21 Ocak 2007

Ölmez Ağaç - Zeytin


Kim mi? Sihirli meyvanın ağacı zeytin...Neden mi? Çünkü ölse bile kenarından, dibinden yeniden filiz verebilen bir tek o varmış!

Bazen fareler taşırmış çekirdeklerini, taşların altına saklarlarmış ve o taşın altından çıkarmış ölmez ağaç...Bazen ise farenin midesinden geçer, gübresi filizlenmesi için kaynak olurmuş...

Kimi zaman sofralarımızın yeşil, alacalı ya da siyah süsü. Bazen keklerimizin, ekmeklerimizin katığı. Yağı yemeklerimizin hammaddesi. Üstelik de en sağlıklısı. Banyolarımızın sabunu, şampuanı...

Benim çooook sevdiğim zeytin!

Babam, ikinci dünya savaşı zamanı büyümüş. Her an savaşa girebiliriz, tehlikesine karşın, karne ile ekmeğin verildiği dönemde geçmiş çocukluğu. Tek çocuk olduğu için, bir de nazlı nazenin bir çocukluk dönemi yaşadığından (hep hasta olurmuş), babaannem üzerine titrer, yiyecekleri ona yağdırırmış, yemez, yedirirmiş.

'Amaaa' derdi babam: 'O ortamda bile bana bir zeytini 4-5 defada ısırarak ekmeğe katık etmeyi öğrettiler. Leblebi gibi yemedim asla... Dar günü de, bol günü de farkedebilmem açısından!'

Günümüz annelerine ve çocuklarına bir anlam ifade ediyor mu bu satırlar bilmem ama bana çok şey öğretti!

Eşim ile evlendiğimizde, takılarak diyordum ki: 'Senle, zeytin yetiştiricisi bir ailenin oğlu olduğun için evlendim ama zeytin falan gördüğüm yok bu yağmur ülkesinde'.

Biz dirhemle bulurken, bambaşka ülkelerden gelen zeytinleri, değerini daha da iyi anladım. Hep babamın anlattığı bu 'katık etme' olayı aklıma geldi...
Allah'a çok şükür yokluktan değil, varlığın yokluğundan, ülkemin zeytininin yokluğundan!

Kayınvalidemlerde bidon bidon zeytin, teneke teneke yağ dururken, biz burada minicik şişelerle, minik paketler içinde tanıştık onlarla, yazdıklarım bunun ifadesi...

Hah dedi eşim, bu sene sana burnunu batıra batıra zeytin :) Hem de tam mevsiminde!

Allahım bu bir rüya olmalı.... Kırması, limonlu sosla sunulanı...Yeşili, siyahı... Mis gibi kokan yağı... En güzeli de dalından, ağacından...

Ölmez ağaçla tanıştım ben bu sene, yakından, dallarını sevdim, yapraklarını okşadım. Bereketini gördüm...

Sabunu ile yıkandım, saçlarımı okşadı sabunun arılığı...

Doydum mu? Hayır ben bu güzelliğe, bu berekete doyamadım!

Zeytin ağacı yavaş büyürmüş ama uzun yaşarmış. Bir sene çok ürün verirmiş, bir sene az...Ağırlığının %20 - 30'u yağdan oluşurmuş. Ağacı, Nisan - Mayıs aylarında yapraklarını yeşil/beyaz çiçekleri ile taçlandırır, kışın, çam ağaçları gibi, yapraklarını dökmezmiş. 100g zeytin 224 kalori demekmiş! Bir ağacın ömrü 700 ile 2000 yıl arasında değişirmiş. Evet, evet yanlış okumadınız, asırlar...bin yıllar... Ne demiştik? ÖLMEZ AĞAÇ!

Killi, kireçli, suyu geçirebilen, engebeli, yamaç, ılık rüzgar alan toprakları severmiş. Anavatanı da ANADOLU imiş. Buradan Yunanistan'a, İtalya'ya, Fransa'ya ve İspanya'ya, oradan da kuzen Afrika'ya geçmiş. Diğer bir koldan da, güney Anadolu'dan yani, Suriye ve Mısır'a gitmiş... Üçüncü kol olarak, Afganistan ve Pakistan'a uzanmış. Gezginliği de öğrenmiş yani. Kim sevmişse onu benim kadar çok, taşımış yanında...

