10 Mayıs 2007

Bisiklet Denen Taşıt

Çocukken hepimiz yaz tatillerinin gelişini iple çekmişizdir. Bisikleti olanlar için ayrı bir keyiftir bu tatiller. Benim çocukluğum pek keyifli geçtiği için, bana katmerli keyif oldu hep. Şansım, aynı yaşta arkadaşlarımın olması idi. Aynı okula gittik, anne babalarımız da arkadaşlardı, hatta babalarımız aynı gazetelerde çalışırlardı. Bab-ı Alî döneminde, aynı otobüsle işe gidip gelirlerdi. Akraba ortamından farksızdı yani. Kardeş gibiydik hepimiz. Yaz aylarında da bisikletlerimize atlayıp gezerdik. Arabaların korkusuna, bizim çıkmaz sokaktan dışarı çıkmam yasaklanmıştı benim. Çete halinde kaldırımlarda, yollarda ama illa çıkmaz sokak civarında, cirit atardık. Kimimizin Hüdaverdi'si, kimimizin Polo'su, kimimizin de benim gibi Belde Pinokyo'su vardı. Maviydi benimki, gıcır gıcır, hiç çiziksiz! Yeşim'e kırmızısını almışlardı doğumgününde, biz babasıyla süslemiştik, arkadaşlarla özenip bezenmiştik, sürpriz diye. Gördüğü zaman gözlerindeki parıltı 30'lu yaşlarımızda bile hala gözümün önünde. Benimkini babam taaa Cağaloğlu'ndan taşımıştı trenle. Katlanıyordu da gerçi, neden arabayla gelmedi bilmem, ama tren ve babam getirdi benimkini. Önce kendi öğrendi binmeyi. Askerde tank bile sürdüm, bu iki tekerleğin üzerinde gidemeyecek miyim ben diye, homurdana homurdana. Dedim çocuklar iki yana kırıyorlar direksiyonu, aaa dedi, dengeyi ondan sonra buldu. Başladı kullanmaya. Daha o zamanlar, ben bisikletin yarı boyunda idim. Ancak ayakta kullanabilecek kadar bızdıktım. Bekledim ki, büyüyeyim. Kelebek tekerlekler yaramadı işime, tam vazgeçtiğim sırada farkettim ki ben gidiyorum... Harika bir duygu idi.

Tûba aniden fren yaptığı için, bir de ön frenleri sıktığı için, bisiklet şaha kalkıp üzerinden atmıştı onu. Bacakları çizik içinde kalmıştı. Ben de korktum, hiç freni ellemedim. Giderken ayaklarımı yere sürtüp yavaşlayıp, ''bam!'' diye atlayıp, yakalıyordum bisikleti. Kendime göre özel bir teknik geliştirmiştim yani! Yıllar yılı, fren kullanmaya da alıştım, dikkatli kullanmaya da... Ama hani o çıkmaz sokak yasağı vardı ya, onu aşamadım bir türlü. İnatçı mı inatçı çıktı bizimkiler. Kaçış da yok. Lastikleri indi mi, kim şişirecek? İkinci kattan aşağı kim indirecek? Kızdırmamak lazımdı ev ahalisini de. Çalışmaya başladığımda yeniledim bisikleti, eskisi yazlığa göç etti, sonra da annemin komplolarına kurban gitti. Yenisi ile istediğim gibi gezmeye başlamıştım ki, sokakta bir grup çocuk üzerime saldırıp almak istedi elimden, hızlıca bir manevra yapıp kaçtım ellerinden... Köpeklerdir, şudur budur derken, anladım ki gene en güvenli yer çıkmaz sokakmış ama ben çıkmalıymışım çooook önceden.



(Emmanuel College bisiklet park alanı)

Sonra bu ülkeye gelince, eşim sordu bisiklete binmeyi biliyor musun diye. ''Ohoooo...'' dedim, ''Tereciye tere satıyorsun sen!''. ''Yok ben burada öğrendim de!'' deyince şaşırdım. Çok güzel kullanıyordu çünkü.

