02 Mayıs 2011

Yedikule Soğanlı Bitkiler Parkı

Yedikule Soğanlı Bitkiler Parkı ile ilk tanışmamız Arzu sayesinde olmuştu. Beni Büyükada'ya götürmeden önce bu parkla tanıştırmıştı. Ama gittiğimiz sene laleler müthişti. Renk renk, çeşit çeşit büyülemişti beni. Emirgân Parkı falan yanında hiç kalırdı. Ondan sonra ne zaman gittiysem oraya, o ilk seferki keyfi alamadım bir daha.

Geçen sene bizim böcüğü sevdiği sümbüllerle buluşturalım dedik, götürdük gene bu parka. Saldım çayıra, mevlam kayıra dedik, bıraktık istediği gibi koşsun oynasın diye.. Badi badi yürüdü. Çimlerle güreşti resmen yürürken ve ilk düşüp elleri çime değdiğindeki haline hâlâ gülüyoruz aklımıza geldikçe. Doku çok farklı geldi. Elini değdirip değdirip baktı. Durdu durdu elledi. İnanılmaz şaşkın haldeydi. Çiçekleri tek tek kokladı. Çok mutlu oldu. Alan düz olduğu için rahatça koştu oynadı. Tek sorunumuz rüzgârdı. Denize yakın olduğu için rüzgâra da açık alan orası çünkü.

Bu sene de anneannemizi alıp gittik. Cumartesi günü, şehir dışına gezmeye giden anneanneyi aldık Otogar'dan. Böcük bütün hafta anneanneyi sayıkladı durdu. Gelsin artık, gelsin artık diye! Görünce de inanılmaz mutlu oldu. Ama hava beklediğimizden daha sıcak olunca, böcük terlemiş epeyce. Saçları yıkanmışçasına ıslanmış. Mecburen arabada üzerini değiştirdik. Başı üşümesin diye bir organizasyon yaptık.
Park alanına çıkar çıkmaz bizimki kendisini koşmaya verdi bizimki. Uzunca bir süre bisikletli çocukların peşinden koşup, ben de binmek istiyorum diye tutturdu. Kötü bir huyu var, yapmak istediği şeyden asla vazgeçiremiyoruz. Öyle ki, en son eve dönerken arabaya binmek istemedi ve gelmeyeceğim diye belli bir yerde durdu. Bizde bırakıp yürüdük, inatlaşmadık. Gelmedi! Daha önce hangi çocukta bunu denediysek, koşa koşa peşimizden gelirdi. Bizimki gelmedi. Kollarını Calliou gibi bağladı, gelmeyeceğim HIH dedi ve orada kaldı! Baktı biz yüz vermiyoruz, en yüksek perdeden bağırarak ağlamaya başladı ve bizi yanına götürdü! Daha doğrusu babayı... Oyunla, anlaşa, koklaşa döndüler, yarı yarıya birbirlerinin istediklerini yaparak....

Parkta kamera ile güvenlik sistemi kurulmuş, bir de görevli var. Bu sebeple talan edilmekten kurtulmuş. Yoksa ne soğan kalırdı, ne çiçek. Öyle ki, yol kenarına ekilen çiçekleri bile arabasını durdurmuş çalanları görmüşlüğüm var.

Parkta da genç bir kızla çocuk, minik ağacın arkasına girip çiçek koparttılar. Biz kötü kötü bakıyorduk ki, güvenlik farketti. Uyardı ve bir daha yapmayın dedi. Ben dayanamadım, o dalında güzel, elinizde yok olup gidecek, yazık dedim... Gayet yüzsüzce baktılar sadece...Ardından güvenlikten paçayı kurtardık şeklinde sırıta sırıta yürüdüler gittiler. Biz de keşke çiçeği elinden alsaydınız, kızdı ama çiçek bizde kaldı derler, diğer insanlar da görüp kopartır hal böyle olunca diye güvenliği uyardık. Adamcağız da haklısınız deyip peşlerinden gitti... Sonrasını göremedik.

