28 Ocak 2013

Minik Mercimek Tanesinin Azmi


Çok çok uzun yıllar önce, en az 6 yıl olmalı, İngiltere'deki evde mercimekleri yıkarken, süzgeçten bir minnak mercimek tanesi kenara kaçmış. Benim haberim yok!

Aradan ne kadar olduğunu hatırlamadığım kadar süre geçti. Bir gözüm bahçede olup bitene bakarken, bir gözümle musluk başında birşeyler yıkıyordum. Birden bire gözüm minik mazgaldan bana bakan dik başlı bir yaprağa takıldı. Düşen yeşilliklerden birisi sandım baştan. Sonra farkettim ki, orada kendiliğinden yeşermiş birşey var! Kaptım makineyi çektim fotoğrafını. Sonra da onu! Elime mini minnacık bir mercimek fidesi geliverdi.

Mercimek olduğunu bildim, çünkü altında tanesi de vardı. Yoksa hayatımda ilk görüşüm kendisini.

Benim için inanılmaz bir sürpriz oldu. Sevdim, öptüm mercimek tanesini. Hayata bağlı kalmış, dimdik başını uzatmış ve meydan okumuştu, sevilmez miydi hiç?

Sonra önümde uzanıp duran, her elime geçeni tek tek dizdiğim pencere önü bahçesinde ona yuva aradım. Menekşenin yanına mı, yoksa çiçeği bitmiş sümbülün yanına mı oturttum onu hatırlamıyorum. Ama güzel bir yuva bulmuş olmalı ki, önce büyüdü büyüdü, sarmaşık gibi, sonra minik beyaz çiçekler açtı. Gün geldi sulamayı unuttum, gün geldi varlığını unuttum. Ama azimli mercimek hayatta kalma savaşını unutmadı. Bir gün geldi, baktım minik çenekler içerisinde mercimekler!

Ne yazık ki, onların fotoğrafını çekmeyi de unutmuşum! Eğer olsaydı şimdi ne güzel bir görsel şölene dönüşecekti...

Dünyaya başkaldıran minik mercimek tanesinin hikayesini hiç unutmadım ama. Ne zaman azimle birşeyler yapmak gerekse, hele ucunda bir de hayat savaşı varsa. Aklıma mercimek tanesi gelir hep...


Bu sene miniklerle Doğa ve Çocuk dersi yapmaya başladığımızda, yumurta kabuğu içerisine ne eksek, ne eksek diye düşünüyordum. Hızlıca büyüyüp çıkacak sevimli ve yenebilen birşey olmalıydı.

Aklıma hemen bizim ''Azimli Mercimek'' geliverdi. Mercimek ekmeliydik, hikayesini de anlatmalıyım dedim.


Okulun yemekhanesinde görevli hanımlar, bize pişirdikleri yemeklerden geriye kalan yumurta kabuklarını yıkayıp hazırladılar. Biz de çocuklarla önce içine toprak, sonra da mercimek tohumlarını yerleştiriverdik. Yüz ifadelerini, şaşkınlıkla, mutluluk arasında gezinen bakışlarını görmeniz lâzımdı. Çok keyif aldılar. Kabuğun üzerine bir de surat çizdiğimde hepsi mest oldular.

Artık evlerinde güneş, su ve sevgileri ile büyütecekleri birer ''mercimek adam'' vardı. İlk uygulamamız Bayram Tatili'ne denk geldi. Mercimek adamların bazıları geri döndü büyümüş bir şekilde, bazıları evde unutuldu ama çocuklar tek tek neler olduğunu, nasıl mercimeklerin büyüdüğünü anlattılar.


Neler olacak diye denemek için ben de bir tane alıp eve getirmiştim. Bu da bizim mercimek adam. Yalnız bizimkinin adamlığı kalmadı pek, sulayınca boyaları aktı gitti.... Arabada gelirken kenara düşmüş tohumların bir kısmını da kaybettik. Evin böcüğü merak edip el koymuştu. Biraz da o dökmüştü. O yüzden bizimkinin saçları yan taraftan çıktı biraz ''punk'' misali...


Geriye kalan sağlar büyüdüler, uzadı epeyce. Ama bir noktada durdu büyümesi. Keyfi kaçtı, boynunu büktü. Anneannemiz eceli geldi bunun deyip camlar silinirken, bizden habersiz gönderivermiş onu bir güzel çöpe! Anneanne ile çok fena pencere önü kavgamız var zaten. O orkidelerine ve menekşelerine düşkün. Biz de yenebilen minik pencere önü bahçemizi sevip büyütüyoruz. Yer sınırlı olunca da kapışıyoruz! Epeyce yasını tuttuk anne kız. Bir daha ellemeyeceğine söz verdi anneanne torununa(torun pek kıymetli, yoksa benim gözümün yaşına bakmazdı!)


