12 Aralık 2011

Suffolk Puff - Yo Yo Patchwork - Parmakları Çalıştırmak - Geri Dönüşüm

İngiltere'de iken U3A'de kurs veren Anne Culver'dan öğrenmiştim elde patchwork yapmayı. Patchwork ve Suffolk Puff kelimelerini kullanmam bu yüzden!

İngilizler Suffolk Puff, Amerikalılar da Yo Yo Patchwork diyor bu tür patchwork çalışmasına. Bir parça anlatmıştım daha önceki yazımda.

Aslında Suffolk Puff'ın tarihçesini çok merak ediyorum. Epey bir baktım internetten ama detay bulamadım.

Bu sefer yapılışını da yazayım istedim. Adım adım... Daha önceki yazımda belirtmiştim. Ama yeniden yazayım. Anne, bize Suffolk Puff' ın çapını ne kadar istiyorsanız, onun iki katı büyüklüğünde bir daire kesin demişti. Ben genelde bizim böcüğün eski mama kutularının kapağını(kutunun içine de biten Suffolk Puff'ları koyuyorum) ya da CD'leri kalıp olarak kullanıyorum. Bu seferkilerin çapı CD'ye göre ayarlı.

Kullanacağınız kumaşların üzerine CD ile daireleri çizip, kesiyorsunuz. Evin Uğur Böcüğü,  bu aşamaya bayılıyor. Patchwork yapımına ilk gördüğü andan beri bayılıyor. Çünkü her evresinde onu değişik bir obje bekliyor oluyor. Cetveller, kumaşlar, kalemler, makaslar, iplikler... Bu dünya, ona çok hareketli ve güzel geliyor. Aklına estiği dakika ''haydi anne peçpörk yapalım'' diye eline dikiş kutusunu alıp, yanımda bitiyor. Biten Suffolk Puff'lar kamyona yükleniyor. Dizi dizi koltuğu ya da onun masasını süslüyor. Çaktırmadan yanıma gelip, kapıp kaçıyor. Kapıp kaçtığı, bir sonraki aşamada dikeceğim parça ise, onu kovalıyormuş gibi yapıyorum. Oyuna oyun katılmış oluyor. Daha da çok seviyor, seviniyor.

Neyse... Nerede kalmıştık... Kestiğimiz kumaş parçalarından çok az içe kıvırarak oyulgama dikişle(isterseniz teğel gibi diye de tarif edebiliriz) dikiyorsunuz.

Tüm kenarı bu şekilde dikince, başladığınız noktanın biraz uzağından ipliğinizi çekiyorsunuz.

Yukarıdaki şekilde büzülmüş oluyor.

İpliği iyice, sıkı sıkıya çektikten sonra, görünmeyecek bir şekilde tutturup düğüm atıyorsunuz ki, açılmasın.

İşte Suffolk Puff'ınız hazır. Onu nerede kullacağınız da size kalmış.

Gelelim kullanılan kumaşa. Belki farketmişsinizdir, farketmeyenler için ben söyleyeyim. Eski bir pijama, bu şekide değerlendi. P,jamanın pantalonunun ağ kısmı erimişti. Ama kalan kısımlar sapasağlam idi. Atsanız atılmaz, tekir bekir giyilmez. Birisine verilmez... Bu şekilde güzelce değerlendi.

Her bir puff, bir diğeri ile küçük dikişlerle arkadan tutturuldu. Bir dönem orta kısmından ipliği içeri alıp, hiç dikiş görünmeyecek şekilde dikiyordum. Ama bu sefer yaptıklarım, bir zemine tutturulacakları için o özeni göstermedim. Kullanacağınız yere göre formülasyon size ait.

Benimkiler, önce çiçek oldular. Sonra da çiçekler birleştirilerek örtü olmaya doğru gidiyorlar.

Aşağındaki fotoğrafta yer alanlar da gene artık kumaşlardan. Onları gömlek diken bir aile dostumuzdan aldım. Ara ara reklamlarda da görüyorsunuzdur belki kendisini. Kullanmadığı, top başı ya da aralardan çıkan kumaşları, benim için sakladı. Atacağına, ben aldım ve değerlendirdim. Ama aşağıdaki çalışmada lacivertli kumaş kenar çerçevesine yetmediği için, bu kısımları tamamlayamadım, yastık olmak için uygun lacivert kumaşı bekliyor hali hazırda. Olur ya, belki eşimin eskiyen bir lacivert pantalonu çıkar ya da elinde lacivert kumaş kalmış birileri haber ederse, o da tamamlanacak. Böylece geri dönüşüm için de güzel bir örnek oluşturacak.

