09 Şubat 2011

Çocukken Mutlu Olmak


Deli Anne sormuştu, ''Mutlu çocukluğun sırrı ne?'' diye.

Ben mutluydum evet hem de çok mutluydum diyenlerdendim.

Beni neler mutlu etti? Durup biraz düşündüm. Aynı şeyler bizim Böcüğü mutlu eder mi bilemem, ama ben çok mutluydum.

Evin kalabalık olması beni mutlu ediyordu. Babaannem, dedem, babam, annem, ben. Her daim etrafımda birileri oluyordu. Ne sorsam cevabını alıyordum. Öyle baştan savma, işim var, sonra gel demeden. Hemen. Uzun uzun, keyifle. Anlatan mutlu, ben mutlu... Hem kendi kendime idim, oyuncaklarımla, hem insanlarla içiçe idim sımsıkı.

Her daim benimle oynayacak birisi bulunuyordu eğer istersem. Dedemin hakkını asla ödeyemem bu konuda. En iyi oyun arkadaşım oldu hep. Babaannemin de hakkını ödeyemem. Ondan çok şey öğrendim. Salıncak kurmayı, ip atlamayı, nakış işlemeyi(hem de 5 yaşında), dikiş dikmeyi. Bir tek tığ vermedi elime. Yaşadığı acı bir hikaye yüzünden. Bana batmasın ucu diye hep kaçırdı. O yüzden tığ işinde çok başarılı olduğum söylenemez. Olsun, ben böyle de mutluyum... Bebeklerimin tüm elbiseleri babaanem ve benim tarafımdan dikilirdi, örülürdü. Sonraları kimya mühendisliğini ve tekstili seçmeme sebep hatta bu! Hep oyuncaklarla oynanan oyunlar da olmadı benimkiler. Bazen çamaşır katlayıp çekiştirdik, ütüye hazır ettik, bazen cam silerken bez verdim, bazen toz almaca oynadık! İş bile oyundu bana... Şimdi hiç de öyle gelmiyor o ayrı.

Anlatılıp gülünecek çok hikaye vardı babaannemde. Eskilerden, babamın küçüklüğünden, kendi küçüklüğünden, yaşadığı yerlerden, canım Atatürk'ümden, kısaca hayata dair pek çok hikaye vardı bana insanları, yaşamı, sevmeyi, insan olmayı öğreten. Hep bir ders vardı içinde, bana doğruyu gösteren.

Arkadaşlarım çoktu. Benimle yaşıt. Aynı apartmanda, aynı mahallede oturan. Kardeş gibiydik onlarla. Has kardeşten daha yakın üstelik. Çocukların oynayacağı her oyunu öğrendik, oynadık birlikte. Yakan topun en hasını oynadık saatlerce. Badmington oynadık. İp atladık. Lastik oynadık. Seksek oynadık. İstop oynadık. Tilki tilki saat kaç oynadık. Beş taş oynadık. Saklanbaç oynadık. Bizim araba kale olurdu hep. Hala anılır bu özelliği ile. Evcilik oynadık. Bu sırada otları tanıdık, yaprakları tanıdık, çiçeklerden mahsuscuktan esans yaptık. Ağaçlara kurulan salıncaklarla havalara uçtuk. Yere serilen kilimde evcilik oynadık. Makarnadan kolyeler boyadık.  Patates partileri yaptık. Mikado oynadık. Tahta oyuncaklardan kaleler yaptık. Uzay yolu oynadık apartmanın merdivenlerinde. Kız erkek ayrımı yapmadık, futbol maçı bile yaptık. Misket oynadık hepbirlikte. Büyüdük liseye giderken gene ağaçların arasına ağ gerip voleybol oynadık! Bilen, bilmeyene en iyi olana dek bilmediği şeyi öğretti. Bazen ders oldu bu, bazen oyun.

Arkadaşlarımın anneleri ile annem, babaları ile babam akrandı. Onlar da arkadaştı. Gene en hasından. Birisi imdat dese koşulurdu. Evine tamirci girmezdi hiç kimsenin. Bilen bildiği konuda yardımcı olurdu bir kuruş talep etmeden.