Dur durak bilmeyen kötü giden havaların ardından parktaki pek çok çiçek bozulmuş. Sağ kalanlar gene güzellikleri ile insanın gözünü gönlünü dolduruyorsa da ilk halleriyle görmeyi isterdim doğrusu.

Dağ sümbülleri benim çocukluğumun çiçeği, evimizin bulunduğu sitede minik uçuruma benzer bir alan var, babaannem ile gidip oradakilerden toplardık çocukluğumda ve mis gibi kokarlardı. Bu yeni ithal olanlar hiç kokmuyorlar, gene de bana eskiyi hatırlattıkları için çok seviyorum onları.



Minik bir havuzcuk da yapmışlar. Minik şelalesi bizim böcüğün pek ilgisini çekti. Durup durup yanına bakmaya gitti. Ama içi çok pisti. ZTBB'yi gezdiğimiz zaman, su sümbülleri, su eğreltilerinin suyu arıtabildiklerini öğrenmiştik, bu sebeple içine birkaç tane su sümbülü ya da su eğreltisi atsalarmış keşke diye düşündüm!

Nergisleri görünce İngiltere'yi ve bahçemi hatırladım...

Greenwich'de Gözlemevi'nin olduğu alanda bu minik ağaçlardan çok vardı. Çeşit çeşit, renk renk çiçekleri ile beni ilk gördüğüm günden beri büyülemeye devam ediyorlar...





Bu laleler muhteşemdi. Güllerin arasına ekmişler. Kenarlarında incecik turuncu bir çizgi var ve çok güzel bir kontrast oluşturmuş.


Surların dibi piknik yapanlar tarafından el konulmuş halde idi. Ama rahatsız etmeyecek şekilde yerleşmişler ve Emirgân Parkı'ndaki rahatsız edici görüntünün aksine hiç çöp bırakmıyorlardı.




Sev beni sev beni diyen bu kediye önce bizim böcük ''Hayabaaaa''  dedi. Onun dilinde ''Merhaba'' demek oluyor bu. Bütün kedi, köpek, kuşlara mutlaka bir Hayaba diyoruz.. Yanına gidip sevmeye de niyetlendi ama kedicik patileriyle tırmalar diye ürktüm. Gayet dost bir şekilde bol bol muhabbet edip ayrıldık kedicikten.




Gidiş ve dönüşümüzde bu görüntü ile karşılaştık. Lalelerden sonra sıra onlarda herhalde. Muhteşem görünüyorlardı.

 Kasa kasa ateşçiçekleri de sırasını bekleyenler arasında idi.

Böcük bol bol koştu, oynadı, hopladı, zıpladı. Gönlünce zaman geçirdi. Dönüş yolunda da uykuya daldı. İki gün o yorgunlukla rahat ettik diyebilirim. Şimdi evde komandosal eylemlerine devam ediyor.

Az önce salona baktığımda, odanın tozu dumana katılmıştı. Koltuk minderlerinin hepsi yerdeydi, sevdiği çizgi film başlamış, o sırada oturmuş, gayet masum bakıyor... Bir de üzerine suç bastırıyor.

- Aaaaaannnneeee buranın hali ne bööööyleee?

Ben kocaman gözlerimi açtım bakıyorum. Minderi işaret edip bana kaaaaaldırsaaaanaaaa...

- Bu cümleleri benim sana kurmam gerekmiyor mu ? dedim.

- Eeeeveeeet diyor!

Şu Calliou nelere kâdir, bizim evde de çakma bir Calliou yarattı. Ne olacak halimiz bilmem!

Ama güzel bir bahar günü, yürüyüş yapmak, laleleri görmek istiyorsanız, böcüğünüz koşsun çiçekleri koklasın diyorsanız, bu parka uğramanızı tavsiye ederim...

Zaten epi topu kaç yer var ki koca İstanbul'da böyle?

12 yorum:

New York Muhtari dedi ki...

harikasin Berceste... ben gecen sene onunden kac kere gectigim halde, iceriyi gormeye bir turlu vakit ayirmamistim.. sayende gormus kadar oldum.. nefis fotograflar...hele kirmizi lale.. gece bahar bosubosuna Hollanda'ya gitmisim, Istanbul'dakiler de cok guzellll

Berceste dedi ki...