Gelelim tüm bunları, bu aralar yazışımın ana sebebine.
Evren, ''Hindiba üretime geçiyor. Siz de var mısınız?'' dedi Basit Bir Yaşam'da, Ben de evet varım dedim. Elişleri zaten yaptığım, ruhumu dinlendiren uğraşlardan. Böcüğümü de mutlu ediyor. Neden var olmayayım ki?

Ama Evren, çok önemli noktalara parmak basmış bu yazıda. Varlığımız da basit bir sebepten değil. Gandhi'den örnekler vermiş. Parmakları, elleri kullanmanın önemine dair. Toplumsal hareketin önemine dair.

Parmakları çalıştırmak ve sinirlere etkisi üzerine de Evren'in yazısına yorumuyla Şebnem Oğuz çok güzel noktalara dikkat çekmiş.

Ben de internette arayınca iki yazı ile karşılaştım.

Birisi yünlerle çalışma üzerine. Orada kabaca,(yani bire bir tercüme etmeden, özetle) diyor ki, 6 yaşındaki çocuklarda beyin, yetişkin beyninin 2/3'ü kadardır. Ama sinirlerle bağlantısı 5-7 kat daha fazladır. Bu taze beyinlerin öğrenme kapasitesi de çok yüksektir. Büyüdükçe bu yeteneğin %80'ini kaybederler. Araştırmalar göstermiş ki, 6 yaş civarında beyin fonksiyonları daha da fazla çalışmaya başlar, miyelinasyon başlar.(sözlüğe göre miyelinasyon, bir aksonun etrafında miyelin üretimi olarak açıklanmış, miyelin de beyinde ve omurilikte sinir liflerini çevrelermiş Ayrıca burada da miyelin hakkında şu bilgi var: Sinir lifleri ya da aksonlar, merkezi sinir sistemi içinde adeta kablolar gibi çalışırlar. Beyin ve omurilikten kaslara emir türünde sinyallerle giderken; gözler, kulaklar ve deri gibi duyu organlarından da beyne çevre hakkında bilgi akışı vardır.) 

Gene araştırmalar göstermiş ki, beyin ne kadar çevresel faktörlerle bağlantı kurarsa, miyelinasyon o kadar kolay harekete geçer. Çocukların hayatında hoplama, zıplama, sallanma, örgü örme, dokuma yapma, tekrarlanan aktiviteler de bu yüzden önemlidir. Sağ beyin, görsel, şekilsel objelerden sorumludur ve düşünen kısımdır. Sol beyin ya da diğer adı ile mantıksal beyin, çocukların okuma, yazma,konuşma, matematik ve analitik düşünmesinden sorumludur ve sağ beyinden sonra gelişir.

Corpus Callosum ise, geniş sinir yollarından oluşur ve sağ beyin ile sol beyin arasındaki köprüyü oluşturur. Vücudun sağ ve sol yarısı da bu iki beyinin uyumuyla hareketlerini koordine eder. Elle yapılan işler de Corpus Callosum'un çalışmasını kolaylaştırıp hızlandırır.

Gelelim ikinci kaynağa...Gene özetle şunları der...

Ellerimiz harika hareketli 5 parmak ve bunların birleşim yeri olan el ayası ile şekillendirilmiştir. Dokunma duyusu, tutma, hareket etme, şekillendirme, birbirini sarma, bir materyal ile diğeri arasında bağlantı kurmaya yarar. Aynı zamanda da ruhla davranışların bağlantı kurmasına yardımcı olur. Rudolf Steiner'e göre, ellerle gözler ritmik bir sistem oluşturur.

Matti Bergstrom'a göre, parmak uçlarımızdaki sinirlerin yoğunluğu muazzamdır. Eğer parmak uçlarımızı kullanmazsak bir çeşit körlük oluşur. Özellikle çocuklarda parmakların ve parmak uçlarının çalışması birinci kaynaktaki sebeplerle açıklanmış ve çok önemli olduğu belirtilmiş.

Eski Yunanlılar, dokuma yapmanın, elişlerinin düşünmeyle bağlantısı olduğuna inanırlarmış ve bunu efsanelerine, destanlarına da yansıtmışlar. Athena, Zeus'un başından doğuyormuş. İlmin, bilginin, dokumacılığın ve elişlerinin tanrıçası imiş.

