19 Ocak 2008

Kaç Tavuk Kaç!

Kaç tavuk kaç! Hem de insanoğlundan olabildiğince uzaklara...

İngiltere'ye ilk geldiğimde yumurta almaya gidip, çeşitler karşısında şaşırıp kaldığımı daha önce de yazmıştım. Sınıflama iriliklerine göre, kuşların yaşam şekillerine göre, kuşların çeşitlerine, organik olup olmadığına göre idi. Artık kombinasyon hesabını size bırakıyorum.

Tavukların(ben tavuk tercih ettiğim için tavuk olarak devam edeceğim yazının geri kalan kısmında. Bıldırcın yumurtası, devekuşu yumurtası tercih edenleri de zevkleri başbaşa bırakıyorum.) eti ve yumurtası için ayrı ayrı yetiştiriliş şekilleri beni hayrete düşürmüştü. Zavallıcıkları küçücük, sadece üç tarafı olan metal kafeslerin içine tıkıştırıyorlar, önlerine yemeleri gereken miktar kadar yiyecek ve su koyuyorlardı. Eğer eti için yetiştiriliyorlarsa bol yem, yumurta için yetiştiriliyorlarsa yaşamalarına yetecek kadar yem veriliyordu.

Bundan başka bir de kapalı alanda serbest dolaşan ama kalabalıktan yürüyemeyecek kadar dar alanlarda yetiştirilenleri vardı. Gene kapalı alanda, dolaşmalarına azıcık izin verilen, oynasınlar, hareket etsinler diye yaşam alanlarına top, CD gibi oyuncaklar konulanları vardı. Bir de özgür tavuklar vardı(tam değil ama diğerlerine göre özgür diyelim) Bol gıda, güneş(bu ülkede ne kadar görebiliyorsak!), yeşillik, istediklerinde kapalı alan, istediklerinde açık alan... Eh elbet onların eti, yumurtası da diğerlerinden epey bir farklı ve de pahallı!

Bu aralar ünlü ahçılar arasında bir tavuk muhabbetidir dolaşmakta. Televizyonu açıyorsunuz, hepsi ardı ardına programlarda bu konuyu işlemekte. Hatta yanyana gelip kampanyalar düzenlemekteler.

Artık sponsorları olan büyük marketler mi etken, vicdanlarının etkilenmesi mi bilmiyorum. Ama bir gerçek var ki, tavuklar hakikaten sırf insanlar yesin ya da yumurtasından faydalansın diye işkenceye tâbi tutulmakta.
Önce Hugh'u farkettim televizyonda. Büyük bir alan buldu ve oraya tavuk çiftliği kurdu.Yarısına kısıtlı bir alanda büyüyecek olan tavukları yerleştirdi. Serbestlerdi ama alan o kadar dardı ki, bir süre sonra birbirlerini dıdıklamaya, hatta yemeye başladılar. Oturmaktan eklem yerleri yara olmaya başladı. Gün ışığı görememekten perişan hale geldiler. Jamie(Fawl Dinners programında) onları görmeye gittiğinde ayaklarına dolaştılar. İnanılmaz kötü bir sahne idi! Ayaklarına adeta yapıştılar ve gitmediler.
Hugh'un bulduğu alanın diğer yarısında da nispeten diğerlerine göre daha düzgün yaşam şartları olan tavuklar vardı. Onların oyuncakları, ara ara dışarı çıkma şansları vardı. Refah içinde yaşayıp gidiyorlardı.
Hugh çeşitli yerlerden insanlar bularak turlar düzenledi. Çoğu gelen 1.grupta yeralanları görünce, yaşadıkları yerden ağlayarak, feryat figan çıktı. Hugh'un bu ayaklanmasına Jamie ve Gordon da eşlik edince, ''Chicken Out'' operasyonu başladı. Hayvanları koruma cemiyeti diyebileceğimiz RSPCA de kampanyaya katılınca, hemen logo hazırlandı ve kampanyaya katılanlar kullanmaya başladı.
Bunun neticesinde büyük marketlerden bir kısmı, belirledikleri süreler içinde refah düzeyi kötü olan tavukları satmayacakları garantisini verdiler. Bazı marketler de gelir seviyesi düşük olan müşterilerimizin de hakları var deyip, bu kampanyaya katılmadılar.

