diğer aldığımız sütlere, hele hazır olanlara hiç mi hiç benzemiyor, içine bal katılmışçasına tatlı, bunun sebebi ne diye. Çünkü bazıları şeker pancarı yiyorsa inek ondandır diye öngörüde bulundu, öyle midir doğrusu diye... Hayır diyor. Bununla alakası olduğunu sanmıyorum. Sütte doğal süt şekeri bulunur diye anlatmaya başlıyor.... Ama o kadar tatlı bir anlatım ki, ilkokul öğretmenimizin bize kitap okuduğu günlere gidiyorum ve masal dinleyen küçük bir ilkokul öğrencisine dönüşüveriyorum... Aysun hanım devam ediyor(onun ağzından dinlemenizi çok isterdim, ben o güzellikte anlatmayı başaramam zira) anlatmaya:
- Mikroorganizmalar süt şekerini çok sevip anında hücüm ederler. Onu yerken de bozunma olur. Bunu, siz, sütün ekşimesi olarak hissedersiniz. Eskiden buzdolapları, soğutmalı sistemler olmadığı için de damak tadımız ekşi süt ve süt ürünlerine alışmıştır, alıştırılmıştır, o sebeple şimdi size bu süt tatlı geliyor. Biz sütü inekten otomatik makinelerle sağıyoruz. Sağmadan önce ineğin memesini sterilize ediyoruz. Ardından hiç el değmeden, otomatik sistemle doğrudan soğutma kazanına aktarılıyor. Sağım işlemi bitince de ikinci sağıma kadar borular boşaltılıp temizleniyor. Böylece mikroorganizmaların üremesine fırsat vermiyoruz ve elimizden geldiğince doğal hali ile sütü size ulaştırıyoruz.
(Burası da sağımhane. Aysun hanımın tam yanında dizi hizzasında sağım makineleri var ve aynı hizzadaki borulara bağlı doğrudan, o borularla soğutma tankına aktarılıyorlar. Alanın temizliğine dikkatinizi çekerim. Bizim fotoğraf çektiğimiz alan ineklerin durduğu kısım. Aysun hanımın başının hizzasındaki kapıya benzer yere arkaları dayanarak duruyorlarmış.)

(Sağım makinesi)

Gittiğimiz hafta minicik bir sorun, kâbus yaratmıştı. Böylece çiftlik hayatının ne kadar meşakkatli olduğunun da bir kez daha farkına vardık. Kendi alanlarına ektikleri yonca ve fiği biçtiklerinde yağmurdan kaçamamışlar. Otlar hafif nemli ot didme makinesine girmiş ve didme kısmını bozmuş. Öyle yemleri kısaltmadan ineklerin önüne koymak zorunda kalmışlar. İnekler de yerken iç alana çekmiş kuru otları. Bu sefer de, gübreleri temizleyen taraklar otları da önüne katıp atık havuzuna götürmüş. Onlar da atık havuzunu tıkamış. Yukarıya atık basamamışlar. Neredeyse hayat durma noktasına geldi, çok kötü günler yaşadık ama sorunu çözdük dedi Aysun hanım.
Böylece işletme turumuzu tamamladık. Masaların olduğu kısma geldik. Böcüklerin kendilerini kurbağa ya da tavşan zannettikleri alan burası! Nasıl koştu, nasıl oynadı bizimki. Yaşıtları da olunca... Kâh top oynadılar, kâh top paylaşamadılar. Birara baktım bizimki bir başka küçümenin uçurtmasını kapmış gidiyor, sahibi de çok fena yüzünü asmış ona bakıyor. Anlattık izinsiz alınmaz, çok ayıp diye... Ama o benim topumu alıyoooor deyince o da ayıp etmiş almaz bir daha diye ikna etmeyi başardık!
Biz akışı tersten tamamladığımız için aslında bu sırada yemedik yemeğimizi ama pikniğin programı bu olduğu için normalde, o sırayla anlatmak istedim...