Sitede arabası olan nadir insanlardandık. Babam nice bebeği hastaneye yetiştirmişti doğmadan. Havaalanına yolcu oldu mu, taksi bulunmazdı. Babamdan rica edilirdi. Topluca fabrika satış mağazalarına giderdik. Bütün mahalleye siparişlerini alırdık. Böylece bizimle birlikte herkes en tazesini yerdi, en güzelini giyerdi. Ayrı gayrı yoktu aramızda.

Televizyonu olan ilk ailelerdendik. Herkes bize gelirdi, akşamları pür neşe eğlenerek televizyon seyrederdik. Yerdik, içerdik. En hasından...

Dedemin tansiyon ölçme makinesi vardı, mahallenin yaşlı teyzeleri sabah kahvesini bahane edip bir tansiyon baktırıverirdi. O sırada yapılan sohbetleri dinlemek en keyifli anlardandı. Çok şey öğrenirdim.

Bol oyuncağım oldu. Her istediğim alındı ama hakkı verilerek. Tadına varılarak. Öyle isterim diye tutturmalar olmadan. Ben söylemeden farkına varırlardı ne istediğimin. En acı hatıram bu konuda ağlayan bebek idi. Gözlükçüde görmüştük ilk. Adamın biri kucağında bir dolu ağlayan bebek, pnları ağlata ağlata inmişti merdivenlerden. Annem ile babaannem arkasından bakmışlardı. O günden itibaren bana alınmasına karar vermişlerdi. Ama bir türlü fırsat olmamıştı. Aradan seneler geçti, babaannem unutmamuş, babam iş sebebiyle Kıbrıs'a giderken(o yıllarda ülke dışına sık çıkılmazdı ve Türkiye'de herşey bulunmazdı) ona para verip benim adıma Dilek'e ağlayan bebek al demiş, büyüdü ama olsun, hatıra olsun demiş. Babamın döndüğü gün babaannemi kaybettik talihsiz ve acı bir şekilde. Aniden, kalp krizinden, içtiği o lanet sigara yüzünden. Babam bebeği çıkartıp verdiğinde ona sarıla sarıla ağladığımı hiç unutmam. Hala evin en güzel yerindedir o bebek.

Babam işten en yorgun geldiği günlerde bile, nerede benim kardan beyaz kızım, diyerek kucaklardı beni. Yemek hazır olana dek oynardık birlikte doya doya. Bu bazen güreş tutmak olurdu, bazen trenimin raylarını dizmek olurdu, bazen isim şehir olurdu, bazen el yakmaca olurdu, bazen çizgi roman okurduk birlikte. Evin bütün elektrikli aletlerini kullanmayı küçük yaşta babamdan öğrendim ben. En keyifli anlardandı babamla geçirdiğim zamanlar benim için...

Kitaplarım vardı. Bir ev dolusu, hala atmaya, vermeye kıyamadığım. Ansiklopedilerim... Babaannem ile özene bezene seçtiğimiz okuma kitaplarım, ders kitaplarım. Babamın arkadaşlarının(yazarların) bana özel imzalı kitapları, şu anda kimisi kocaman bir tarih değerinde olan... Öyle çok zengin bir aile de değildik. Hani şu vardı bu vardı denilirken. Kendi özel zevklerinden kısar, benim için bütçe yaparlardı. Ortak istekler için bütçe yaparlardı hepbirlikte.


Komşularımız değerli insanlar oldular hep. Kimi zaman önemli bir yazar, kimi zaman bir gazetenin yazı işleri müdürü, foto muhabiri, bazen THY'den, bazen bir matbaadan. Ama onlar benim için önce tatlı birer amca, birer teyze idiler. Karşı komşumuz İngilizce öğretmeni Kadriye teyzem, kulaklarınız çınlasın. Beraber az Burda dergisi bakmadık sizinle., Hatta o TV'da Bu Gece'ye konulan fotoğrafım sizin evde çekilmiş. Hayatımda en güzel anı oldu bu...

