Geçtiğimiz Pazartesi günü, havanın güzel olmasını fırsat bilerek, böcükle, çevremizi tanıyalım, doğayı keşfedelim turuna çıktık. Şanslıyız ki, İstanbul'da doğa ile içiçe yaşabileceğimiz bir yerde oturuyoruz. Ağaçlar, kuşlar, bitkiler... Çoğu İstanbul çocuğunun yakından göremeyeceği şeyleri bizim böcük her sokağa çıkışta görüyor. Kediler çok yakına gelmedikleri sürece yakın dostumuz mesela. Geziye onlara el sallamakla başlıyoruz. Pisi pisi dersek, 30 tanesi başımıza toplanacak biliyoruz. Kedi nüfusu oldukça kabarık bizim sitede. Hatta öyle ki, teyzenin birisi birinci katlardan birini sadece kedileri için tutmuş. Kediler için camlar açık yaz, kış... Teyze nerede yaşar, nasıl yaşar onların arasında bilinmez. Eşya yok görünürde ama orada yaşıyorlar birlikte, yaşlı, hasta ama kedilere hizmette sınır tanımıyor. Nasıl bir hayattır bu çözemedim. Ben de çok severim ama bu kadarı aşırı, hatta psikolojik düzeyde incelemeyi gerektirecek kadar aşırı. Onun yüzünden kediler bizim balkonu da mesken tuttu. Soğusun diye yemek falan koyamaz olduk. Kedi idrarı var mı diye korkarak balkona çıkar olduk. Bahçeden buram buram koku geliyor çünkü... Ne kendisi ne de ev sahibi laftan anlamıyor. Bakalım ne olacak durum. Hal böyle iken balkona gelen kedileri haber vermek de bizim küçümen böcüğün işi. O yüzden iyi tanıyoruz Maaaavları. İşte onlara el sallayarak çıktık yola. İlk karşımıza çıkanlar bu güzelliklerdi. Çiğdem ailesinden geldiğini düşünüyorum ama tam adını bilemiyorum. Benim çocukluğumun çiçeklerinden değil, nasıl olmuşsa sonradan bizim buralara düşmüş yolu!
İşte bu tam benim çocukluğumdan, bizdeki adı ile Mine çiçeği, nâm-ı diğer Veronica Persica. ZTBB'de de bol miktarda vardı. Hatta yapraklarından ne olduğunu çözememiştim, bu fotoğraftan sonra çözdüm. Bu bitki tanıma işi de zorlu ama zevkli imiş.
Mine çiçeklerini, çocukken topladığım zaman uzunca dayanacak zannederdim. Minik sepetimle eve taşıdığımda bir bakardım ki, çiçekleri yok oluvermiş. O kadar dayanıksızlar ki, hiç vazoda görmek kısmet olmadı ve taaaa o zamanlardan anladım, öğrendim ki, bazı şeyleri hiç ellememek lazım, onlar doğada güzel. Şimdi de böcüğe çiçekleri kopartmamayı, yapraklarını okşamayı ve koklamayı öğretiyoruz.
Zaten herşey eve aldığımız sümbül ile başlamıştı. Bizimki yaklaşık 1 yaşlarında idi. O kadar yoktu bile hatta. Ellemesin diye yüksek bir yere koyduğumuz sümbülü merak ediyordu. Aldık, koklattık. Çok hoşuna gitti. Hem de koklamayı öğrendi. Ellemek istedi, dedik ellenmez, kopar, yazık, uzaktan sevmek ve koklamak lazım. Bu oldu! O günden sonra bizimki çiçek delisi oldu başımıza. Bulduğu her çiçeği de koklar oldu. O zaman da her çiçek kokmaz, sen dene ama güzel kokanları biz de sana söyleriz dedik. Şimdi ne zaman sokakta çiçek görse, yanına gidip kokluyor. Burada gördüklerinizin hepsi bu koklama faslından nasibini aldı. Biz de çok seviniyoruz. Talan eden, üzerinde zıplayan değil, onları seven, koruyan, koklayan bir böcüğümüz var diye.
Hemen aklınıza seviyor, sevmiyor diye taç yapraklarını kopartmak geliyor değil mi? Gelmesin... Size bu öğretilmiş. Düşünün öğretilmeseydi dener miydiniz böyle birşeyi? Kıyar mıydınız bu güzelliğe?