Biz gider gitmez ilk işletme turundan dönenler acıkmaya başlamışlardı. Bir de ilginç olay yaşadık. Son gün, otlardan dolayı yaşanan olayla birlikte Aysun hanım, vakit bulup gruba programı gönderememiş. Benden rica etmişti, eski programın aynısı gönderebilir misiniz e-posta olarak diye. Ben de şaşkınlıktan, gruba yazarken uzun cümleler kuramadım. Aysun hanımın bu hafta uygulayacağı program şu şekildeymiş dedim gönderdim. İstedim ki, kendisi anlatsın olanları. Ben karışmış olmayayım işine. O da, ilk işletme turunda anlatmış sanırım. Gelen kalabalıkla birlikte, hah işte Berceste de gelmiş, işte o, deyince gülen güzel yüzler karşıladı beni. Berceste'de yazdıklarımdan bahsettiler. Çok mutlu oldum.

Ardından da masa hazırlamaya başladık...
Bence masanın en güzeli ve o günün en güzel haberi, Aysun hanımın yeni girişimi. Bundan böyle ondan taze kaşar almamız da mümkün olacak! Artık sütünü toptan bir firmaya satmak yerine, başka bir firmada kendi taze kaşar peynirini üretecek. Bu girişimi tetikleyen olaylar da ilginç elbet. Toptancının sütü üç kuruşa kapatmak için yapmadığının kalmaması hiç hoş değil, kendi üreticisine bunu yapan o ve onun gibi firmalar, tek bir firma değil böyle davranan çünkü, kim bilir nihai tüketicisine neler yapıyolardır? O nihai tüketici olarak ben düşünmek bile istemiyorum, diğer yandan da Fikir Sahibi Damaklar gibi, Buğday gibi gruplar, dernekler, Aysun hanım gibi üreticiler iyi ki varlar diyorum.
İmece usulü hazırladığımız soframız nefisti! Önde göz süzen de benim elmalı kekim. Dilerim beğenilmiştir. Aysun hanım tek tek hepsine etiketler hazırlamış. Hazırlayan, eli değen herkesin eline sağlık.
Eh, ben, doğayı bulur da çiçek fotoğrafı çekmez miyim? Şebboylar mis gibi kokuları ile tam evlerinin yanında idi.
Peygamber çiçekleri de yolun kenarında. İngilizcesi de corn flower imiş bu çiçeğin.
Ebegümecinin akrabası olduğunu düşündüğüm adını bilemediğim bir çiçek daha vardı yanlarında. Acaba hatmi mi dedim ama yaprakları daha farklı sanırım hatminin. Bilen var mı bu çiçeği?
İrislerin renkleri harika idi.
Ev de huzur veriyor, en çok da bu veranda...
Minik göletin yanında set var ama ardında da hemen minik çiçekli çalılar...
Güle benzetmiştim ben ama sanırım ismi Adaçayı Yapraklı Laden imiş. Latincesi Cistus Salviifollius  Tanımlamama Atatürk Arboretumu Ağaç ve Çalıları kitabı yardımcı oldu.
Güncelleme: Burcu'nun yorumu ile yanlış tanımlama yaptığımı öğrenmiş oldum. Teşekkürler! İlk tahmin doğru imiş ve bu bir gülmüş. Ama alt türünü söylememiş. Gene de nefis bir gül şerbeti tarifi gelmiş, merak ediyorsanız, yorumları mutlaka okuyup öğrenin derim.