Teşekkürler NY Muhtarı. Senin fotoğrafların da harika, dün kısacık bir süre uğradım ben de sana :) Eskiden Hollanda'ya gidip görmek için can atardım ama şimdi hiç gerek kalmadı, heryer lale, dağ sümbülü, nergis, çuha çiçeği doldu. Memleketimin ters laleleri yerine ithal olanlar kullanılıyor yalnız, ona üzülüyorum :( Ara ara da İngiltere'nin nergislerini özlüyorum :)

Meyra dedi ki...

bir kaç kasa alasım geldi o kadar cazibeliki her çiçek kendi hakkını vererek poz vermiş sanki bayıldım:))

New York Muhtari dedi ki...

sanirim Hollanda'daki tarlalarin bir guzelligi cok buyuk alanda renk cumbusu olmasi.. Istanbul'da o kadar buyuk bir alana lale tarlasi yapilsa, sanirim herkes oraya gelmeyi tercih ederdi...

Bahar gecte olsa geldi New York'a, hem de ne gelis... :-))

Mark Willis dedi ki...

Fabulous photos! I used the "Google Translator" gadget to try to understand your words - it does not translate Turkish very well!!!

Tijen dedi ki...

Ne muhteşem bir yer! Ah bahar insanı meftun edersin...

Meyvelitepe dedi ki...

Çok güzelmiş gerçekten, çiçekler bir arada ve böyle bol olunca insanı mest ediyor.
Yavaş yavaş evin hakimiyeti elden gitmeye başlamış mı ne?

tijen miriam dedi ki...

ya turkiyede boyle bir yer varmis,valla super ,bana londrayi hatirlatti.
isallah bozulmaz hic,
p.s.bu arada tijenin blogunda sana bir yorum yazdim.simdi burada cok alakasiz olur diye eklemedim.hadi sana zahmet bi oku....:)

EHkki dedi ki...

güzel çiçekler

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Bu yıl İstanbul'da laleleri kaçırdım..ne kadar güzel fotoğraflamışsın, ellerine sağlık.

İpek Kuscu dedi ki...

Canım Anneler günün kutlu olsun.Çok öpüyorum seni ve minik yaramazı .Sevgili annenin de ellerinden öpüyor ve sevgilerimi gönderiyorum hepinize.

Berceste dedi ki...

Teşekkürler Meyra ve evet ben de birkaç kasa istiyorum o çiçeklerden :)

Ben Kaukenhoff'dan bahsetmiştim. Evet o tarlalar da çok güzel Muhtarım. Onlardan da Silivri civarında varmış ama nerede daha çözemedim, çözeyim oraya da gideriz ;-) Hep bahar olsun NY, çok güzeller çok :)

Thanks Mark. So sory to hear about translator :( Post is about a park which located next to the Bizanthium Walls and full of tulips. As you know tulips spread out to Europe from İstanbul during Ottoman period.

Aynen Tijen'im, aynen...

Evin hakimiyeti çoktan gitti gider Meyvelitepe. Evde bir adet Çakma Calliou'muz var. O ne yaparsa böcük de aynen taklitte. Parktaki fotoğraflarını bir görseniz :) Çiçekler ise geçen senelere göre azalmıştı. Sanırım bu sene seçime ayrılmış onlara ayrılacak bütçe!

Londra'dan daha güzeldi orası Tijen. Tarih, çiçekler içiçe. Türkiye'de daha nice güzel yerler var. Hatta öyle ki, Türkiye'dekiler dünyada yok ;-)

Teşekkürler Hkki.

İstanbul'da laleleri kaçırsan da, Datça'daki tüm güzellikleri yakalamışsın Ayşegül. Bence buna değer! Teşekkür ederim :)

Çilek'im canım, çooook teşekkür ederim. En güzel anneler günü idi bu benim için sanırım. Bıcır bıcır konuşan bir bızdıkla! Biz de seni çok öpüyoruz, senin de anneler gününü kutluyoruz. Annem de sevgilerini gönderiyor...