28 Mayıs 2007

Rapeseed, Kanola, Kolza...

Bu aylarda yolunuz İngiltere'ye düşerse, yol boyunca sarı sarı tarlalara denk gelirsiniz. Uçak alçaldığı dakika, size göz kırpmaya başlarlar. Genelde, uçsuz bucaksız yeşillikler içinde, bölge bölge sarı tarlalar. Muhteşem bir görünümdür, doğayı sevenler için.

Arkadaşlarımızdan biri Cambridge'e çok yakın köylerden birinde oturuyordu. Bizi çaya çağırmışlardı. Türk usulü(İngiliz usulu bir iki kırıntı bisküvi ve eğer ev sahibinin eşref saatine denk geldi ise güzel bir kekten ibaret olur ikram, Türk usulünde ise bildiğiniz üzere yok yoktur!) bir güzel yiyip içtikten sonra, eritmek lazım şimdi bu yediklerimizi deyip çıktık dolaşmaya...

Arkadaşlar, bize sürpriz yapıp o sarı tarlaların içine götürdüler. Bir anda o muhteşem görünümün içinde bulmak kendinizi... İnanılmaz güzel bir duygu!
Tinker Bell gibi oradan oraya koşmak istiyor insan.

O dönem, bizim video kameranın fotoğraf makinasından başka, dijital fotoğraf çekebileceğimiz birşey yoktu elimizde. Karı koca fotoğraf çekmeye meraklı olan biz, bir de tek makinaya mahkum olunca çok kötü oluyordu. Oyuncağını paylaşamayan çocuklar gibi ver ver şunu çekeceğim, yok olmaz ben çekeceğim diyerek, yürüye yürüye komşu köye geçip, geri döndük. O günden beri de, tekrar gidebilsek, dedik durduk ama bir türlü denk gelmedi. Gidemedik. Tatile rağmen hiç durmadan yağan yağmuru düşünürsek, bu sene de gidemeyeceğiz herhalde. Uzaktan, taşıtların içinden gördüğümüz kadarıyla yetineceğiz...


Bu sarı tarlalar kimmiş, neymiş derseniz, karşılaştığımız bilgiler şöyle...
Kendilerinin İngilizce adı
''Rapeseed'' , Türkçe'si ''Kolza Tohumu'' imiş. Kalite göstergesi olarak özel bir gruba da ''Canola'' deniyormuş. Kanolanın asitlik oranı daha düşükmüş. Kullanım alanları ise çok çeşitli. Sofranıza yağ olarak gelmesinden tutun, bioyakıt olarak kullanımına kadar ne isterseniz var. Tarlalarda sarı sarı çiçekleri ile gözlerinize hitap ederken, bir bakıyorsunuz, geceleri ışık(elektrik enerjisine dönüştürülüyor) olmuş sizi aydınlatıyor...

Yağ üretiminde dünyada üçüncü sırayı aldığı gibi iki numaralı da protein kaynağıymış. Hayvan besini olarak kullanılıyormuş.
Erucic asit içermekteymiş ki, bunun yüksek miktarları insanlarda zehir etkisi yapabilirmiş. Çiftçiler verimliliği arttırmak için bu bitkiyi kullanıyormuş. Bir nevi tarlaları dinlendirme etkisi yaparak, toprağı güçlendiriyormuş. Rapeseed'den hazırlanan özel bir karışım, bonsailer için, besin olarak kullanılmaktaymış. Bal arıları için ballarının renk kaynağı imiş, ama fazlası balın tadının değişmesine, bozulmasına sebep olmaktaymış. O nedenle hemen işlenmeliymiş ya da fırın/pastane ürünleri için tercih edilmeliymiş. Bazen toprak sahipleri tozlaşma için arı sahipleri ile anlaşma yaparak, arılardan yardım alırlarmış.

