04 Temmuz 2010

Sorumluluk mu? O da ne, onun adı olsa olsa ENAYİLİK!


Az önce sandalyeden kalkarken, kuyruksokumu kemiğim hatırlattı bunu bana!

Yıllar önce, üniversitede teknik resim hocama gayrı resmi asistanlık günlerimden kalan acımı hatırlattı...

Bir kış günü, yağan karın ardından, okulumun Avcılar Yerleşkesi(şimdilerde kocaman yerleşke yazıyor üzerinde, ne güzel) buzlar altında idi. Yeni taşındığımız için in cin top oynar, muhteşem oturtulmuş pencerelerinden sızan uğultuyu kurt seslerine benzetirdik. Bu buzlar altındaki durumda, okula gelmeyi akıl eden sorumlu vatandaşlardan biri olarak buzpateni yaparcasına gidiyordum yolda. Kendi dersim yoktu. Hocam kar yüzünden okula gitmediği gibi, bana git, öğrenci varsa söyle dönsünler emrini vermişti. Ben de hiçbir resmi sorumluluğum olmaksızın, üstelik resmi asistanı bile okula gitmeyi reddetmişken, kuzu kuzu hocamın sözünü dinlemiş, gitmiştim.

Kapıdan geri çevirdiler, ders yok dön diye. Durumu anlatınca girmeme izin verdiler. Yüksekokuldaki derslerin iptal olup olmadığını da kontrol etmem lazımdı. İptal değilse, hocanın gelmeyeceğine dair kapıya yazı asmam lazımdı. Gittim. Zar zor ilerlerken hoooop tek ayağım kaydı, yanına ikincisi. Bam diye yerde idim. Yan falan da değil tam 90 dereceden, bel hizzasından!

Yere düşmek birşey değil de o acı! Çizgi filmlerdeki gibi yaşlar fırladı gözümden. Kıkırdayarak yanımdan geçenlerden birisi de ne haldesin bacım demedi ya da elini uzatmadı. Tamam tanıdık kimse yoktu ama bu kadar da mı bencildi insanoğlu. O acı yıllardır hala geçmedi işte. Uzun oturunca haaalaaa acır. Hatta acaba bel fıtığı taaa o zamanlardan mı kalmadır diye düşündüğüm bile olur. Sonra düşünürüm. Pek ala mümkündü hocama gittim ama kapıdan çevirdiler, sokmadılar demem, ne başımın zoruydu. Ne başımın zoruydu ömür boyu katlanacağım bu acıyı çekmem???

Sonra kuzenim aklıma geldi, birkaç gün önce Anne ve Bebişi için bir bağlantı sormuştum, ninnilerle ilgili hala ses vermeyen kuzenim...

O kuzen ki, saatlerce rica etti diye eşinin doğumgününe pasta tarifi aradığım, vaktim yok sen bakar mısın dediğim halde bana bu işi yıkan, çocuğumla birlikte olacak olduğum zamanı onun için harcadığım, sonra o tarifi bulup, üzerine bir de tek tek malzemelerini yazmamı isteyen, bir süre sonra kimin verdiği tarifti bu acaba diyecek olan...

Eşimin şu deyişi ile bağlantıyı kendim buldum az önce...
Deveye sormuşlar, boynun neden kalın, her işimi kendim yaparım da ondan demiş!

Sonra bugün evimize gelip bana onyüzbininci defa çocuk yetiştirmekle, emzirmekle, çocuğu kalın giydirmekle ilgili aynı soruları soran ve ona önerdiğim kitabı okumayan, okumamakta direnen ama kütüphanesine yerleştiren çok sevdiğim komşu kardeşim geçti gözümün önünden, bebeği ile birlikte.

Sonra da bizim Pon Pon hanım... Oyuncaklarını her daim birileri ile paylaşan, oynamak için başka çocukların yanına koşan ama diğer çocukların oyuncaklarını vermemek için ondan kaçmalarına anlam veremeyen, şaşırıp anneee diye bana koşan Pon Pon hanım...

Yok ben çocuğumu bu kadar sorumluluk sahibi yetiştirmemeliyim!