Böylece senenin ilk lalesiyle de tanıştık. Böcük buldu. Anne bak diyerek! Kokladı, sonra döndü, lale di mi dedi. Artık çiçeklerin adlarını da biliyor yani. Tanıyor kitaplardan. 2 yaşında ama bir ömür boyu laleye gerçek değerini veremeyen, onu tanımayanlardan daha çok seviyor laleyi.
İlk göz ağrımız sümbülümüz. Onu koklarken hele nasıl keyiflendi...
Bunun yanında yol boyunca korktuklarımız da vardı. Peşimize takılan kediyi hiç sevmedi mesela, ondan çok rahatsız oldu. Onun boyuna indiğimde, korkulacak birşey yok demek için, anladım sebebini. Bizim için aslan, kaplan hangi boyda ise, kedi de onun için aynı boyda idi. Geçen seneden yavru bir kedinin üzerine atladığını da hala hatırlıyor ve elbet başımın püsküllüsü Calliou'nun da bunda katkısı var. Son seyrettiği bölümde evin kedisi yatağın altına saklanıyor ve uyumak üzere olan Calliou'yu korkutuyordu!
Haydi kediyi anladım... Köpek dışkısından korkmak niye acep! Üzerinde uçan sinek mi korkuttu seni dedim. Eh biraz ondan ürkmüşlüğü de vardı... Ama esas sebep bu değil anladığım. Birkaç tane daha görelim anlarız altında yatanı.
Üzerinde minik minik kırmızı meyvecikler olan bir ağacı gördüğünde kiraz diye tutturdu. Yok kiraz değil, bu mamalar insanlar için değil, kuşlar için desem de bir süre direndi. Sonra civarda kuşları görüp seslerini duyunca ikna oldu. Yol boyu, o kiraz değil, kuşların maması diye tekrarladı. Kayıtlara bu yöntemle geçiriyor demek ki...
Sonra da arkadaşına oynamaya gittik. Ama çok yorulmuş, uyuyakaldı. Arkadaşı da uyuyakaldı. Böylece annelere dinlenmek için fırsat çıkmış oldu.
Ne kadar minik, saf, tatlı bir dünyası var bu çocuk milletinin. Biz de bir zamanlar öyle idik, sonra ne oldu?
Eski şirket danışmanımız ''Hayat, yediğin kazıkların bileşkesidir!'' derdi. Çok ama çok haklı. Kulaklarınız çınlasın Mehmet bey!
8 yorum:
Verdiği tepkiler çok tatlı gerçekten. Gerçi bazen çiçekleri koparmak da güzel, kokusu olmayan bitkilerin bile öz sularının karakteristik kokuları olur ya... Mesela papatyanın elde bıraktığı koku, bazı bitkileri koparınca öz suyunun kötü kokusunun insana verdiği ders gibi :) Bu arada aşırı sayılarda kedi besleme olayına "animal hoarding" dendiğini okumuştum. Ne insanlar ne kediler için iyi bir durum, çöp evde oturmanın bir versiyonu :( Bu talihsiz kadından kedi beslemenin pis birşey olduğunu öğrenmesin şimdi sizin böcük?
Bercestem hepsi çok iyi de sen nerde oturuyorsun a kuzum? Ben asıl orayı merak ettim.
Doğayla içiçe olduğunuz için çok şanslısınız.
Bizde de çiçek sevgisi yoğun bir biçimde.Evde kedi besler gibi,saksı da mine çiçeği,papatya,sümbül besliyoruz.
Çok keyifli geziyi, çok keyif alarak
okudum.