Yağı omega-6 ve omega-3 yağ asitlerini içerirmiş. Bu sebepten kalbin dostuymuş ve kolesterol seviyesini düşürmekteymiş. Soğuk sıkma yöntemi ile elde edilen yağı, zeytinyağı gibi kullanılabilmekteymiş.

Gelelim en ilginç kısma... Yani
enerji olarak kullanımına...
Taşıtlarda bioyakıt olarak, evlerde elektrik enerjisine dönüşmüş olarak kullanılmaya başlanmış. Hatta bu sebeple kurulan şirketler var. Gün geçtikçe kullanımı artmakta.

Hep yararlarını saydık ama saman nezlesi ve astımı olanların baş düşmanı olduğunu söylemeden de geçmeyelim.

Rapeseed hakkında bir radyo programı dinlemek isterseniz
BBC Radio 4, Türkiye'deki tarımı ile ilgili bilgi almak isterseniz de Samsun Tarım İl Müdürlüğünün web sitesi üzerlerine tıkladığınızda size yardımcı olacaktır.

Güzelliklerin de sırları olabiliyor demek ki!

28 Aralık 2009 notu:
Güzelliklerin de sırları olabiliyor demek ki! diyerek noktalamıştık 28 Mayıs 2007 tarihli yazımızı. O zamanlar bilmiyorduk ki, sırlardan birisi de bu bitkinin GDO içerme ihtimalinin yüksekliği idi.

Ancak bugünlerde gittikçe artan GDO - Genleri Değiştirilmiş Organizmalar - hakkında yapılan tartışmalarda çıkan sonuç:
Bu güzel görünümlü bitkiden ve nimetlerinden uzak durmamız yönünde!
Zira artık nimetleri, nimet olmaktan çıkmış durumda. Wikipedia'daki veriler Kanada'daki rakamları göstermekle birlikte derin olarak araştırılınca hemen hemen bütün dünya üzerinde durumun benzerlikler gösterdiği ortaya çıkıyor. Ben size Wikipedia'daki rakamları açıklayacağım ve isterseniz, oradaki tartışmayı da okumanızı önereceğim. 1995 yılından beri Kanada'da üretimine başlanan GDO içeren kanola, diğer kanola bitkilerini de tozlaşmak suretiyle etkilemiş ve şu anda Kanada'da üretilen kanolanın %80'inin genleri ile oynanmış organizmaya dönüştüğü belirlenmiş.

Bununla kalmayıp, çiftçiler patentli olan genetiği değiştirilmiş tohumları üretmekle suçlanıp, kendilerinden patent ücreti ödenmesi istenmiş. Tarlasının safsızlığının bozulduğu gerekçesi ile mahkemeye başvuran çiftçi de davayı kazanmış ama bu sadece bir şans olmuş kanımca. Zira GDO'lu tohum üreten firmalar tüm dünya üzerinde hem saf olanı bozup, hem de hak iddia ederek davalar açmaktalar! Bu sebeple kanola için olmasa bile tazminat ücretlerini ödeyemeyerek intihar eden çiftçiler mevcut dünya üzerinde.

Zararlı etkileri üzerinde, 90 günden fazla araştırma yapılması yasak olan tüm GDO'lu ürünlerin bizlere neye mal olacağını, 10-20-30 yıl sonrasında neler getireceğini bilemiyoruz. Ama çok basit bir mantıkla, madem zararlı değiller neden üzerlerinde deney yapılması yasak diye düşünüyor ve kullanmayı istemediğimiz için de öneride bulunamıyoruz, son karar elbetteki sizlerin!

29 yorum:

Adsız dedi ki...

Eh, sarı tarlalar pek bi güzel. Blogunuzu epeyce dolaşma fırsatım oldu çok güzelmiş. başarılarınızın devamını dilerim efendim...
Saygılar, saygılar, saygılar...

MeRaiL dedi ki...