Oxford, Cambridge gibi bir üniversite şehrinde yaşıyorsanız, hayatınız bisiklete bağlıdır. En kolay taşıt odur. Hem de doğa dostudur. Yakıt falan harcamazsınız. Bu sebepten pek çok firma tarafından önerilir, hatta çalışanlarına özellikle araba temin edercesine verilir. Park yeri bulma, kocaman paralar ödeme sorunu yoktur.

Eşimin şehirde kullanılabilecek türünden vardı bir tane. Geldiğimin ikinci haftası bana da dağcı olanından aldık. Çok tırmanırım ya! Ben istedim bir de özellikle. Çocukken bisikletin kaldırıma sürtmesinden, nefret ettiğimden herhalde.

Bir trafiğe çıktık ki, aman da aman! Bir kere trafik ters! Ben daha yeni gelmişim, alışamamışım. Sonra her yerde bisiklet yolu yok. Omuz başımda koca otobüs ya da kamyonlar... Ben stres! Yolları bilmediğimden eşim önde, ben arkada. Yok kollarla işaret vermek, yok özel alanda durmak... Bisiklete ilk bindiğimden beri hiç düşmemiş olan ben, bir de çamurları düşsün tekerleklerin diye özel bir alandan geçerken, takıl, düş!


Yok dedim, ben istemem, senin olsun, buyur, tepe tepe kullan. Bacaklarım sağ oldukça yürürüm. Yürüdüm de. Sokak sokak bütün şehri. Arabası olan arkadaşlara yol tarif edince şaşırıyorlardı. Ama ben sokak çıkar mı bilmem, yaya olarak geçebiliyorum diyordum. Takılıyordum.

Eşimin güzelim bisikleti, iş yerinin önünden çalındı. Güvenlik kameralarına, saatin geç olmamasına rağmen. Benimkine kaldı. Ben de yürüdüm...

Gel zaman, git zaman, eh artık benim de olsa mı bir tane şehir bisikleti demeye başladım. Eskisi de mızıkçılık ettiğinden, eşim ikimizin de kullanabileceği yeni bir tane aldı. Daha yeni, birkaç ay oldu, olmadı. Yavaş yavaş ona alışma turlarında idim ki, bu sabah kalktığımızda kendisini bulamadık! Yok! Hem de evin önünde, bisiklet bağlanan özel alanda yok! Dibimizden çalmışlar... Gündüz mü, gece mi bilmiyoruz. Gündüz nakış kursunda idim, eve geldiğimde yağmurdan zor attım kendimi içeri. Farkında değilim. Bütün gece bisikletin bağlı olduğu duvarın, iç tarafında örgü örüyordum. Çıt dese duyardım... Kısmetten çıkmış işte, yok...

Oturduğumuz yer komşunun komşuya gözcülük ettiği bir bölge, ''Neigbourhood Watch Area'' diyorlar burada. Doğrudan karşı komşuya koştum. İki hafta önce onların iki bisikleti birden çalınmış! Birileri buraları dolaşıyor herhalde dedi!

Şehre park edince çalınmasına alışığız, hatta güvenlik kameralarının önünden çalınmasına, nehre atılmalarına, sırf tekerleklerin bırakılmasına... Her türlüsünü gördük, duyduk, televizyonda izledik. Ama bu çok yakınımızda! Dibimizde, gözümüzün önünde! Çok sinir bir durum. Allah korusun, cana birşey gelmesin deyip teselli buluyorum da, hala hazmedemedim bu kadar yakından gidişine. Üstelik yeni yeni alışırken ona ve Pinokyo bisikletim gibi mavi rengine...

25 yorum:

Hulya dedi ki...

Dilek;
hikayenin sonunu boyle beklemiyordum ya,uzuldum:(bulunamiyor mu peki?bizim burda bisikletio register etme var,ayni arabalar gibi?yaptirdiysan ise yarar mi acep?

cikmaz sokak en guvenlisiymis hakketen..Allah beterinden korusun diyor annem,

Behiye dedi ki...