Büyük zincir lokantaların bir kısmı da kampanyaya katılıp, bizim tavuklarımız refah içinde yetiştirilmiştir ibaresi koymaya başladılar.
İşin sağlık boyutunu da incelemek gerekli elbet. Ama sırf insanoğlu karnını doyursun diye de hayvancıkların, o çileyi çekmeleri gerekmiyor.
Jamie'nin video mesajı için buraya bakabilirsiniz, Hugh'la yapılan röpörtajı buradan, yapılan tartışmaları da buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Şimdi merak ediyorum, acaba Türkiye'de gitgide çoğalan tavuk çiftlikleri ne halde? Nasıl bir yaşantı tarzına sahip bizim tavuklar? Onlara da buradan avazımız çıktığı kadar kaç tavuk kaç dememiz gerekiyor mu?

Var mısınız araştırıp haber etmeye? Var mısınız böyle bir kampanyayı orada başlatmaya?

11 yorum:

Admin dedi ki...

Merhaba
ziyaretiniz beni mutlu etti, oneriniz icin ayrica tesekkurler. Ben A 4 dedigimiz copy kagitlarini kullandim, sonuctan memnunum, yeterli miktarda cikolata kagidi bulmam mumkun degil:))
Tavuklarin drami, diger kesim hayvanlarinin drami, insanlarin ve cocuklarin drami derken hergecen gun cogalan dunya nufusuna yetisebilmek icin bu tur katliamlarida cogaltiyorlar, yavas yavas vegetaryan olmaya basladik ailecek.
Saglikli ve bol neseli bir haftasonu dilerim, sevgiler...

Asortik Krep dedi ki...

Berceste,üzgünüm sana dar alanlarda sıkışmış tavuk haberleri veremeyeceğimden çünkü bu aralar burada huzurevinde kalan insanların dramları genelde daha fazla haber oluyor..
Ne yazık ki benim ülkem hala bunlarla savaşmaktan diğer haberlerde yaya kalıyor.Zaten iyi ki buralarda değilsin diye polyannacılık oynayalım biraz çünkü her huzurevi haberi iç yakıyor.
Dövüleninden tut,öldürülenine kadar herşey mevcut.

Berceste dedi ki...

Merhaba,

Sizin ziyaretiniz de beni memnun etti. Ben uzun bir süre bu ülkede bu tip sebeplerden dolayı otçul beslenmeyi seçtim ama en sonunda dayanamadım. Tam yeni yeni et yemeye başlıyordum ki, bu haberlerle yeniden sarsıldım! Biliyorsunuz bir de deli danamız var burada bizim! Sevgiler...

Asortik Krep'im maalesef orada yaşananların çok daha acısı burada da var :((( Evinde öldürüleninden tut, çocukları var olduğu halde nasılsın demeyenine, öldüğünde miras yarışına girenine dek. Hatta geçen sene nakış kursuna gelen 88 yaşındaki teyzem(80 yaşında balona binmiş diye onun nakışını işliyordu!) bu sene hiç iyi değilmiş. Altına kaçırıyormuş, ocakları açık unutuyormuş. Kızı var ama yanına gelemiyormuş. Social Worker(sosyal güvenlik görevlisi) günde bir uğrayıp, yaşayıp yaşamadığına bakıyormuş. Acil bir ihtiyacı varsa önüne koyuyormuş. Burada bir de acıma duygusu da yok! İnsanlar o yüzden bakılmak üzere Türkiye'ye kaçmaya başladılar... Diğer yandan benim dikkat çekmek istediğim konu tavukların dramından çok, onları yiyen insanların ne hale gelebileceği, yakalanabileceği hastalıklar idi. Bilmem ne kadar başarılı oldum anlatmakta!