Yararları mı? Sayısız desem...

Sadece yemeklerden önce alınan zeytinyağının mide ülserine karşı koruduğunu, safra kesesi rahatsızlıklarına karşı bir nevi ilaç niyetine kullanıldığını, anne sütüne en yakın oranda linoleik asid içerdiğini, bunun da beyin gelişimi ve kemiklerin güçlenmesini hızlandırdığını söylesem...

Sonraaaa adı zeytinyağlılar olan tek mutfağın Türk Mutfağı olduğundan bahsetsem....

Pek çok din kitabının içinde zeytin ağacından bahsediliyormuş desem...Hz İsa'nın göğe Zeytindağı'ndan yükseldiğini ve o günden beri orada yaşayan zeytinliğin günümüzde de var olduğunu yazsam...

Ülkemizde 400 bin ailenin doğrudan geçim kaynağıymış zeytincilik. Ülkemizde, toplam 644 000 hektar alanda zeytin tarımı yapılmakta ve 107 000 000 zeytin ağacı bulunmaktaymış. Zeytinyağı ve sofralık zeytin üreticilerinin toplam sayısı ise, 2001 yılında yapılan sayım sonucuna göre 196 000 imiş.

Ben zeytine, yağına, sabununa doyamadım... Ya siz?

Kaynaklar:

  • Hacı Abdullah Lokantası
  • TBMM Komisyon Basın Bülteni
  • 18 yorum:

    Adsız dedi ki...

    Ben malesef zeytin yemeyi pek sevmiyorum, genel olarak cekridekli meyveleri de yemem zaten:(
    Zeytinyagiyla tanismam da yeni sayilir malum bizde bolbolmis gibi tereyagi tuketilir.
    Su an LamaMutfak'ta baskosede her yemegin icine giriyor nerdeyse,yaninda getirdigi lezzeti ve sagligiyla beraber:)

    Adsız dedi ki...

    Dilekcim,
    Bende doyamam zeytine ve zeytinyagina. Demek ikinci dunya savasi sirasinda cocuklugunu yasiyan babaminda "yemegin bunu leblebi gibi" demesi bundanmis. Oysa ben zeytici ailenin cocugu olan anneme olan inadindan oldugunu zannederdim :)Peki ulkemizde o guzelim zeytin agaclarini kesip kesip yazlik yapan, neredeyse hic deniz kiyisinda zeytin agaci birakmayan zihniyete ne demeli? Yakinda bizde Avrupadan zeytinyagi ihrac edecek duruma gelmeyelimde. Birde Ayvalikta, evin bahcesine dikilen zeytin agaci bereket getirirmis diye inanis var. Benim var orada zeytin agaclarim ama burada maalesef boyle bir sansa sahip degilim

    Sevgiler

    Gulin

    Punto dedi ki...

    Sevgili Dilek,
    Senin bu güzel anlatımınla kara zeytinler ışıl ışıl yansıyor bize.

    Berceste dedi ki...

    Zeytin ya da çekirdekli meyve yemek tercih meselesi, kişiye, yaşadığı aileye, yere, yöreye, orada bulunan yiyeceklere göre değişir elbet, etli ekmeği zeytinle yapamayız belki ama zeytinli çöreğe de doyamayız :P Ben seviyorum zeytinimi ve paylaşmak istedim!
    Yanlız ben anlamadım Lama, şimdi yemeklerin içine dalış yapan tereyağı mı zeytinyağı mı?

    Sevgili Gülin, sen de Cambridge yeşilliklerinde oturan ve marketlerle zeytini sınırlı yaşayan biri olarak, daha önemlisi benden daha çok zeytinle büyümüş biri olarak hasretsin zeytine biliyorum... O yazlık kültürünü ben zaten kavram olarak anlayabilmiş değilim ki, ağaçların yok olmasını anlayabileyim! Hele ki zeytin gibi çok uzun ömürlü bir ağacın, bereketli bir ağacın yok edilmesini!!! Bizdeki problem tanıtımın iyi yapılamaması herhalde. Ege'de zeytini, zeytinyağını satacak insan aranıyor, buralarda da biz zeytin ve zeytinyağını!
    Sevgiler bizlerden de...

    Kara elmas gibi mi Punto amca :) Teşekkürler...Gülümsettiniz beni!