Berceste, insan sinirleniyor, üzülüyor tabii ama mal sonuçta. Yerine yenisi gelebilir nasılsa. Okurken bisiklete bindiğim günleri hatırladım ben de. BMX ler vardı bir de değil mi ?

Daphne dedi ki...

AAA!!! simdi okudum daha :( uzuldum canim ya, bisikletlere sigorta yapmiyorlar di mi??

Sen cagir ben gelir alirim seni gezdiririm artik napalim, olmus bi kere...cana zarar gelmesin...

benimde kirmizi bir pinokyom vardi, babam aldiginda daha 1.sinifi bitirmistim, karne hediyesi :) ve bende binemiyordum cok kocaman oldugu icin :)) sonra duse kalka ogrendim...kontra frenimde vardi benim ama, patinaj cekerdi dururken :)))

Adsız dedi ki...

Sevgili Dilek,
ne güzel yazmışsın, roman gibi severek okudum, çok hoşuma gitti.Ama sonu hüzünlü biten filmleri sevmediğim için sanırım, hikayenin sonu beni çok üzdü.
Geçmiş olsun.Umarım bundan sonraki bisikletinin başına hiç bir şey gelmez ve sen bize mutlu biten hikayeler anlatırsın.
Sevgiler

Adsız dedi ki...

bercestem tüh ya! gitmis bisiklet :( bilirim nasil bir duygu, benim de burada iki bisikletim calindi, babamin da ist.da bir bisikleti calindi, insan uyuz oluyor! neyse artik bir daha alirsan önünde arkasinda birer sepeti olan ince hanim hanim bir bisiklet tavsiye ederim, benimki öyle degil ama cok hosuma gidiyor :)

gezicini dedi ki...

aa geçmiş olsunn! benim kardeşimin de çocukken en sevdiği şey bisikleti idi ve kaç defa çaldırdı!
yaa üzülme, alırsın yine, sağlık olsun!
sevgiler :-)
gorki

Açalya dedi ki...

Bisikletin icin uzuldum...bisikletin abdurrahman celebi oldugu yerlerde malesef boyle hirsizliklar cok oluyor.
Bisikletin benim hayatimda da cok onemli bir yeri var. Cocukken 'yale' marka ablamlardan kalma bir bisikleti vardi, kimsede yoktu oyle bisiklet :) ykuslardan asagilara salardim ellerim havada. Yoktu bizde cikmaz sokak yasagi yani :)
Sonra Almanya'da Tammo'nun kentinde karda bile bisiklet surmenin zevkini yasadim. Bisiklet gercekten Avrupa'da cok onemli bir tasit.
Japonya'da yasarken de bisiklet ekmek su gibi onemliydi. Bisiklet calinmaz bir de orda, cunku kimsenin ihtiyaci yoktur, calinsa da hemen polise gidersin poliste bisikletinin kaydi vardir zaten, bisikletinde de o kayit numarasini gormek isterler, kayit numarasi etiketi cikarilmis bisiklet gorduklerinde iskillenirler hemen, durdururlar falan. Orada en cok bir elinde semsiye ile tek elle bisiklet kullanmayi ozledim.
Amerika'da da ilk once Virginia'da obez insanlarin 100 metrelik yere bile arabayla gittiklerini gorunce inanamamistim. Ben markete bisikletle gidiyordum, sirt cantama aldiklarimi koyuyordum, yetmezse gidonun yanlarina asiyordum birer torba, eve gelirklen insanlarin beni uzayli sandiklari bakislarina maruz kaliyordum.
Ama bu California'da her yolda istisnasiz kocaman, neredeyse bir araba genisliginde bisiklet yollari var, heryer bisikletliler icin dusunulmus, o kadar rahat bir sehir ki buyonden, cok mutlu olduk. Bisikletle ise gitmenin normal oldugu bir sehir burasi. Insanlar 'fitness' manyagi burada. Tammo, muzmin bir Avrupali olarak ise bisikletle gidip geliyor, ben de cok ozledigim ve garajda oyle mazun mahzun beni bekleyen bisikletime binmek icin dogurmayi bekliyorum.