BALKONDA KEDİ AMAN ALLAHIM KORKUNÇ BAŞIMA GELDİ ONDAN BİLİYORUM KEDİ BALKONA TIRMANIYOR VE TA TAM DOĞURUYOR ATALIM DEDİM KOCAM HAYIRRR GÜNAH DEDİ TAMAM BESLEDİK YAVRULAR BÜYÜDÜ GİTTİ ALLAHIM HAYVAN DOĞUM FABRİKASI SANKİ Bİ BAKTIM GENE AYNI OLAY BU SEFER HAYIR DEDİM DEDİM AMA HAFTA SONU TATİL DÖNÜŞÜ NE GÖREYİM YAVRUM İÇİN KURDUĞUMUZ OYUN ÇADIRININ İÇİNDE KEDİ VE YAVRULARI
ALLAHIM CİNNET GEÇİRİYORDUM
BÜTÜN OYNCAKLARI DEZENFEKTE ET BOLKONU DEZENFEKTE ET VEEEE İKİ SEKSEN YERE SERİLİP BİLİĞİNİ BURK AMA ARTIK KEDİ KAFASINI KALDIRIP BALKONA BİLE BAKAMIYOR OLAN BENİM BİLEĞİME OLDU HALA BAZEN AĞIRIYOR
SİBEL
ATATÜRK ÇİÇEĞİ İÇİN YAZDIĞINIZ YORUMA GÖRE HAREKETETTİM VE ÇİÇEĞİM YENİ YAPRAKLAR ÇIKARMAYA BAŞLADI KURTULACAK İNŞALLAH TEŞEKKÜR EDERİM
SEVGİLER SİBEL
Önce sevdirelim Alis, doğa ile dost olmayı öğrensin, biyoloji dersinde dediğini yapar artık ;-) Kedili teyzenin evi zaten aynen bildiğin çöp eve benziyor. Perde yok, eşya yok, kedi heryer, yer silme kedi... Böcük kadının ve evin çok farkında değil. Evine gidip gelmediğimiz için durumdan bihaber, kapılarımız da ayrı... Ama ileride ne olur bilmem. Site evden çıkartmaya çalışıyor zira, bakalım neyle sonuçlanacak. Herşeyin ama herşeyin fazlası zarar :(((
Niye merak ettin Deli Annem, komşu geleceksen söyleyeyim :)
Oh ne iyi ediyorsunuz Domates suyu, bizim yerimize de bol bol ekin onlardan. Teşekkürler...
O dediğiniz de üst kat komşumuzun başına gelmişti Sibel. Tatile gitti, dönüşte anne ve yavru kedilerle karşılaştı. Çok şakacı da birisi idi, torunlarım oldu diye 7 mahalleye duyurdu ama onları oradan uzaklaştırması pek kolay olmadı. Anne tuttu tuttu yavruları oraya taşıdı kaç kat bir de, nasıl cambazlık yapıp taşıdı bilmem! Kedi temiz hayvan yalnız, köpek kadar pis değil. O yüzden o kadar çok dertlenme yiyecek falan yoksa ortada. Bir tek hamile isen ve toksoplazma geçirmemişsen kork. Ben bu http://berceste.blogspot.com/2010/07/fstk-alerjisi.html yazımı yazarken öğrendim ki, titiz olmak çocuk için zararlı. O yüzden şimdi içim gidiyor, hatta bazen kendimi durduramayıp tuhaf sesler de çıkartıyorum, ama bir şekilde de durmaya çalışıyorum, gözümü kapatıyorum vs... Kızım için :) Çok geçmiş olsun düşmen kötü olmuş. Ben de evin içinde üstelik kucağımda böcükle düşmüştüm geçen sene. Dizimi sehpaya çarptım, o nokta hissiz, kimbilir ne geldi başına ama kurcalarsam daha kötü olacak. Beli doğrultsam bana yeter dedim, dizimi düşünmemeye çalışıyorum! Atatürk çiçeğinin durumuna da sevindim, yaşasın :) İngiltere'deki çiçeğim en uzun ömürlü çiçek oldu tüm baktıklarımın içinde. Orada yaşadığım dönemde bana arkadaş oldu ve gövdesi minik bir ağaca benzemişti artık, yeşil değil, sarı olmuştu :) Sevgiler bizden...
Çocuklardan öğrenecek ne çok şey var, en ilginci de onların bakış açısı.
Laleleri bile tanırmış, bak sen şu küçük kaşife:))
öncelikle şunu belırtmeliyimki yazınıza bayıldım her şey oldugu gibi yerlı yerınde ben yazı yazmayı beçeremiyorum bir türlü. konuşmam güzel ama:)hayırlı günler.Not:blogda görüşelim lütfen.
Yorum Gönder