    Adsız dedi ki...

    Sevgili Berceste, ben de Ege'li biri olarak zeytinin icinde buyudum, zeytinyagi ile yasadim. Simdi buralarda zeytinyagi neyse de az cok istedigim gibi bulabiliyorum, ama zeytin ! yok, olmuyor. Ne ispanyolun zeytini, ne de yunanlinin. Illaki Bodrum'un kirma zeytini, cekicke de olur farketmez, veya limonlu cizik zeytini.. Bol olmez agacli memleketimi ozledim.
    Sanem

    Açalya dedi ki...

    Ne guzel anlatmissin yine, ben de zeytin sevdalilarindanim senin gibi. Esime bir turlu sevdiremedim, Alman'dir Malmandir ama ayrani, cacik'i, her turlu Turk yemegini cok sevdi benle evlendikten sonra amaaa bir zeytini agzina koyaadim, ah ah...ama dogacak oglumuz benim gibi zeytin sevdalisi olmazsa gozlerim acik gider.
    Ulkemizdeki zeytin tariminin, her ne kadar ana vatani olsak da, diger yetistirici ulkelerle karsilastirildiginda malesef esamesi okunmuyor bile. Bizler, neredeyse herseye fesat karistirmanin gunluk olay oldugu Turkiye'de, zeytin uretiminde de zeytinin bekletildigi havuzlara paslanmis pulluk, siyah ayakkabi boyasi, gibi zeytini inanilmaz yontemlere basvurarak bindigimiz dali kesiyoruz. Ben bir donem Ayvalik'ta calismistim ve zeytin fabrikalarinda gordugum manzaralar karsisinda bir sure zeytin yiyemez hale gelmistim malesef...ayrintilara girmiyorum. Burada Turk zeytini goremememin nedenlerinden biri, zeytinlerimizin bu ulkenin (USA) ve diger gelismis ulkelerin saglik standartlarina takilmis olmasi. Japonya'dayken internet bakkalindan Taris zeytin ismarlardim, burada guneste kurutulmus Fas zeytinlerini, yine guneste kurutulmus Italyan zeytinlerini, guzelim Kalamata zeytinlerini, mini minnacik Fransiz zeytinlerini vs. marketlerde gorup tattikca artik internet bakkallarina daha az ugrar oldum. Keske buradaki marketlerde bizden olan (ama adam gibi uretilmis halis muhlis) zeytin ve zeytinyagi gorebilsem...
    Sen cok yasa 'olmez agac' zeytin!

    Adsız dedi ki...

    Zeytinyagi

    Pınarın Kulubesi dedi ki...

    Az önce yazdığım onca yorum gitti:(((((((((
    en çok kırma yeşil ile sele zeytin severim dedimdi. Zeytin ağacının 700 ile 2000 yıl arasında yaşamasına çok şaşırdım bu demek oluyor ki Hz. Isa'yı bile görmüş bu ağaçlar..
    Mide ülserine iyi geldiğini biliyorum babam aç karna 1 çay bardağı zeytinyağı içerdi..

    Berceste dedi ki...

    Sevgili Senem, seni çok iyi anlıyorum! Kırma zeytini Türkiye'de bile heryerde bulamıyoruz ne yazık ki :( Yeni gelmeme ragmen, ben de özledim!

    Sevmediği kısım nedir eşinde onu öğrenmek lazım herhalde Açalya. Ben çocukken dedemle kahvaltı yapardık. Ekmeğin üzerine yağ, reçel sürdükten sonra minik lokmalara ayırır, her birinin üzerine de bıçakla çekirdeklerinden soyarak ayırdığı minik bir dilim zeytin koyardı. O kahvaltılar benim için doyumsuz, acayip lezzetli olurdu. Sanırım zeytin aşkım da böyle başladı. Sen de oğlunda dene bakalım, işe yarayacak mı?
    Şu fabrikalardaki ayrıntıları merak ettim şimdi ben! Blog'da yazamazsan bana e-posta adresimden ulaşman mümkün olur mu? Burada elimiz mahkum oralardan gelenlerden yemekteyiz çünkü! Kalamata dedin, beni bitirdin bu arada :P

    Hah şimdi tamam Lama kardeş, ben de sandımdı ki tereyağı başköşede!