Papatya dedi ki...

Sevgili Berceste,
ne diyeyim, oncelikle gecmis olsun. O duyguyu biliyorum. Kardesim Baharin da bisikleti calinmisti Izmirde, hem de apartmanin icinde, zincirle bagli oladugu halde. Zincire bagli arka tekerligi birakip bisikleti almislardi. Sonra bulundu, ne sevinmistik. Universiteye onunla gidiyordu. Biz baska bir semte, baska bir eve tasinmistik. Yine apartmanin icinde zincirle bagliyken, bu kez bisikletin hepsi gitti ve bir daha da geri gelmedi :( Uzuluyor insan.

Ne iyi ettin de hatirlattin bana da eski yesil bisikletimi :) Dedigin gibi ne turlar atardik. Az da dusmedim ama yine de yilmaz, yara dolu bacaklarla surerdim :))

Bu arada, pek de hamaratsin arkadasim. Nakis kurslari, geceleri orguler filan :) hehe
sevgiler,
Papatya

Mademoiselle dedi ki...

Cok akici bir yazi olmus. Keyifle okudum. Fakat sonuc kismina sizin adiniza uzuldum. Cok yakinda Londra'ya tasiniyoruz. 8 yildir arabasiz bir yere gidemeyen ben orada ne yapacagimi dusunuyordum. Bisiklet bence de guzel bir fikir. Ustelik formda kalmak icin harika bir yol. Fakat uzun sure bisiklet kullanabilecegimi sanmiyorum. Metrolara da bisiklet ile giren var mi? Yagmur yagdigi zaman bisikletle ne yapiyorsunuz?

ipek dedi ki...

Dilek ciğim,
Tekrar geçmiş olsun diyorum, gerçekten de oturduğun duvarın arkasından biri sana ait birşeyi aldığı zaman insan neye uğradığını şaşırıyor..
Benim de o yıllarda bir Pinokyo'm vardı desem artık şaşaırmazsın herhalde di mi?
sevgiler
ipek

Berceste dedi ki...

Burada da dediğin var sanıyorum Hülya, ama o kadar çok ki çalınan bisiklet sayısı... Annene hürmetler, haklı!

Haklısın Behiye, benim hazmedemediğim gözümüzün önünden almaları! BMX'leri hatırlayamadım sanki, benden çok sonra mıydı acep :P

Pinokyolarda öyle fren var mıydı Defne yahu? Başka marka olmasın? Gezdirme işini sevdim ;-) sağolasın.

Sağolasın Müge, inşallah diyelim.

İstanbul'da sokakta yürüyen adamları çalacaklar yakında Rahşan, orada duymaya alıştık da, burada gözünün önünde olunca bu iş insanın gıcık oluyor! O hanım hanım bisikletler var ya, 400 küsur pound olduklarından çalınmaları daha hızlı oluyor :( Ben de onlardan istiyorum aslında :)

Bundan sonra yeniden alır mıyız bilmem Gezicini'm. Kısmet artık.

Abdurrahman Çelebi tanımını sevdim Açalya, aynen :) Yale sanki kilit duydum da bisiklet ben de duymamıştım! Bak o Japon sistemi bu ülkeye çok lazım. Sistem kurup, çalışmadığı noklalarda değişiklik yapıp, çalışır hale getirmek bütün iş zaten. Adamların kalite çemberleri boşu boşuna başarılı olmadı değil mi? O araba genişliğindeki bisiklet yollarını da çok sevdim, bana onlardan lazım, anca gidebilrim :P Eski iş yerlerinde eşim de bisikletle gidip geliyordu ama şimdiki epey uzak! Haydi gelsin Dante Korel de arkana onu da atarak kullan sen bisikletini. Ben dokuz doğuruyorum burada yahu, oğlan sevdi yerini gelmedi hala :(

Şşşşt Papatya çaktırma :P Örgü arkadaşın bebeğine idi. Bitinceye kadar sabahladım, sorma. Nakışlar da bitemedi bir türlü. Sevgiler.