Adsız dedi ki...

ufak bir yorumda benden olsun... Bir zamanlar stres üzerinde bir yazı okuyordum, yazıda diyordu ki..."kafesteeki tavuklara düzenli olarak yem veriyorlarmış, ama bbu tavuklar çok stres altındaymış, diğerlerini serbest bırakmışlar ama yem vermeyede devam etmiişler (dar alanda tabiki) bu tavukçuklarda stresliymiş ve çok az yumurtluyormuş... Sonra tavukları kend ortramlarında serbest tamamen özgür bırakmıışlar... Tavuklar bir yandan ayakları ile toprağı eşeliyor altında buldukları yemi yiyor bir yandan da oradan oraya volta atıyorlarmış... Adamlar bu tavuklarda sııfır stres bulmuşlar...bolda yumurta....
şimdi ben bundan iki sonuç çıkarmıştım...
1. herkesler kendin özgür hissettiği ortamda daha az stresl ve mutlu...
2.Çalışmak mutluluk getirir stres azaltır...(hoş türkyede tam tersi amam olsun.... tezimii çürütmek istemiyorum...):-)))

kehh...keh.... selamlar...muuuccckk....

Punto dedi ki...

Bugünlerde Çaycuma da tekrar kuş gribi görülmüş haberlerini duyunca tavuk yazısı gülümsetti beni.
Artık bizim tavukların vay haline.

etki alanı dedi ki...

Sevgili Dilek,
Yazını sevgiyle okudum.
Çocukluğum hep bahçelerde ve hayvan ortamlarında geçti.Koyunlarımız,keçilerimiz,kedilerimiz ve tavuklarımız vardı.Ligorin cinsi tavuklarımız,bembeyaz pamuk gibiydiler.Annem koca bir alan ayırmıştı onlar için.Her sabah girer süpürürdü,yemlerini annemle beraber verip,yumurtaları birlikte toplardık.Tavuğun altından alınan o sıcak yumurtanın ben de yarattığı güzellikleri anlatmam mümkün değil.Çocuklarıma bunu tattıramadığım için gerçekten üzgünüm.Asker ailesi olmama rağmen doğa çocuğu olarak yetiştirdikleri için annemle babama çok teşekkür ediyorum hep.Bu nedenle İstanbuldan kaçmak istiyorum.Doğanın içinde yaşamanın ne demek olduğunu bildiğim için gitmek istiyorum.Hayallerimde hep bir çiftlik vardır.Bu nedenle sana teşekkür etmek istiyorum.Aldın beni götürdün resmen..Ve bir canlının yaşam koşullarını ele alman ne kadar önemli ve değerli.Bunu başka olaylarla bağdaştırıp kaçmamak gerek.Huzur evleri ya da benzer olayları okumak ve öne sürmek değildir çare..Böyle detaylı inceleyip,belgesel gibi sorunları dile getirmektir..Bir yerden başlayıp dikkati çekmektir.Sorunların açılımını yapmaktır.Ama dikkati başka yöne çekerek olayı hiç edemeyiz..
Sizi destekliyorum..yapabileceğim şey yazını okumaları için bloğumda yayınlamaktır..İznin olursa..
Ve vaktim olduğunca da destekleyeceğim...Yoksa hep şunu söylemek zorunda kalacağız;
Kaç çocuk kaç!
Kaç yaşlı kaç!
Kaç koyun kaç!....Gider de gider...
Belki başlattığın bu kampanyayı birilerine duyurabiliriz...Birşeylerin başlangıcı olabilir...Özgür yaşam için..
Sevgiyle kal
Tütü

Tijen dedi ki...

Dilek'ciğim,
Şaşırtıcı şekilde 'serbest tavuk yumurtası' satılıyor burada da! Doğal yem yemişlermiş üstelik. Aslında fena da değiller, ben onu alır oldum. Merak ediyorum aslı nasıldır ya daha araştırmaya fırsat olmadı.

NuR dedi ki...