    Bana da yapıyor aynı şeyi Blogger Pınar :( Kırma zeytin ile yeni tanıştım sayılır, ama sevdim. Açalya kalamata demiş ya, şimdi onda kaldı aklım!

    Açalya dedi ki...

    Valla Berceste, sokakta dolastiklari lastik cizmelerle (fabrikanin genel tuvaletine de o lastik cizmelerle giderler) zeytin yigininin icine dalarlar bir guzel, fareler cirit atar vs. vs. Tabi ben 15 sene oncesi bazi lokal zeytin imalathanelerinden bahsediyorum. Bir arkadasimin babasi bunlardan birine sahipti ve o kiz bunlari gordukten sonra asla zeytin yemedigini soylerdi...Zeytin havuzlarina, zeytinin biran once kararip satisa gonderilmesi ugruna, pasli pulluk, siyah ayakkabi boyalari atilmasi olayi da bundan sanirim 4-5 sene once Ugur Dundar'in ekrana tasidigi ve aylarca Turkiye'nin gundeminden dusmeyen bir olaydi. Cok etkilenmisti bu olaydan zeytin ureticisi...millet resmen acik zeytin almaz olmustu. Tabi her zamanki 'ulusal balik hafizamiz' sayesinde bunu da unutup birkac ay sonra gene hic birsey olmamis gibi hayatimiza devam etmistik. Eminim ki hala ayni tas ayni hamamdir...Ama her uretici de boyle demek degil bu elbette, sen gene de yemeye devam et o guzelim yerel zeytinleri... ne de olsa kayinpederin/kayinvaliden gonderiyor, has be has guzelim zeytindir onlar. Afiyet olsun canim.

    munevver dedi ki...

    Ben de zeytinsiz ve zeytinyağsız yapamıyanlardanım Berceste.Bunda teyzemlerin zeytinliğinin olması çok kuvvetle muhtemel..Zeytinin nasıl oluşup,zeytnyağına dönüştüğünü de biliyorum bu nedenle.Pilava bile z.yağ koyuyorum...Üniversitede öğrenciyken gece yarısı zeytin-ekmek fasıllarını(tabağımızdaki çekirdek öbeklerini tabi)unutamıyorum.Bir bahçem olursa,ilk önce zeytin,sonra ekşi kara dut,vişne ve kayısı ağacı dikeceğim.Bilmem o günler kısmet olacak mı?
    Sevgiyle,nanelimon..

    NuR dedi ki...

    Sevgili Berceste,
    Barışın simgesi olan bu güzel bitkiyi öyle güzel anlatmışsın ki. Zeytinyağı tüketimi fazla olan bölge kadınlarının saçlarının güzelliği meşhurdur. Dünyanın en ünlü peruk imalatçıları o bölge kadınlarından saç alırlar. Her banyodan sonra zeytinyağı damlattıkları ellerini şöyle bir saçlarında gezdirirlermiş. İstanbullu olarak zeytin ağacını, yazlığımızın bahçesine inatla diken, en sonunda tutmasını başaran rahmetli babam sayesinde tanıdım. Yavaş büyüyen ağacımız oğluşumla yaşıt. Zeytinlerimiz çok minik oluyor, ziraatçı bir bilen İstanbul'un havasının etkilediğini söylüyor. Bilmem.... belki de yanlızlık çekiyor
    Sevgiyle kal

    Adsız dedi ki...

    Sevgili Berceste, bu ağacı görmek bile beni etkiledi. Benim büyüdüğüm yerlede de hep zeytinle uğraşılır. Bayramda gittiğimde çok yeni filiz gördüm. Babam, artık tütüncü bırakıyorlar herkes zeytine yöneliyor demişti. Bu insanı mutlu ediyor.

    Adsız dedi ki...

    bizim evde her zaman oldu, çocukluğum evinde de , çocuğumun olduğu evde de... sanırım büyük bir aşk yaşıyoruz. yağıyla, sabunuyla ve kendisiyle... ne güzel bir yazı...ellerine sağlık...sevgiler

    Berceste dedi ki...

    Açalya'm eğer durum hala böyle ise, vahim! Biz keşke yiyebilsek daha doğrusu gönderebilseler goncamın ailesinin zeytinlerini! Öyle vakumlu paket içinde olmadıklarından, su gerektiğinden, ne getirebiliyoruz, ne de gönderebiliyorlar. Oraya gittikçe yiyerek kilolarımıza kilo katıyoruz :(
    Sağol uyarıların için.