Teşekkürler Mademoiselle, Londra için bisiklet güzel bir fikir olur mu bilmiyorum. Cambridge'den sonra oraya gidip kalabalığı görünce benim içim daralıyor ama...Metrolar da daracık, girilmesine girilir de çıkılabilir mi bilmem! Yağmur için özel kıyafeti var, bacaklar ıslanmasın diye. Üzerinde her daim yağmurluk var zaten. Sen gel, burada öğrenirsin :) Ama dediğim gibi Londra için uygun bir seçenek olacağını pek sanmıyorum. Londra'lı olarak Defne'ye danışabilirsin sanıyorum durumu. Fotoğraf çekmeyi seven bir şehirdaş arıyordu kendine :)

Teşekkürler İpek. Yok şaşırmam Pinokyo'ya, bir de aynı renk çıkarsa benimki ile pes derim sadece :P Sevgiler...

Tijen dedi ki...

Dilek'ciğim,
Benim de bizim apartmanın deposundan bisikletim çalındı ama hiç üzülmedim çünkü Antalya'ya getirdiğimden beri hiç kullanmamıştım zaten. Tabanvaya alışınca... İnşallah dedim, ihtiyacı olan biri almıştır, kullanıyordur. Tabii ne olduğunu bilemiyor insan. Geçmişler olsun. Cana geleceğine mala gelsin diyen atalarımızın kulaklarını çınlatalım mı?
Tijen

munevver dedi ki...

Dilek, hayallerimden birisi de,torunumla birlikte bisiklete binmek. O zaman herhalde 3 tekerlekli olana binerim. Ne kadar çılgınım değil mi?
İnşallah, bir daha böyle bir şey yaşamazsınız.
Sevgiyle, Nane Limon.

Papatya dedi ki...

Anneler gunun kutlu olsun Dilekcim :)

Adsız dedi ki...

bercesteee, bisiklet oldum, nerdesin yaa :(

Berceste dedi ki...

Keşke ihtiyacı olan birileri almış olsa Tijen'ciğim. Ama sanmıyorum. Hem karşımızdakilerin, hem bizim... Organize birşeye benziyor bu! Yalnız eşim işten gelirken karşı komşu ile karşılaşmış, konuşmuş. Karşı komşunun bisikleti daha önceden de çalınmış, adam bisikletini şehirde kendi kilidi ile görüp almış, geri getirmiş. Muhtemelen hırsız onun peşine geri geldi. Hızını alamayıp toptan çaldı gitti! İlginç değil mi? Sağlık her zaman, herşeyden önemli elbette! Diyorum ya, bir duvarın iki yarısında idik belki de hırsızla, buna sinirleniyor, üzülüyor insan!

Neden üç tekerlekli diye sorsam Münevver? Burada 70'inde, 80'indeki nineler, dedeler bisiklete biniyorlar da! İlk gördüğümde çok şaşırmıştım. Yürümeye halleri yok, bastonla yürüyorlar ama bisikletle ana yoldalar! İnşallah hayalin en kısa sürede gerçekleşir. Temenni için de sağolasın, inşallah diyelim!

Teşekkürler Papatya'cığım. Daha anne olmadım ama hepinizin anneler günü kutlu olsun. Annemden ayrı pek hüzünlendim ben bu sene, o yüzden yazıları gördüğüm yerde kaçtım genelde :(

Deme Rahşan :P Söyle bakalım, ne renksin ve deee tekerleklerinin çapı kaç :D Gülümsettin ya beni, Allah da seni gülümsetsin! Haftasonu çok yoğun geçti, toparlanmaya çalışıyorum. Misafirliğe gitmece, misafir ağırlamaca... Geleceğim yakında.

MorKoyun dedi ki...