Bunlar da Aysun hanımın bizim için hazırladığı nefis punch'ın içindeki orman meyvelerinden. Redcurrant. Türkçesini bilmiyorum ne yazık ki. Ben ilk İngiltere'de tanışmıştım onunla. Yetiştirmesi burada anlatılanlara göre pek de zor değil gibi. Bahçesi olanlar deneyebilir en azından.
Güncelleme: Türkçe isim Almanya'dan Evren'den gelmiş. Frenk üzümü imiş. Gene Almanya'dan Dilek'ten bir de tarif ekleyelim o zaman...
Bahçem yok diyorsanız da, Aysun hanım sizi yardıma bekler. Çünküüüüüü Gündönümü artık bir TaTuTa çiftliği. TaTuTa, Tarım, Turizm, Takas'ın kısaltılmışı. Aklımızda tutması daha kolay olanı. Victor Ananias'ın bize miraslarından biri. Öyle ki, el vermemiz gereken, yaşatmamız gereken. Yarınımız için birşeyler yapmaya nereden başlasak diye kendimize sorduğumuz noktada, hele ki şu yaz aylarında işte fırsat dedirten... Destek vermemiz gereken. Aslında ayrı bir yazı konusu. Burada açıklanamayacak kadar önemli bir proje TaTuTa. Ama azıcık da olsa söz etmeden geçemedim. Bu sene tatilinizde ya da haftasonlarında size en yakın TaTuTa çiftiklerini ziyaretle ucundan tutabilir, evin uğur böcüğünü de sevindirebilirsiniz. Kimi çiftlikte bizimki gibi ineklere nota çalıştırır belki küçümenler, bir diğerinde meyve toplar ve böylece patlıcanın ağaçta yetişmediğini öğrenir. Abartmıyorum. Endüstri mühendisliğini ikincilikle bitiren, kafası inanılmaz derecede iyi çalışan bir arkadaşım patlıcanı ağaçta yetişir diye bilerek gelmişti 25 yaşına! Bu noktadan pay biçin küçümenlerinizi yetiştirirken ve projenin önemini bir de bu noktadan inceleyin. Düşünme açınız da bu örnekle sınırlı olmasın. İletkinin bir derecesi sayın bu örneği...

Baksanıza doğa seven, bitki seven bir şehir çocuğu olarak benim bile adını bilmediğim neler çıkıyor karşıma. İşte onlardan birisi daha...
Bu tırtıllar da Gündönümü'nün bahar dikenleri. Hani gülü seven, dikenine katlanır misali, sevmeye alışacağınız çiftlik zararlıları. Permakültür ile uğraşan arkadaşlara danışacağım hatta, onlarla nasıl başa çıkılır diye... Sakın tavuk demeyin ama olur mu? İneklere zararı olabilirmiş zira tavukların.

Biz bir Gündönümü gününü tüm bu güzelliklere ağlayarak bitirdik. Evin küçümeni ayrılmak istemedi oradan çünkü. Yolun yarısına dek ağladı ve nooooolur geri dönelim dedi. Onun bu haline, içimiz cız ederek ve eriyerek eve döndük.

Aysun hanım, Mehmet bey, ağabey Can, tüm Gündönümü çalışanları, güzel insanlar, iyi ki varsınız. Bize sunduğunuz tüm güzellikler için size çok teşekkürler.

14 yorum:

Unknown dedi ki...

İki sendir gidiyorum ama bu sene henüz fırsat bulamadım, ama o kadar güzel yazmışsınız ki gitmiş kadar da oldum :)) Kısmet olursa Temmuz ayında gitmeyi düşünüyorum.

Adsız dedi ki...

ama sen gerçekten de gül çekmişsin. cistus/laden/pamuklayan yapraklarına bak. laden yaprakları bambaşkadır. çiçekleri benzemiş fotoğrafta ama yaprak kendini gösteriyor :)

Adsız dedi ki...

hatta bu çektiğin gülden inanılmaz leziz bir gül şurubu yapabilirsin. Yabani güllerin taçyapraklarını cam bir şişeye koy, ağzına kadar suyla doldur, içine bir tutam limon tuzu at ve şişeyi güneşe bırak. Taçyapraklar tüm rengini suya verene kadar bir kaç gün bekle, ardından süzer, suyu buzdolabına koy ve soğuyunca şeker ekleyerek, ağız tadına göre az su ekle, kana kana iç.

Papatya dedi ki...