Aradan zaman geçti. Okuldan bir küçük sınıflarla da ders yapmam üzerine talep geldi. Ayda 1 defa da olsa onlar da dersleri yapalım dediler. Bir küçük sınıfların arasında sizin de böcüğünüz var dediler...

Böcük de çok hevesli imiş ama bana çaktırmıyormuş... Size de derse geleceğim deyince havalara uçtu...


Böylece Böcük ve eşdeğeri yaş grubu ile de ilk derste mercimekleri kabukların içerisine ektik. Ben kabukları tutarken, onlar kaşıkla toprağı, üzerine tohumları, onun üzerine gene biraz toprağı eklediler. Bu sefer daha çok tohum ektik. Ama gene mercimek...


Bu aralar bizim mercimeğin durumu böyle, uzadı da uzadı. Ölmesin diye gözümüz gibi bakıyoruz. Su, güneş ve sevgi dediğim için Böcük her gün anne mercimeğimi öpebilir miyim diye karşıma dikiliyor. Sulayabilir miyim diyor sonra. Güneş de geliyor değil mi diye onu da kontrol ediyor ve hiç unutmuyor! İşi garantiye aldı. Ben unutsam da o illa ki hatırlatıyor.

Yanındaki zencefilin hikâyesini de bilahare anlatacağım.

Sizler de pencerenizin önünde yenebilen bitkilerden minik birer bahçe yapabilirsiniz. Hem kendiniz için, hem de çocukların görebilmesi için. Gün gün nasıl büyüdüğünü izlemeleri, gözlemleri müthiş keyif verecek benden söylemesi...

9 yorum:

Keriman Dilek Diril(Laçin) dedi ki...

Bu işten keyif alanlardan biriyim.Fotoğraflarına bayıldım sevgili Berceste

Benden Bizden dedi ki...

Sonra ne yapacağız, onu da söyleyiver Bercestem. Bizim pencere önü kestanemiz yarım metre oldu bir haftada :) Bu soğukta dışarı dikilmez diye evde tutuyoruz kendisini. Ama nereye kadar? :)

Berceste dedi ki...

Teşekkürler Keriman.

BB'ciğim sana bu sorunun cevabını daha önce başka sorduğun bir yerden yazmış idim ;-) Gene yazayım, bahçede, evin tam önüne denk gelmeyecek, daha kenar köşe bir yere dikebilirsin. Kestaneler kafanıza düşüp kirpi gibi kabuklarıyla yaralamasın sizi. Öyle bir yer seçmen lazım. Sonra bu mevsimde dikebilirsin ya da havanın biraz daha ılınmasını bekleyebilirsin. Ağaçlarda yeni filizler patlak verene kadar vaktin var ;-) En önemli konu da, göster şu kestanenin yüzünü bize yahu :) Saklama kendine :P Görelim boyunu posunu...

Bir Terazi Kizi... dedi ki...

Ne güzel anlatmissiniz,mercimegin azmine bayildim dogrusu...

Benden Bizden dedi ki...

Bercestem, daha önceki cevabını bir facebook özürlü olarak görmemişimdir kesin, kusuruma bakma. Ama iyi ki bu blog var :) Dediğin gibi yapacağım, en kısa zamanda bir ormana gidecek kendisi, karar verdim. Foto çekme özürlüyümdür aynı zamanda, umarım atlamam. Çok çok teşekkürler Bercestem :)

Berceste dedi ki...

Teşekkürler Bir Terazi Kızı.

Ormana neden götürüyorsun BB, evinin yakınlarında bir yerde olsun ki, büyüyünce kestane ye :) Fotoğrafı da çekip paylaşmalı, hatta bir yazı yazmalısın ki, yenebilir bitki, ağaç yetiştirenlerin sayısı artsın ;-)

Oglak Kizlari dedi ki...

Büyüksün Dilek, Dalyan a gideceğim diye saksıları boş bırakıyorum bu sene ama bu post larından sonra dayanamayacağım galiba.

Eline sağlık.
Özenmiş anne

Berceste dedi ki...

Haşa Çiğdem, o da ne demek, yok öyle tasvirler :) Her nereye gidersen git, tohumun ve bitkilerin de seninle gelir. Bak bunlar çok yer de tutmuyorlar, başla haydi göreyim blogda fotoğraflarını ;-)

Adsız dedi ki...

mercimegi cok sevdim , ilk firsatta ekecegim