Kant'a göre, ellerimiz, bizim dış beynimizmiş.

Wilson'a göre, eller, konuşmayı tamamlar.(bunu günümüzde vücut diliyle açıklıyoruz sanırım) Makalede bu konuda yapılan diğer araştırmalar da detayları ile açıklanmış.

Vaktiniz olursa ve İngilizce ile aranız iyi ise bu iki yazıyı okumanızı şiddetle öneririm.

Gelelim bize...

Ellerimiz madem bu kadar önemli, madem onları çalıştıkça bize fayda sağlamaya devam edecekler. O zaman ''Evren'in var mısınız?'' çağırsına katılmaya ne dersiniz? Sizler de ellerinizle yaptıklarınızı bir ay boyunca kendi günlüklerinizde, olmadı Evren'in adres göstereceği bir başka kaynakta yazmak ister misiniz? Bizlere gösterir misiniz? Hem fikir alış verişi yapalım, hem beyin jimnastiği yapalım, hem de beynimizi boş tutmayıp, el, göz, beyin koordinasyonu ile çalıştıralım. Tamam bütün gün yolda, işte, evde beynimiz yeterince çalışıyor diyebilirsiniz ama bırakın parmak ucu sinirleriniz size rehberlik etsin bu sefer ve duyu körü olmadan yaşamak neymiş görelim.

Benim ilk elişlerim Suffolk Puff'lardı. Bakalım başka neler gelecek ardından?

15 yorum:

Evren dedi ki...

Harika! Bayildim :) Ellerine saglik deyimini simdi daha yerinde kullanabilirim: Ellerine saglik!
Yazi da cok bilgilendirici olmus, tesekkurler! Ben de dun yazmistim bu konuyla ilgili ama benimkiler cok basit kaldi simdi :P Dur ben bu yazinin linkini de ekleyeyim de zenginlessin :)

Banuca dedi ki...

Yoyo yapmayı da kullanmayı da seviyorum aslında, amaaaaa yıkandıktan sonra ütüsü çok zor oluyor, fena büzülüyor, en ütü istemeyen kumaş bile büzülüyor :( Naapsak....

Berceste dedi ki...

Ben iki gündür yazıyla uğraştığımdan diğer bloglara bakamamıştım Evren, şimdi gelip ben de seninkini okuyacağım :) Hay Allah ya! Güncel okumamanın zararları :(

Banu, seçilen kumaşa bağlı sanırım ütü meselesi. İçinde biraz sentetik barındıranlarda çok sorun olmasa gerek. Çapları küçük seçince büzgü kapattığından pamuklularda gözardı edebiliriz belki. Bir de ben tersten ütülüyorum genelde. O yüzden dediğin zorluğu farketmemişim :( Sen ellerinle harikalar yaratıyorsun ama. Bence katıl aramıza. 1 ayda bizden daha çok yazı çıkar senden :)

NuR dedi ki...

Sevgili Dilek, yo-yo broşlar yapmıştım. Keyifli çalışılan bir teknik. Sen oldukça büyük bir projeye başlamışsın, kolay gelsin, ellerine sağlık:)
Kendimi bidiğim günden beri, ellerimi tepe tepe kullanan biriyim. Parmaklarım benim tenimin gözleri... Yakın arkadaşlarım "parmaklarının ucunda minik gözler var" diye takılırlar:)
Ellerimi kendimi anlatmak için de çok kullanırım. Yani ellerim, benim bir çeşit kullanma klavuzum gibi)) Diğer insanları ellerine bakarak tanımaya çalışırım.
Mahcup mu?
Dürüst mü?
Yetenekli mi?
Samimi mi? ipuçları vardır bence.
Sevgiyle kal

ycurl dedi ki...

ben de bu yoyo patchleri kim yapar diye dusunurken karsimda seni buldum :) Saka saka... Guzel ne diyeyim insanin elisi sahibi olmasi gerek. Benim zamanim olsa dikis isine girmek istiyorum ama bizim bocuk daha ufak o biraz buyusun bakalim. Yoksa bir suru ipim var degerlendirmeyi bekleyen.

sebnem oguz dedi ki...

yorumlarınız icin tesekkurler. Bu arada verdiginiz kaynakları hızlıca taradım. Cok güzel makaleler. Daha detaylı okumak üzere kaydettim.
Sevgiler
sebnem

Berceste dedi ki...