Haftada bir gün mutlaka dışarıya gidilirdi. Alış veriş için, akraba ziyareti için, bir sebebimiz olurdu hep... Yol boyunca tek tek semtler öğretilirdi bana. Yolda gördüğümüz farklı ne varsa anlatılırdı. Bazen arabamızın içinden, bazen otobüs, bazen tren, bazen vapur... Her ne idiyse taşıt, özellikleri mutlaka anlatılırdı her seferinde. Sonra denizanalarına bakardık, martılara bakardık vapurlardan. Tren ya da otobüse binmiş isek semtleri öğrenirdim. Okuma yazma öğrenmeden semtlerin isimlerinin yazılışını öğrenmiştim nerede ise tabelalardan. Un almak için Çatalca'ya giderdik. Balık için Rumeli Kavağına... Araba yoktu ki yollarda, trafik sorunu olsun, benzin pahallı olsun! Tıngır mıngır giderdik maaile, eğlenip dönerdik. Akşamına börekler açılırdı ya da balıklar pişerdi... Sonu da ödüllü olurdu yani.

Ödevlerimi yaparken benimle hiç ödev yapmadılar. Hep nasıl yapacağımı öğrettiler. Ansiklopedilerimiz vardı evde. Onların indeksini kullanmayı, açıp bakmayı, bulmayı öğrettiler. Asla al bak burada demediler. Sözlük elimizde Türkçe ödevlerini yaptık. Ayaklı sözlük babaannemdi zaten, o söylerdi, sözlüğe bakıp doğrulardık bazen de. Matematik uzmanı annemdi. Çarpım cetvelini hep birlikte ezberledik güle eğlene oynaya. Fizik, kimya uzmanı babamdı. Sosyal bilgiler uzmanı dedemdi. Ama hepsi bana balığı tutmayı öğretti, yemeği değil.

En yoğun işin arasında bile beni işin içine katmayı ihmal etmezlerdi. En önemlisi buydu sanırım. Hayatı yaşamak, yaşarken paylaşmak.

Kuzenlerim vardı. Dayılarım. Şehirlerarası birbirimize gider gelirdik tatillerde. Ne büyük keyifti o.

Her açıdan dünyaya bakmayı öğrendim ailem sayesinde, çok yönlü oldum, araştırmacı oldum, en önemlisi de çok sevildim ve sevgiyi hep hissettim. Kocaman kocaman sarıldılar, sımsıkı. Öptüler. İyi birşey yapınca başımı okşadılar. Kötü birşey yaptığımda neden yapmamam gerektiğini anlattılar cezalandırdılar en hasından! Başarılarım onların da başarıları oldu. Hüzünlerim, onların da hüznü oldu. Herşeyi, hepbirlikte paylaştık. Yanyana idik, dizdize idik, gönül gönüle idik. Birimiz demek hepimiz demekti. Birimizin acısı hepimizin oldu, sevinci de. Birlikte varolduk. Aile olduk...

Aklıma bir çırpıda geliverenler bunlar Deli Annem. Sence mutlu olmama yeter mi bunlar, yoksa işin sırrı bende mi? Ben çok sevmiş ve sevilmiş miyim ya da kişiliğim mi böyle imiş? Alan kadar, veren olmak adına mı kurulmuş benim dünyam?

19 yorum:

yeliz dedi ki...

benim çocukluğuma çok benziyor:)

hindiba dedi ki...

Güven bir de...
Dünyaya karsi katiksiz, saf bir güven duyabilmek. Anne baba ya da büyürken eslik eden diger büyükler sagliyor bunu. Onlar seni teker teker birakip gittiginde bile dünyaya hala o derin güvenle bakmaya devam ediyorsun. Dünya o kadar da güvenle sirtini dayayabilecegin bir yer degil tabii, ögreniyorsun. Ama o ilk ve saf güven duygusu icinde bir yere yerlesmis oluyor ve ayakta tutuyor seni. Cok önemli...

Anne ve Bebisi dedi ki...

Gozlerim yasardi Berceste.. Anlattiklarin gozumun onunde canlandi.. Ne mutlu sana. Ne mutlu senin ailene..

Benden Bizden dedi ki...

ya ne tatli bir bebismissin sen oyle bercesteeee, bayildim, wallahi bayildim! o yanaklar ne oyle, tam isirmalik! bu uzun yazi icin de tebrik ediyorum, 3 kerede ancak okudum, harika yazmissin :)

Adsız dedi ki...

ne kadar guzel bie aile,keske herkes boyle sansli olsaydi

Adsız dedi ki...

Bende de benzer anılar var, okurken çok mutlu oldum, gözlerim doldu yer yer... Ama o fotografa bakıp bakıp gülümsedim, şirinlik abidesi içimi ısıttı gülüşüyle :)

evinkedisi dedi ki...