Canım yaaa, çok duyarlısın, tespitlerin tüm dünya ülkeleri vede bizim ülkemiz için geçerli. Dünya nufusunun artışı ile doğal yollardan yaşam ve beslenme mümkün olabilir mi?...yaşam alanlarının sınırlanmadığı vede kötüleşmediği bir durum göremiyorum ben. Biz insanoğlunun bile yaşam alanının daraldığı düşünülünce...durum vahim, kimsesiz çocuk ve yaşlıların yaşam alanında işlenenlerse tüyler ürpertici.İnsanoğlu doğaya yabancılaşarak, doğadan koparak kendi ipini eliyle çekti maalesef. Bunlar iyi günleri insanlığın. Kimsenin pek kaçacak yeri yok gibi görünüyor
Sevgiyle kal

Berceste dedi ki...

Güzel ve yazıyı tamamlayıcı bir yorum olmuş Arzu'cuğum, teşekkürler.

Kesin bizim tavuklarla sorunu olan birisi çıkartmıştır o haberi Akın amca, vah ki ne vah garibanlara...

Yorumun için çok teşekkürler Tütü'cüğüm. Senin anlattıklarından da çocukken yediğim çift sarılı yumurtalar geldi benim aklıma. O günlerde yaşamak vardı dedim içimden. Yazımın bir bölümünü alıp link verirsen kullanabilirsin elbette ki. Desteğin için teşekkürler. Sevgiler.

Yaşasın o zaman Tijen. Umarım adına uygundur ve tohumlarda yapılan üçkağıtçılık yumurtaya da yapılmıyordur. Sonra bizde bir de köy tavuğu mefhumu var değil mi? Senin hiç aran olmaz biliyorum ama eti için yetiştirilen tavuklar öyle kutu gibi yerlerde besleniyorlarsa vay yiyenlerin haline :(

İstenirse herşey mümkün Şennur'cuğum. Neden olmasın? Yaşam alanlarımızı sınırlayan da kötüleştiren de bizler değil miyiz? Sefertası gibi evleri dikip duran, şehrin göbeğinde yaşamaya çalışan. Daha geçen gelişimde Beşiktaş'ta bir bina gördüm. Göya çok modernmiş. Ne balkonu var, ne camı düzgün açılabiliyor. Miyarları, tirilyonları sayıp almıyor mu insanlar oradan ev? Sonra doğal hava yerine havalandırmalardan gelen hava ile sûni bir şekilde yaşamıyor mu? Bu kendi seçimi değil mi? Dediğin gibi galiba bunlar iyi günleri insanlığın :( Bu cümleyi kurabilmek bile çok acı :( Sevgiler...

Isil Simsek dedi ki...

Jamie'nin programlari gercekten cok etkileyicydi, (biraz eksik olmasina ragmen).Programa davetli bazikonuklarin "ben tavugumu yerim, KFC'den vazgecemem' gibi sözleri beni cok sasirtti.
Aslinda hayvanlara mezbahalarda neler yapildigina dair pek cok video var PETA'nin sitesinde.
Türkiye'de bu konuya gelene kadar... biz maalesef bir konuyu tartismayi beceremiyoruz.Et üreticileri ortaligi ayaga kaldirir TVde böyle bir sey ciksa, sonra kac şef destekler böyle bir şeyi. Bir de ismi lazim degil, halkin güvendiği isimler kus gribinden sonra reklamlara cikmisti hani, tavuk yiyiniz,yediriniz diye...Keske,keske bunlar konusulsa,tartisilsa Türkiye'de de.

Berceste dedi ki...

Ben Hugh'unkileri daha çok sevdim Işıl. O bahsettiğin sözler için de hani bir zaman AIDS için uyarılan insanlar ''Atın ölümü arpadan olsun.'' demişlerdi, onu hatırladım şimdi. Zavallı tavukçukların kafasını çıt diye kopartıyorlar ve garibanlar çırpınıyor ya, o sahne et yememek için yeterli bir sebep aslında ama alışmış kudurmuştan beter, gene arıyoruz işte... Yorumlarda bile konuyu yeterince tartışamadık kanımca. Tartışırken bambaşka bir yere gittik. Türkiye'de tüccar kafası ile işletmecilik yapanları ve tartışma ortamını düşünüyorum da... Neyse...