Etrafimizda bitten bu bitkinin bu kadar ilginc bilgileri olabilecegini hic dusunmemistim, sayende artik daha farkli bir gozle bakacagim kolza'ya..;)
Fotograf makinesinde bizde de ayni durum var ama kazanan hep ben oluyorum..:P
Icimden orada olup tarlaya atlamak gelmedi degil..:)

ipek dedi ki...

Aaaa meşhur kanola yağının malzemesi buymuş demek kii. Merak ediyordum ama bunu da sonra araştırırım diyip erteliyordum. İlgiyle okudum yazını anlayacağın. yine çok güzel derlemişsin.
sevgiler
ipek

Tijen dedi ki...

Dilek'ciğim,
Hardal ve turpotuna ne kadar benziyor bitkisi. Bir dönem Türkiye'de de yetiştirilmişti evet ama yağı pek tutmadı galiba. Hala yetiştiriliyor mu hiç araştırmadıydım bak. Foreign Language Blog kategorisinde sana oy verdim şekerim. Hayırlı olsun!
Tijen

daimamutfak dedi ki...

Anlattıklarınıza doyamadım.Sizinle beraber bende otlarda gezindim)))Evet aydınlatıcı bilgi içinse sağol.Türkiyede de bu ottan yakıt yapıyorlar.Bioyakıt .Ben kokusunu hiç sevmiyorum.Eskıden biyoyakıtı bilmezken ,günün her saatı manğal yakanlar var sanırdım.Mangalda tavuk pişiyor gibi kokuyor.Otu merak eder dururdum.Ne güzelmiş kendisi.Sarı sarı baktı bana))..Sevgili berceste siteme beklerim.Lütfen uğrayın.Memnun olurum.Daha yeni ve acemiyim ama cabalıyorum işte...Sevgiler..Neriman

Unknown dedi ki...

Ne cok yarari varmis oyle...Ozellikle enerji olarak kullanilabilmesine cok sasirdim...Ben olsam aaa cicekler ne guzel der gecerdim:)) iyi oldu bilgilendik:)))

Adsız dedi ki...

arkadasim madem bukadar faydali hemen bir kucak dolusu toplayip evde haslayip suyunu icseydin :) yalniz say say bitmiyor, dedigin gibi kimbilir doganin daha nekadar sirri var?! ilk fotograftaki manzaranin karsisinda uzun uzun oturmak istedi canim bakinca bir de!

Adsız dedi ki...

..

hani kar yağar ..diz boyu..kendini atar..şekline bakıp gülersin ya..

..

hani bu sarı çiçekler..diz boyu..uzanıp yamacına gökyüzünü seyretsem..

..


gönlünce berceste

Berceste dedi ki...

Teşekkürler...

Bizim duygu sömürüsü yapma gibi bir özelliğimiz var değil mi Merail :) Ah o tarlalarda hakikaten oradan oraya koşmak geliyor insanın içinden.

Teşekkürler İpek, ne kadar ilginç değil mi? Sevgiler...

Sitede de yazmışsın, ben senin teşvikinle kaydoldum. Teşekkür ederim. Bitkiye gelince, Türkiye'deki durumu ile ilgili ilginç açıklamalar var. Verdiğim bağlantılarda epey detaylı anlatmışlar.

Kokusunu duymamıştım ve yakıt olarak kullanımını da yazıyı hazırlama aşamasında öğrendim. Fosil yakıtlardansa bunu tercih ederim. Ben de uğrayacağım, bu site işinde hepimiz acemiyiz, ne zaman ne ile karşılaşacağımız belli olmuyor ki! Sevgiler...

Ben de aaa ne güzel çiçekler diyordum E.L.I.F :) Bak ne hünerleri varmış meğer :) Sevgiler...

Sonra da acile doğruuu Rahşan :D Öyle bilmeden haşlanır mı hemen! Bir bilene sormak lazım. O manzarayı hiç sorma, ama Türkiye'de de ayçiçek tarlaları böyledir ne güzel... Eski iş yerimin yakınlarında vardı, öğle tatilinde çıkar bakar dururdum.