Tıpkı senin anlattığın gibi yalnızca birbirlerine yardım için birarada olan eleştiri çekememezlik gibi duyguların barınamadığı, gülen insanların biraraya toplandığı ortamları öyle özledim ki...Maalesef artık bu yazdığın şeyler birarada çok zor olabiliyor galiba. Şanslı bir çocukluk ve umarım bizlerde çocuklarımıza bunu söylettirebilecek ortamlar yaratabiliriz, ilerde bugünlerini en azından tebessümle anarlar. Ellerine sağlık ve küçümenin yeni yaşını da kutlayayım, senin şu uğur böceklerinden çok güzel fikir aldım onu da belirmtmeden geçmek istemedim.

Deli Anne dedi ki...

:) Ne güzel bir çocuklukmuş Berceste'm.. Ne mutlu sana ve ne mutlu kocaman ailene. Bence bir çocuğa bırakılacak en güzel miras mutlu bir çocukluk geçirdim diyebilmesine vesile olmaktır.

Her satırını içime çekerek okudum. Uzun uzun yazmışsın ne iyi etmişsin.. bitmesin istedim.. Ve sanki kalabalık ortamda yetişen bilhassa anneanne, babaanne, dedelerle yetişen çocuklar daha mutlu. Onların müşfikliği, sabrı, hoşgörüsü, özverisi ve sıcaklığı çocuklarda unutulmaz izler bırakıyor anlaşılan.

Senin annen ve baban da (özellikle babanın akşamaları içten gelerek oynaması çok güzel gelyor kulağa)etkinmiş mutuluğunda ancak öyle olmasa bile babaanne, dede gene de kurtarırmış gibi geliyor çocukluğunu:) Üstelik mahalle, arkadaşlar, babanne, dede derken anne ve baba 24 saatini çocukla geçirmek zorunda kalmıyor.. bu da her iki tarafı da rahatlatıp, mutlu ediyor.

Ama bir yandan da üzüldüm. benim çocuklarımın bu şansı da yok. Hatta bir çok çocuğun yok artık. Alternatif ne koyabilir ki insan bu durumun yerine?

Sorularına gelince.: mutlu olmana yeter de artarmış yaşadıkların Berceste'm. Hem sevmiş, hem sevilmişsin hem de farkındasın güzelliklerin..

:)

Deli Anne dedi ki...

Ay çok uzun oldu galiba, afedersin.

ulay dedi ki...

ne guzel bi cocukluk gecirmissin, kalabalıkta büyümek gerçekten mutlu ediyor insanı sanki.

bi de cooook tatlıymıssın, bayıldım fotoğraflara :) ilk fotograftaki o beyaz kenarları delikli kurdelelerden bizde de vardı :)

Berceste dedi ki...

Ne mutlu sana Yeliz :) Yalnız olmadığımı bilmek güzel :) Senin böcük de ileride aynı şeyleri yazacak ayrıca...

Evet Evren. Çok ama çok önemli, benim atladığım bir konuya değinmişsin. O güven duygusunu kazanabilmek, arkanda o gücü hissedebilmek ve dünyaya o açı ile bakabilmek çok önemli. Onları kaybedince inanılmaz acı oluyor ama. Kolay kolay atlatamıyorsun o şoku :(((

Teşekkürler Esra. Yarın MK da aynı şeyleri söyleyecek. Üzerine bahçe bilgilerini, çamaşır asma uzmanlık dalını da ilave edecek :)

Teşekkürler Benden Bizden :) Bebiş halimi beğenen bir sen çıktın bak :) Ben bir yazıp pir yazar oldum son zamanlarda. Sabır gösterdiğin için de teşekkürler :)

Keşke adsız!

İkinci bebek Dilek'i beğenen de sen olmuşsun Evren :) Benzer anıları olanların çocukları da benzer şekilde yetişiyorlar okuduklarımdan anladığım :) Yavru Su da aynı şekilde mutlu kanımca.