Ne güzel bir yermiş orası Dilekcim.. Çok imrendim valla! :)

HATiŞiN HOBiLERi dedi ki...

merhaba,bukadar yakınımızda(b.çekmece) böyle bir yerin varlığından haberdar olmadığıma ne kadar üzüldüm.bir solukta yazını geçen seneyi,link verdiklerini okudum.gitmiş kadar olmasada o havayı soludum.enkısa zamanda bende gitmek istiyorum.güzel bilgilerin için teşekkürler.hoşçakal

Oglak Kizlari dedi ki...

Ellerinize sağlık. Bu senede gidesim geldi valla.

Özenti anne Çiğdem

hindiba dedi ki...

Dilek,
red currant'in Türkcesi frenk üzümü bildigim kadariyla. burada da oldular, tam mevsimi :)

nalan dedi ki...

ellerine sağlık.
direk olarak verdim linkini arkadaşıma. yorma beni oku burada herşey var işte diye :)

tijen miriam dedi ki...

neguzel yerlere goturmussun bizi,amaaa ben o kekein tarifini istiyorummmmm.elmali kekin,ne guzel bir sofra....berceste yaaaa..canim cekti...

New York Muhtari dedi ki...

ayy o goz suzen elmali kek olsada yesem simdi...tam spordan gelmisken ne guzel olurdu :-)))

bu arada ineklerin hikayesi cok hosuma gitti :-)) daha makina icat olmadan dogal yonden bicme olayi supermis...

Elifim uyurken dedi ki...

inanamıyorum kaçırmışım.
bende diyorum bu sene Aysun hanım piknik düzenlemeyecekmi ?
sanırım grup mailleri bir şekilde bana ulaşmamış. neyse olsun sizlerden de güzel haberleri aldım.
ellerinize sağlık hepsini çok güzel anlatmışsınız..

Berceste dedi ki...

Mutlaka gidin Bahar, her sene ayrı bir güzel. Çocuklar için de muhteşem bir deneyim.

Burcu sağolasın, varolasın, iyi ki uyardın! Düzeltme yazısı yazdım hemen. Bir bilen gözü her zaman farklı oluyor. Sayende bir de üzerine gül şerbeti öğrenmiş olduk. Kayınvalidem gül mayası diye birşey yapıyor, sonra da biz ondan reçel yapıyoruz. Demek ki, bu güllerden de olabiliyormuş. Bizden sonraki pikniğe gidenler eminim toplarlar :)

Gel, birlikte de gidelim Papatya! Yeter ki sen gel...

Mutlaka gidin Hatiş, mutlaka... Ziyaretin için ben teşekkür ederim.

Herkese söylediğim gibi mutlaka gidin Çiğdem. Sıraya girmeniz lazım ama ;-)

Hemen ekledim Evren. Teşekkürler, her zaman olduğu gibi yetiştin imdadıma :)

Teşekkürler Nalan.

Sırada Tijen sırada. Yazacağım tarifi birara. Bızdık izin verirse... Dur şöyle diyeyim ya da SEN BLOG AÇINCA :P

Gel hemen NY Muhtarı, anında yaparım sana da :) Evet o biçme olayını ben de çok sevdim!

Kaçırmadın Elif'in annesi kaçırmadın, hemen listeye yazıl, devam ediyor piknikler. E-postalarını sıkıca kontrol et sadece ya da grubun ana sayfasına bir bak. İki piknik var şu anda sırada benim bildiğim kadarıyla. Güzel sözlerin için de teşekkür ederim.

Adsız dedi ki...

merhaba bu çiftlikten süt almak istiyorum mail adreslerinden cevap gelmiyor hala satışa devam ediyorlarmı bilginiz varmı

Berceste dedi ki...

Evet sut satışları devam ediyor İsimsiz. Şu sıralar epey yoğun ve zor bir dönemdeler hava koşulları sebebiyle. O yüzden gecikme yaşanıyor olabilir e-postaları cevaplamada. Biraz sabır...