    Şimdiiii ben de Lama gibi teyze mi demeliyim acep :P
    O saydığınız ağaçlar var ya hani...Ben de isteriiiimmmmm! İlk evlendiğim sene yaz tatilinde gittiğimizde, kayınpederim dallarından elleri ile toplasınlar deyip kayısıları bırakmış bize... Ben şehir çocuğu ne bilirim kayısı toplamasını...Benim gonca topladı da yiyebildim :) Gerçi bizim şehirde oturduğumuz yer de güzel, ağaçlıklar içinde idi. Her çocuğa nasip olmayacak derecede güzel geçti çocukluğum ama bu meyve kısmından beni uzak tuttular hep. Kırık, çıkık işleri ile uğraşmamak için :) Şimdi gitsem de zeytinyağına biraz ekmek bandırıp mı yesem? Aklıma düşürdünüz! Sevgiler...

    Ben peruk kısmını hiç duymamıştım Şennur, ilginçmiş! Ben bit olayından korkup öyle zeytinyağı falan süremezdim herhalde. Babacığının azmine hayran kaldım. Nur içinde yatsınlar benimki ile birlikte. Minik zeytinlerin sebebi acaba aşı ile çözülür mü? Kayınpederim İstanbul'a geldiğinde alt kat komşumuzun ağacını aşıladı, dallarını budadı. Bir de dediki:'Civardaki çam ağaçları gölge yaptığından etkiler bunu, meyve vermez ışık olmadan.' Ben de onun yalancısıyım, ileteyim, sen de durumu bir kontrol et dedim. Yanlız ise yanına dikin bir tanecik daha :) Bu arada yollanan yorumlara cevap yazabileyim diye onay sistemi var. Sen de baban kadar azimli imişsin 14 defa gelmiş yorum, gülümsemen için söyleyeyim, azmin için de teşekkür edeyim dedim :)

    Zeytin ağaçlarının ekilmesi ne güzel İlkay. Her ne kadar sigara ve türevlerinden nefret eden birisi olsam da, neden tütüncülüğün kökünü kuruttuklarını anlayamıyorum. İnsanlar deli gibi sigara içiyor ve herşey ithal ediliyor. Çiftçi de aç kalmamak için kendisine yeni bir ürün arıyor. Mantık dışı! Üzülüyorum...

    Senin minişlerin de büyüyünce aynı satırları yazarlar belki de Ayşem...Ne kadar bereketli bir ağaç değil mi? Herşey yapılıyor onunla...Teşekkürler ve Sevgiler.

    Adsız dedi ki...

    Zeyitinle benim de bağım çok güçlü... Yaz tatilinde Datçaya gittiğimizde Zeytin ağaçlarının birbir yok olduğunu öğrenmiştim. Çünkü kuşlar kaybolmuş...Ne alaka demiştim... Bir kuş varmış zeytin çekirdeğini yer ve dışarı çıkarırmış ve böylece filizlenirmiş... Doğanın dengesini bozunca neler oluyor değil mi...
    Datça badem ağaçlarıylamı yoksa zeytin ağaçlarıyla mı uğraşsam birtürlü karar veremiyorum...

    B5 dedi ki...

    Ne kadar güzel bu kadar zeytin severi görmek! Kelimelerin de öyle.
    Ben de zeytine asik oldugunu sonradan anlayanlardan biriyim. Bu kadar sevdigimi ondan uzak kaldigim zamanlar anlamistim.. Hatta bununla ilgili bir yazi yazmak istemistim.. Belki ileride deneyebilirim...
    Ölmez agacin pesinde diye kocaman cok güzel bir kitabim var kütüphanemde..
    Yazinin basligini görünce o yüzden hemen geldim.. :)
    Sevgiler,
    B5

    Berceste dedi ki...

    İkisini de yetiştir bence Arzu. İkisi de birbirinden güzel. Bademden, çağladan da vazgeçemem, zeytinden de :)Doğanın dengesini hiç ellememek gerek, sonra bize acı olaylarla geri dönüyor ama kimsenin bunu anladığı yok :(

    Teşekkürler B5.O kitap bende de var. Oku oku neler öğreniyor insan değil mi? Sevgiler...