O ortamlar ne yazık ki sonraki nesillerle, hayat tarzı ile, insanların hırsları ile yok olmaya başladılar Pisiciğim :((( Ben de özlemeye başladım. Hep aynı yere takılmışım gibi görünebilir, o yüzden kaçınmaya çalışıyorum ama gene de içimden atamıyorum işte. Çocukken birlikte yetiştiğim, voleybol oynadığım, hatta küçük diye oynatmadıkları halde benim iyi oynuyor diye oyuna zorla kattığım, arkadaşlarımla onun yüzünden ters düştüğüm küçük kız büyüdü, üst kat komşum oldu ve bak yaptıklarına. O dostlar bile sonradan değişebiliyor yani. Dilerim bizim böcük de benim çocukluğumda mutlu olduğum kadar mutlu olabilir. Sizin doğumgününüze de az kaldı. Biz de şimdiden iki numaranın doğumgününü kutlarız :) Güzel dileklerin için de teşekkür ederiz. Sizler de fikir alabilin diye onlar oradalar zaten, yoksa bu tarz şeyleri yazmayı çok sevmiyorum ama ben arayınca bulunca seviniyorum, başkaları da yararlanabilsin diye ben de yazar oldum ;-)

Nihayet sesin çıktı Deli Annem :) Ben mutluluğu büyüklerde buldum doğru. Ama tek çocuktum. Ablalarım, ağabeylerim, kardeşlerim olsaydı, belki onlarda bulurdum. Şubat tatili vesilesiyle görümcemler bizde idi, bizim böcük, kuzenleri ile çok mutlu oldu. Yanlarından bir saniye ayrılmadı. Kedi gibi onlarla oynadı :) Ben de çocukluğumda aynı şekilde kuzenleri gördüm mü ayrılmazdım, bak onu yazmayı unutmuşum :)
24 saat kısmında kesinlikle haklısın. Annem evin işini kotarırken, diğerleri bir anlamda ona yardım etmiş oluyordu. Tüm bakımım annemin üzerinde idi, ama oyun kısmında onu yormamış oluyordum. Gerçi sonradan benimle oynamadın(oynuyordu da bana az geliyordu) diye onu suçladım :((( Sende iki kardeş birbirini tamamlayacak, birbiri ile oynayacak. Büyüklerin yerine onlar birbirini koyacak. Hatta bir kardeşleri daha olursa ekip tamamlanacak ama senin sabrın kalır mı bilmem ;-)

Uzun yazmanın ne sakıncası var ki, bunu özellikle yazmışsın Deli Annem? :) Lütfen yaz!

Kalabalıklarla olmak güzel Fragola. Üç oldu seninle bebek Dilek'i seven :) Teşekkürler :) O zamanların modasıydı o kurdelalar :) Çiçekli taç yerine kullanılanı da vardı. Benim favorim ise dantel çoraplardı o zamanlar :)

Deli Anne dedi ki...

Bir de Berceste'm.. ne tatlı bir kızmışsın öyle.. mutluymuşsun sahiden de fotoğraflarından da belli.. sevecen, sıcak bir ortamın etkisi belki de.. Üstündeki elbisenin bir benzerinden vardı bende, büyük ablamın diktiği.. amaaaaaan onu bile çalmıştı eve gelenelr.. ben travmatik olmayım da kim olsun:)

Isil Simsek dedi ki...

kac gun once okudum postunu,bir gelip yorum yazamadim.oncelikle foto super,hic degismemissin Dilek!
Ve ne kadar guzel gecmis cocuklugun. Evren'in soyledigine katiliyorum,o guven duygusunu icsellestiriyor cocuklar, ve anne-baba yanlarinda olmadiginda da o guvenle kendilerini her zaman iyi hissediyorlar.
O mahalle havasi ne yazik ki hic bir yerde yok artik di mi, en azindan buyuk sehirlerde.80lerden sonra herkes sanki daha bireyci oldu,o eski iliskiler kalmadi. Esim de oyle bir mahallede buyumus,o anlatir,ordan biliyorum.
Sevgiler

zynep dedi ki...

akşam akşam hem okuyorum hemde gözlerim yaşardı birden :) o kadar güzel anlatmışsın ki ben taa nerelere gittim de gelmek istemedim:) sanırım mutlu insanların sırrı mutlu bir çocukluk geçirmelerine bağlı, umarım bizler çocuklarımıza böyle ortamlar sağlayabiliriz:)
optum

ayçobanı dedi ki...