Aynen öyle yapmalı İpek hanım. Sonra hayallere dalmalı. Tinker Bell olmalı işte... Sizin de gönlünüzce olsun herşey!

Daphne dedi ki...

Bizim "buttercups" degil mi bunlar? Margarin yapiyolar hani :P
O kadar guzel gorunuyorlar ki, insanin iclerine dalasi geliyor... Ben istedigim gibi bir fotografini cekemedim bu sari tarlalarin...zamanlari da gecti simdi, artik seneye...belki de beraber cekeriz...
Optum...

Berceste dedi ki...

Yok yok, onlar farklı. Bak burada onlarla ilgili yazı var. http://en.wikipedia.org/wiki/Buttercup Bu rapeseed. Senin buttercups dediğinden bizim bahçede dolu var, çekseydin dün :) Rapeseedleri biçmişler, kalmamış :( Dediğin gibi anca seneye! Kısmet...

Sanem dedi ki...

Kanola yaginin hammaddesi buymus demek, bilmezdim ben.

NAZLICA dedi ki...

Sevgili Berceste; Çukurovada da bu bitkiyi enerji elde etmek için ektiklerini biliyorum ama bitkinin harika bir görünüşü varmış, hiç görmedim. Yağ olarak kullanılması sakıncalı görülüyor. Güzel fotoğraflar ve anlatım için sağol. Herkes birşeyler ekledi kendine. Sevgiyle

munevver dedi ki...

Dilek, hani bir film vardı: "Lorenzo'nun Yağı". Oradaki hasta çocuğun ailesi kolza ve daha başka bitkilerden bir kombinasyon yapıp yağ çıkarıyorlardı. Hastalık bu yağ ile durmuştu. Yanılıyor muyum? Hatta baba,İngilterede araştırma yapmıştı. Ne güzel bir bitkiymiş.
Nane Limon

Berceste dedi ki...

Kanola yağı ile bağlantısını ben de bu yazıyı hazırlarken öğrendim Sanem!

Yağ olarak da kullanılabiliyor Nazlı, ancak fazla oranlarda kullanılmamalı diye algıladım ben. Seneye baharda keşfet bence, çok güzeller...

Bak bana bir araştırma konusu daha çıkarttın Nanem Limonum :) Ben zeytin yağı diye hatırlıyorum ama sanıyorum bu da işin içindeymiş. İnternette şöyle bir baktım da, o filme konu olan çocuk 30 yaşına gelmiş! Yaşamaz denen çocuk. Anne babasının gayreti ile hala ayakta. Elbette Allah da yaşamasını istemiş. Çünkü benzer tedavi gören çocuklar onun kadar yaşamamış. O yüzden bu tedavi etkin mi, değil mi diye hala tartışılıyormuş. Yağ asitleri ALD denilen bu hastalığı taşıyan bireylere zarar veriyormuş. Bu bağlantıda ilginç bilgiler var: http://www.jr2.ox.ac.uk/bandolier/booth/neurol/lorenz.html Aklında kalan sanıyorum doğru :) Aaa bir de babaya senin tıp bilgin yok, anlamazsın demişler, tam buradaki ukala doktorlara göre bir yorum! Azmin ve sevginin elinden uçan kuşun bile kurtulamayacağını unutmuşlar! Sevgiler...

Papatya dedi ki...

Sevgili Dilek,
demek Kanola yağını veren bitkinin güzelim sapsarı çiçekleriymiş bunlar :)
Lorenzo'yu kurtaran yağın zeytinyağı olduğunu hatırlıyordum ben de ama verdiğin linke bir bakıp son durumunu öğreneceğim...
sevgiler
Papatya

Adsız dedi ki...