Senin yapmadığın şey yok ki Sennur :) Neye elini değdirirsen de pek güzel yapıyorsun. E yanılmamışsın işte minik gözler varmış parmaklarda :) Sevgiler bizden...

Seni çok hain gördüm Ycurl :P Bu da TD'den bulaştı, kulakları çınlasın. Şu Facebook'ta yorumlarda isim geçirince haber ediyor ya, keşke buraya koysalar ondan! Bizim böcük, Ateş böcüğü kadarkenden beri bayılıyor benim patchwork yapmama. Kumaşları alıp, emekleyerek kaçıyordu. Demek ki, Ateş Böcüğünden bile küçükmüş. Ama azami dikkat gerekiyor. Makastır, iğnedir uzak dursun diye! Hımm iplerin varsa nakış iyi gider ;-) Şöyle redwork bir yastık mesela...

Ben teşekkür ederim Şebnem. Araştırınca neler öğreniyor insan ve senin yorumunla başladı araştırma :) Sevgiler...

Hobiriks dedi ki...

dikiş makinam yook ve atılmaya kıyamadığım kıyafetlerim çook :)
deneyeceğim ama ne olarak denesem bilemedim. başka ne olabilir ki.. ?

banu onuk dedi ki...

bayıldım bunlara ellerine sağlık.Çok da guzel anlatmıssın özendirdin hepimizi :)

Berceste dedi ki...

Tam sizlik işler işte Hobiriks, ne âlâ o zaman :) Yatak örtüsü, koltuk üzerine atılan o örtülerden... Throw over diyor İngilizler hani, onlardan... Fiskos masası örtüsü, yastık, toka, taç... Yaratıcılık size kalmış! Kullanıldığı yerler çok.

Hoşgeldin Banu :) Teşekkür ederim. Sen de çocuklarla çalışırken, elleri kullanmanın önemini ve beyni nasıl çalıştırdığını anlatabilirsin ;-) Böylece aileler de özellikle kız çocuklarını kendi söküklerini dikecek kadar eğitirler belki. Günümüzde elişlerinin değeri yavaş yavaş kalbolmaya başladı zira :(

dikiş-terapi dedi ki...

verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkürler. Yalnız ben yorumunuzda yer alan 'elişlerinin değeri yavaş yavaş kaybolmaya başladı' şeklindeki görüşünüze katılmıyor, tam tersine modanın tüketemediği tek aln olan el işi, el sanatlarının gittikçe daha çok önem kazandığını düşünüyorum. Sevgiler. http://dikisterapi.blogspot.com/

Berceste dedi ki...

Dikiş-terapi, aramıza hoşgeldiniz. Yorumunuza teşekkür ederim. Ben o cümleleri yazarken kastım şunlardı... Eskiden hazır pek birşey girmezdi evlere, yatak takımları hep elde hazırlanırdı. Dantelden, nakıştan, sandık örtüleri olurdu. Yastıklar, peçeteler, masa örtüleri... Elbiseler. Çantalar... Şimdi bunların hepsinin yerini hazırlar aldı. Bunun yanında okullardaki elişi dersi kaldırıldı. Evde ne anneler çocuklarına elişi öğretiyor ne de okulda öğretmenler. Yapmak istediği halde eline iğne iplik alamayanlarla dolmaya başladı etrafımız. El sanatları her zaman değerli evet ama gün gün onları yapanları da kaybediyoruz. Dünün elişi, dikiş, nakış öğretmenleri ile bugünküleri bile kıyaslayamamaya başladık. Önem kazanıyor, çünkü nadide işler kategorisine girmeye başladı. Oysa her ev idare eden kadının bilmesi gereken işlerin başında olmalı! Okuma yazma bilmeyen, sayı bile sayamayan bir tanıdığımız vardı. En güzel tığ işlerini o yapardı. Oysa bilirsiniz sayı ve hesaba dayanır tığ işi. Okuma yazma bilmeyen birisinin bile yapabildiği işleri, günümüzde doktoralı bir hanımın da yapabilmesi ya da nasıl yapıldığını bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Nihayetinde kraliçe Elizabeth'in saray süpürdüğünü ya da sofra hazırladığını pek zannetmiyorum ama tüm bunların eğitimini almış. Eskiden bebek evleri bu amaçla kullanılırlarmış.Sofrada ne nerede durur, ne neyle yenir anlatılırmış. O da kendisi uygulamasa bile ne yapılacağını bilirmiş. Günümüz hanımları ne yazık ki, tüm bunlardan uzak yetişiyorlar. Sonrasında da bir özenti, bir karmaşa... Bu konuda çok dertliyim, kitap bile yazabilirim. Özetle, anlatmak istediğim, elişleri önemlidir, herkes yapmasa, yapamasa bile hayatında en az bir kere eline almış olmalıdır.... Sevgiyle.