Gecmis olsun dileklerimi tekrar eder, bu huzunlu hikayenin aklima getirdigi bir diger huzun bugusunu paylasmak isterim Berceste Hanim'cigim.
Ben ilk bisikletime 19 yasimda gazeteden biriktirdigim kuponlarla kavustum, gizli sakli hem de. Aklim erdiginden 19'una kadar bisiklet diye sayikladim ama abim bir kere dusup yaralandi diye beni duyan olmadi.
Kuponlari gonderdim, sirami bekledim, alip kutusuyla eve geldim, annemi mecbur ettim:) uzuuuun bir sure kiyamadim ne surmeye ne balkona koymaya, 2 kisini sigamadigi odamda beraber yasadik:)
Simdi kimde, nerde bilmem ama o bisikleti aldigim gunun mutlulugunu hayatta unutmam:)

Berceste dedi ki...

Vay bu ne resmiyet Mor Koyun'cuğum? Berceste hanım falan! Peki kullandın mı onu merak ettim ben şimdi? Bir de düşünüyorum da, bizim(babam da biniyordu ya arada, ondan bizim diyorum) Pinokyo da uzuuuun zaman evin girişindeki holde bekledi. Annemin bütün tehditlerine rağmen, yıllarca durdu orada. Belki de o yüzden yazlıkta suikaste kurban gitti gariban! Gerçi böyle dediğime bakmayın, akrabalarımızdan birinin oğluna, benim rızam ile(baskı da var elbet) hediye edildi. Senin bisiklet bayramlık pabuç gibi olmuş :) Ama sevincini buradan bile hissedebildim.

Adsız dedi ki...

gecmis olsun!
insan cok kotu hissediyor biliyorum. benim 28 yasimda oldu ilk bisikletim, en guzelinden almistim, ilk heves ya... bir gece ruyamda bisikletimi calip parcaladiklarini gordum, agliyordum. ertesi gun gercekten calinan bisikletime agladim bir cocuk gibi :)

Çileksuyu Sibel dedi ki...

canim ya gecmis olsun,dedigin gibi cana gelmesin de insanin ici aciyor..birde bisiklet yani,ne de cok severim..sizin sehirde de ne coktur,bayilirim..bende istiyorum ama trafikte kullanabilirmiyim bilemiyorum:( korkarim ben..

Berceste dedi ki...

Hay Allah, sana da geçmiş olsun Yok ki! Üzüldüm :( Sonra yenisini aldın mı?

Teşekürler, sağolasın Sibel. Trafikte kullanma konusunda, ben de korktum :( Tam alışmaya ikna etmiştim ki kendimi, bisiklet gitti. Yürümek en güzeli, ne yapalım...

Adsız dedi ki...

Bisiklet yazın, beni aldı götürdü çocukluk günlerimize...Ve ''hadi dilek, çık şu çıkmazdan'' diye ısrarlarımızı... : ) sevgiler, özlemle.Tutku

Berceste dedi ki...

:) Özledik o günleri değil mi arkadaşım!

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Sevgili Berceste,
Eskiden, yani blog yazmaya ilk başladığım zamanlarda sizi sık ziyaret sık ederdim. Sonra, ne olmuşsa takibinizden uzaklaşmışım, yakınlarda yine ziyarete gelir oldum.
Şu doğa tutkunuza ve özellikle Cambridge yazılarınıza bayılıyorum.

Bu yazıyı yazmanızdan tam 20 sene önce 3 ay süreyle Cambridge'de bir dil okuluna gitmiştim ve ulaşımımı bisikletle sağlamıştım.
O zamandan sonra yeniden gidemedim, ama, bazen rüyalarımda orada bisiklete binerim.
Bu hırsızlık işi o zaman yaygın mıydı, hatırlamıyorum. Hatırladığım, bir bisiklet zincirim ve kiliti vardı.
Sizin için tatsız olay bana ne güzel zamanlar hatırlattı. Teşekkürler. :)

Berceste dedi ki...

Bundan sonra daha sık görüşmek dileği ile o zaman Ekmekçi Kız :) Artık İstanbul'da olmama rağmen Cambridge yazıları devam edecek, zira orada olduğum süre içinde bitiremedim! Zamane hırsızları kilitleri kırıyorlar ne yazık ki :( Kapımızın önünde, tam da sırtımı dayadığım duvara bağlı bisiklet gitmiş işte :( Ama sizi güzel anılara götürebildiysem ne mutlu bana.