Sevgili Dilek...
Bende o sarı talanın içinde yuvarlanmak isterdim...:-))
Doğanın güzelliği, renkler, inanılmaz yahu... sonra biz onları kopup, söküp, kendi amaçlarımız için kara şekillere sokuyoruz...
selamlar...
Bence o tarlaların tadını daha çok çıkart... arkadaşlarına bol bol davet ettirin kendinizi...sevgiler...
arzu

munevver dedi ki...

Bizde bir gariplik var galiba Dilek. İşin doğrusunu öğrenmeden rahat edemiyoruz. Ben de benzer bir konuda bazı şeyler yaşamış biri olarak araşitırmadan duramadım. Zeytinyağını hatırlayamadım. Bir karışım yaptıklarını biliyordum ama. Benim bulduğum bilgiye göre, z.yağ tek başına yeterli olmamış. O nedenle oleik asit içeren z.yağ ile zararlı etkisi olsa da erüsik asit içeren kolza yağını belli oaranda karıştırmışlar. Bu yağ ile hastalık durmuş.
Bu linken aldım bilgileri:
http://saglik.tr.net/ayinkonugu_haziran_2003.shtml
Sevgiler,Nane Limon

Zeynep Seda dedi ki...

Bercestecim, bizim evin yakinlarinda da var boyle bir tarla. Tum cicekleri acinca tarla sariya kesiliyor, cok guzel oluyor gercekten ama kokusu acayip kotu bee:) Hele bir de ruzgar varsa 3-5 km'ye kadar yayiliyor o mis gibi (!!) koku :) Ben mumkunse uzaktan seyretmeyi tercih ediyorum.

Sevgiler...

Berceste dedi ki...

Evet ama kanola bu çiçeklerin marka haline gelmiş türü imiş Papatya! Sevgiler...

:) Ne fenayız değil mi Arzu :) Yakıt bile yapıyoruz üstelik! Arkadaşlar o köyden taşınıp, şehre geldiler! Anca bizim aklımıza gelip, oralara gidip bir bakmamız lazım ama her sene aynı yere ekiyorlar mı bilmem. Sevgiler...

Aslında normali bu olmalı ama Nanem Limonum :) Araştırmacı ruh var içimizde diyelim :P Bakacağım bağlantıya... Teşekkürler ve sevgiler...

Aralarında gezerken beni rahatsız etmedi kokusu Zeynep, belki türlerine göre farklılık gösteriyordur. Ben de uzaktan seyretmeyi sevdim işte :) Sevgiler...

Selen dedi ki...

Merhaba,
Ne kadar guzel resimler insanin icini isitiyor,bahari mujdelercesine.HAlbuki gelin bakin Manchester'a soguk bunaltici bir yer.Hic sevmiyorum su sehri.Keske oyle cimenlerin icinde minicik bir evde yasasaydim..

Mr_TD dedi ki...

Sevgili Doga Dostu Cekirge,

Arastirmaci ruhun yine agir basmis,döktürmüssün bakiyorum.Artik yakinda yeni bir kamera da lazim ,söyle en pahalisindan , kih kih,abiye söyle de alsin sana :).

Su yolumuzu da bir sizin oralara düsüremedik ki ,söyle gezdir bizi oralarda.Artik ileride birde Bloglar bulusuyor UK yapariz.

isTanbul´Dan sevgiler,

Berceste dedi ki...

Teşekkürler Selen, Cambridge'in de çok farklı olduğunu söyleyemeyeceğim soğuk ve bunaltıcı tanımlamanızda! Bu ülkenin geneli böyle, belki güneyde bir balıkçı kasabasında olmak vardı, kimbilir? Geçen hafta hiç durmadan yağan yağmurdan bunalmış haldeydim, neyse ki güneş yüzünü gösterdi!

Sayın hocam, bu döktürmek lafına bir takıntım vardır, ne anlama gelir bir türlü çözemem :P Fotoğraf makinam şimdilik idare ediyor beni, yenisi belki piyangodan para ya da bir iş çıkınca! Atla sizin uçaklardan birine kaç, gel, ne diyebilirim ki? İstanbul'dan seni çatır çatır çatlamalar de de tamam olsun! Boğaz'a, Adalar'a benden selam...