ÇokBilmiş dedi ki...

Annem çok güzel dantel örer. Küçükken ben de merak sarmıştım, zincir çekip duruyordum. Sonra küçük küçük motifler yaapr oldum. Derken şişlere merak sardım. Deli gibi örgü örüyordum ve acayip de keyif alıyordum.
Sonra annem bana el işi yapmayı yasakladı "Ders çalışman lazım, bunlarla oyalanıyorusn" dedi :(
Şimdi doktoramı vermek üzereyim ama dünyanın en sakar insanıyım, elimden hiçbir iş gelmez. Estetik sevkim de yoktur hiç.
Ken Robins'in "Okullar yaratıcılığı öldürüyor" diye bir konuşması var. Konuşmasını bir bölümünde "Vücutları, profesöler için sadece kafalarını taşımaya yarayan bir alettir" diyor. İşte ben aynen öyleyim.

Kızım için farklı planlarım var. Annemle anlaştım. Uygun yaşa gelir gelmez kızıma biçki dikiş öğretmeye başlayacağız. Annem de pişman olmuş yaptığından sanırım, ortaya çıkan ürünü görünce :)

Bezen Hindistan dedi ki...

Cok guzeller, eline saglik. Su su su renklerle yapsam kizlarin odasina assam gibi fikirler ucustu hemen kafamda ama dugmeyi zor bela ve yamuk diken ben bunu yapmayi becerebilir miyim pek emin degilim:) Ayrintili fotolu instructionlara da tesekkurler. Deneyecegim, cok heveslendim:)

Berceste dedi ki...

İşte o yasaklar çok sinir Çok Bilmiş! Ne geliyorsa başımıza hevesimizin kırılmasından geliyor. Annem de ben ev işi yapmak istediğimde kovalardı başından, sonra okul dedi... Ama bir gün geldi bana yaptırması gerekti. O gün ben o işlerin hiçbirisini yapmak istemiyordum, çünkü soğumuştum. Çünkü benim için zaman kaybı işler arasına yazılmışlardı. Hepsini ala bir şekilde yapmayı bilsem de, yapmak istemiyordum! Hesabıma göre, kendi evim olsa da, çalışır, birisine o işleri yaptırırdım. Ama kazın ayağı öyle görünmedi İngiltere'den :) İş bulamayıp evde oturunca, o işler de ellerimden öptüler! O yasaklara o günlerde ne söylendim, ne söylendim anlatamam... O sebeple şimdi Böcük birşeyler yapmak istediğinde kendini hatırla Dilek diyorum ve en olmayacak işte bile yaptırmaya çalışıyorum. Önceki gece nakış işledik beraber :) Ben iğneyi yerleştirdim, o çekti :) Ama eline batarsa, parmağı kanarsa diye korkumdan içim titreyerek! Geçenlerde bir karikatür gördüm, bir oda dolusu çocuk, beyinlerinde inek sağma makinesi gibi birşeyler, sınıftalar... Bir taneciği de camdan dışarıya yeşile, doğaya bakıyor ve öğretmen ikna etmeye çalışıyor, oturup öğrenmelisin diye. O da ben bunu öğrenmek istiyorum, bu güzel diyor... Dilerim çocuklarımız o pencerenin dışına bakmaya çalışan gibi olurlar. Farkı farkeden... Uygun yaşı beklemeyin siz de. Babaannem bana etamin işini öğrettiğinde, 5 yaşında idim! Zamanı çocuk kendisi belirliyor zaten. Sevgiyle...

Teşekkürler Bezen.Düğme dikemeyen kim var ona şu linki yollayacağıma sözüm var :) http://www.dikisdersi.com/2011/12/dugme-nasl-dikilir.html Artık bile demezsiniz :) Diğer yandan doğduğundan beri Aylin'e ne yapsam, ne yapsam diye düşünüp duruyorum. Sen söyle kafandakini, ben yapıvereyim :) Ciddiyim bu kararda ona göre!