Amanin o ne hanim hanimcik oturmak oyle!! Dantelli coraplar falan amanin da amanin. Dilek sen aynisin yahu :))

Ben ve kardesim de sansli yuzdenin arasindayiz. Komsu cocuklari, kuzenler, az ama oz oyuncak, sokak cocuklugu, uyum icerisinde ebeveynler, telassiz guzel gunler...

Unknown dedi ki...

2 dakika bakayım dedim takılı kaldım yazıya. Yorumu hızlı hızlı yazıyorum zira Arda tuvalette kakasını yapmakla meşgul birazdan bitti diye bağırır:-) Hüzünlendim, kendimden birşeyler buldum, birazcık kıskandım ama çok keyif aldım bu yazıdan. Ayy bitmiş bizimkinin işi gidiyorum... Pınar

Aybike Ceylan dedi ki...

Sevgili Bercestem,

Cok guzel bir yazi olmus, herkes kendi cocuklugundan birseyler buluyor sanirim.

Bana ugraman ve o guzel yorumlari birakman cok hos, tesekkur ederim. Ben uzun bir sure gelemedim, gecen sene bu zamanlar, neredeyse tedavimin sonlariydi. Daha bir yil olmadi ama cok sukur iyiyim, hersey temiz. Sizlerle birlikte, saglikla birlikte olmak cok guzel.

texas'dan cok selam ve sevgiler..

Berceste dedi ki...

Hala sırıtıyorum gülerken desene Işıl :P Yoksa o sevimlilik artık nerdeee :) Güzel iltifatın için teşekkür ederim. Evet ilk Evren söyleyince düşündüm. Kesinlikle haklısınız ve en önemlisi o güven! Ama ben babamı kaybettiğimde o güvenin de büyük bir kısmını kaybettim sanki Işıl :((( Mahalle için haklısın ama gene de, kırıntıları da olsa yaşadığım yerde o var. Zaman zaman bencillikler öne geçse de, gerçek insanların hakkını yememek lazım. O yüzden başka biryeri düşünemiyorum ya bizim böcük için. Sevgiler...

Ah Zynep, oralara gitsek bir gene keşke... Dilerim çocuklarımızın da böyle anlatılacak güzel anıları olur Zeynep'ciğim. Biz de sizi öpüyoruz böcükle :)

O zamanlar modayı takip edermişim meğer Ayçobanım :) Ah Işıl bir sen iki, beni gördünüz de üstelik :) Ne diyeyim bilemedim bak iki görüş de aynı olunca. Kesin sırıtmada işin sırrı :P Sana da iltifatın için teşekkürler :) Güzel günlermiş be Ayçobanım. Bazen öyle orada kalakalsaymışız diye geçer içimden...

Ha ha alemsin Pınar :) Darısı başımıza biz daha bezlen dolanıp, söylemeyeceğim diye inat edenlerden çıktık :((( Dilerim bizim böcükler de mutlu olur, bizi de mutlulukla anarlar ileride.

Aybikem, ben birşeyler kaçırmışım sanki, hem de önemli birşeyler, nedir diye sormaya çekiniyorum :((( Güzel sözlerin için çok teşekkür ediyorum. Senin ruhun güzel başka ne diyebilirim ki? Sevgiler...

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Dilek
gözlerimde koca koca damlalar durdu öylece, biraz daha okusam sel olabilirdi o yüzden bir noktada bıraktım okumayı.
Duygulandırdı beni yazdıkların, çok güzeller, geçmişe özlem nasıl duymaz insan bu durumda...

Fotoğraftaki bebek, Kıbrıs'dan gelen Ağlayan bebek sanırım. Çok çok güzel bir fotoğraf, elbisen, çorabın, pür neşen, bebeğin, herşeyiyle çok güzel bir fotoğraf...

Geçmişten neyi çıkarıp şu güne taşımak istersin deseler yitip giden büyüklerimiz derdik eminim.
Kendimi bu konuda talihsiz görürüm. En büyük çocuğun en küçük tekne kazıntısı kızı olarak dedelerini, anneanne ve babannesini ya hiç tanımadan kaybetmiş ya da hatıraları belli belirsiz olan özlemin en alasını duyan biriyim ben...
O yüzden Can'ı etrafında dedeleri, babannesi, dedesi ve hatta kan bağı olmasa da onlar kadar yakın 3.dedesi ve babannesiyle birlikte gördüğümde benim yaşayamadıklarımı yaşadığı için çok ama çok mutlu oluyorum...