Lapis lazuli dedi ki...

ben de canola oil cok kullaniyorum ama hic merak etmemisim nedir asli diye, halbuki arastiririm ben de cok ama :) Bu sefer hazira kondum, bilgiler cok guzel, emegine saglik.

Berceste dedi ki...

Hoşgeldin Cano, sevindim beğenmene. Artık bundan sonra tanıdın yağını ;-) Görüşmek dileği ile...

bir_anne dedi ki...

Uzun zaman önce bilim teknik dergisinde kızartmalarda kullanmak için en sağlıklı yağın kanola yağı okumuştum. Geçen ay markette Aymar Kanola yağını görünce hemen aldım. Kızartmalarda da yemeklerde de kullanıyorum. Lezzet olarak da görüntü olarak da ayçiçek yağından hiç bir farkı yok. Artık başka yağ kullanmam.

Kanola yağı en ideal yağ oranlarına sahip bitkisel bir yağdır. Sarı çiçekli kanola bitkisinden elde edilen kanola yağı, benzerleri arasında en düşük doymuş yağ oranına sahiptir. Kanola yağının %90’ı 18 karbonlu oleik asit (omega 9 yağ asiti), linoleik asit (omega 6 yağ asiti) ve Alfa-linolenik asittir (Omega 3 yağ asiti). Yani ciddi miktarda Omega-3 yağ asiti içerir. Ayrıca antioksidant olan E ve K vitaminlerinden de zengin bir bitkisel yağdır.
Başta ana vatanı Kanada olmak üzere gelişmiş ülkelerin yüzde 85’inde kanola yağı kullanıldığı bildirilmektedir. Kanada’daki pek çok gıda işletmecisi sağlıklı müşteri için ürünlerinde kanola yağı kullanmaktadır.
Kanada ve ABD’de hekimler ve diyetisyenler Kanolanın en iyi yağ asidi oranına sahip bitkisel yağ olduğunu belirtecek şekilde etiketlenmesini öngörmüşlerdir.
Kanola yağı Amerikan Gıda Birliği’nden “Ürün Kabul Ödülü” ve Amerikan Sağlık Vakfı’ndan “ Yılın Sağlıklı Ürün Ödülü” nü almıştır. Amerikan Kanola yağı, gıda olarak kullanımından önce Devlet Sağlık Teşkilatı tarafından belirlenen kesin kalite standartlarını taşımak zorundadır.
Yüksek kaynama noktasına (238 °C) sahip olması nedeniyle iyi bir kızartma yağıdır.
Hafif olduğu ve ağırlık yapmadığı için her tür yemekte (kızartmalar, sıcak yemekler ve salatalar) rahatlıkla kullanılır.
Dünyada en çok tercih edilen yemeklik yağlardan biridir.

Berceste dedi ki...

Bilgiler için çok teşekkür ederim. Doymuş yağ oranı en düşük yağı zeytinyağı biliyordum. Ama kızartma için çabuk bozunduğundan da uygun olmadığını biliyordum. Yeni şeyler öğrenmiş oldum...

Ingiltereden Alisveris dedi ki...

cidden sasirdim su onunde poz verdigim cicek diye gectigim ne faydaliymis. ne yaln soyleyyim ben bu yagi duymadim. deneyeyim madem oyle. of bilmedigim ne cok sey var benim yaaa

Berceste dedi ki...

Ben de bu kadar büyük miktarda ekimi yapılan bu çiçek de neyin nesi demiştim. Uçakla gelirken Avrupa üzerinde pek çok ülkede görmüştüm. Sonra bir arkadaşım kızartma yağından ve isminden bahsedince de araştırdım :) Aklına takılanı araştırınca çok şey öğreniyorsun İngiltere'de. Sevgiler...