Sorumluluk bir süre sonra ödev haline geliyor, başkalarının yapmadığı ödevleri sana yaptırmaları haline dönüşüyor ve adı oluyor benim defterimde ENAYİLİK! Benim kızım enayi yerine konmamalı. O kadar da sorumlu olmamalı! Ne de olsa dünya sorumsuz, saygısız insanların dünyası. Onların yaptıkları yüzünden bizim hayatımız kısıtlanan, mahfolan. Varsın o da hayatını yaşasın, başkaları onun hayatını yaşayacağına...

9 yorum:

Begonvilli Ev dedi ki...

Ne yazık ki HAKLISINIZ.

Anne ve Bebisi dedi ki...

canim ya :( oyle oluyor maalesef. ama iste yapi, karakter. istesen de zor degisiyor. bir de, telefon yok muydu hocam ya? hocan okula telefon edemiyor muydu?

link icin cok tesekur ederim. yonetmen sali gunu bizim eve gelecek :))

picasa galiba tr'den gorulemiyor :( su linkten bir dener misin?

http://picasaweb.google.co.uk/hennamhendi/Meral#

Berceste dedi ki...

Ne yazık böyle bir konuda haklı olmak değil mi? Begonvilli Ev. Keşke müziğin sesini sonuna kadar açan, balkonda, bahçede sesi kısılırcasına konuşan, evde takunya benzeri terliklerle gezip alt kattakileri rahatsız edenler,biraz sorumluluk sahibi olsalar, insanları kullananlar, kendileri de birşeyler yapmaya çalışsalar, biraz sorumluluk sahibi olsalar...

Ha ha hocam, telefon ederse gitmediği, kaçtığı anlaşılacak, ayıpsın lütfen... Böyle gelemiyorum yolda kaldım ama el amanımı yolladım demek varken, lütfen! Tabi geçmiş aradan 18-19 yıl ben daha yeni itiraf edebiliyorum :)
Link işine yarar dilerim. Merak ediyorum neler oluyor, neler olacak? Haber et olur mu? Picasa web ile ilgili sorun var. Youtube benzeri. Flickr kullanırsan biz de görebiliriz. Yolladığın da açılmıyor :(

Açalya dedi ki...

Sorumluluk sahibi insanların kaderi bu, her zaman yük altındalar...

Pon pon hanım için şimdilik kaygılanma. Bu yaşta kreşe gitmeyip evde bakılan çocuklar genelde paylaşımcı oluyorlar. 2 buçuk yaşlarına doğru "benim"ci oluyorlar, çünkü yaşıtlarından kreşe gidenlerle tanışmış oluyorlar, daha çok sosyal oluyorlar, sosyal olmakla da o "benim"i öğreniyorlar, elden oyuncak çekmeyi görüyorlar ve taklit ediyorlar, sonra da üstlerine yapışıyor, 5 yaşındaki çocuklarda pek görmedim ben, düzeliyorlar yani o yaşa geldiklerinde :o) . Dante de 2 buçuk yaşına kadar bir paylaşım meleğiydi, elinden oyuncak çekilen bir kuzuydu. Sonra, bir haller oldu, şimdi oyuncağının peşinde bir kaplana dönüştü. "Benim"ci oldu, geçecek. Ama büyüdüğünde sorumluluk sahibi ama enayi olmasın isterim. "Hayır" demeyi bilsin isterim.

Meyvelitepe dedi ki...

Galiba sizde de bendeki sorun var, her şeyi, verilen sözleri "çook" ciddiye almak. İnsanların söylediklerinin yüzde doksanının laf olsun diye söylenen sözlerden oluştuğunu anlamam yarım yüzyılımı aldı:) Bazen bu gözlerimi yaşartacak kadar beni üzüp, öfkelendirse de kızımın asla onlara benzemesini istemedim. Sözlüğümde incelik, düşüncelilik, yaptığın işi düzgün yapmak, sorumluluk sahibi olmak "enayilik" değil.

O insanlara benzeme olasılığından nefret ediyorum, bu yüzden isteyen enayi diyebilir, ama bu benim seçimim, sonuçlarını kabul ettim:)

Kısacası seçim sizin.
Sevgiler
Jale

hindiba dedi ki...

Dilek,
Cocuklarda paylasim konusunda Acalya'ninkine cok paralel tecrübelerim var benim de. Bizimki 2,5 yasina kadar mülkiyet duygusu tanimayan bir cocuktu. Bizim anne-babalik becerimizle ilgili sanip gururlanmistik bir de. Simdilerde en cok kullandigi sözler "benim" ve "benim icin". Sadece oyuncaklar degil söz konusu olan. Marketteki alisveris arabalarinin, sokaklarda tramvaylarin ve trafik lambalarinin da kendisinin oldugunu iddia ediyor. Baskalari basarsa trafik lambalarinin dügmelerine bozuluyor mesela. Bu da bir dönem galiba.
Asil meseleye gelince benim de baskalarinca enayilik olarak görülebilecek ama icten ice dogru buldugum huylarim var. Cocugumu bunun aksi yönde yetistirmeye calissam, basta kendi icimde bir catisma yasarim ve cocugum da bunu hisseder diye düsünüyorum. En azindan ögrettigim ile kendi yaptigim farkli olacaktir ister istemez. Cocuklar bunu farkeder ve olumsuz etkilenir kanimca. Bu yüzden oglumu yetistirirken ileri de toplum icinde saflik, enayilik görülebilecek davranis sekilleri ekmekten kendimi alamiyorum. Yapmamiz gereken baskalarinin dogrusunu ögretmek degil, ileride baskalarinin yanlisi ile nasil basa cikacaklarini ögretmek belki de. Biz biliyor muyuz basa cikmayi, ondan da emin degilim ya...

Berceste dedi ki...

İçime ilk su serpen sen oldun Açalya ve en önemli noktayı, anahtar kelimeyi görmemi sağladın! İnsanları kırmayayım derken Hayır demeyi becerememek. Hayır demeyi usulünce öğrenmem de gerek benim ki, küçümene öğretebileyim.

Aynen Jale. Ne yazık ki ciddiye alma huyu bende de var. Bu güne kadar aynen ben de senin düşündüklerini düşündüm ve hatta aynı yoldayım. Ama durup kızıyorum işte kendime. Ben böyle oldum neden ailem hep sorumluluk sahibi insanlardan oluşuyordu da ondan. Kızım da aynı şekilde olmasın. Sorumluluk sahibi olsun ama enayilik boyutuna vardırmasın. Biz hep hayatımızı kısıtladık, aman komşularımız rahatsız olmasın. Bana çocukken aman koşma alt kattaki teyze yaşlı, aman zıplama, aman pat diye yere inme koltuktan dendi. Ben de uydum. Sonra ne oldu, o dikkat ettiğimiz komşumuzun iki oğlunun gürültüsü bizi vurdu :) Bizim evin içindeymişcesine oynadılar oyunlarını. Vaaaay dedim o zaman, bana yapılan haksızlık değil miydi? Ha bunları yazıyorum, huylu huyundan vazgeçecek mi? Hayır ama küçümen için birşeyler yapmalı.Sevgiyle...

Siz ağabeylerimiz olarak önümüzde bize yol gösterensiniz Evren :)İçime su serptiniz. Kendi yaptıklarımın aksi yönünde yetiştiremem elbette çocuğumu, doğamda yok bu benim. Ama çok üzerine gitmem belki isyan ettiğinde! Çünkü verilecek bir cevabım kalmıyor gitgide... Bizim de öğrenmemiz gerekiyor. Açalya'nın dediği gibi ilk hayır demeyi öğrenmem gerekiyor benim!

zarpandit dedi ki...

Aslında haklısın lakin onlar olaya diğer tarafı katmadıkları için dunya bazında zeki olduklarını ya da kazanclı olduklarını kurnaz olduklarını sanıyorlar.Bizim gibiler ileride vicdanen rahat bir oh çekmek için,öbür taraftada Allahım ben senin verdiğini en iyi şekilde kullandım ama onlar anlamadı diyebilmek için onların gözünde ki enayilik sıfatını yiyiyoruz:) Birşey diyeyim mi iyi ki onlar gibi değiliz iyi ki biziz :)

Bilmem bunca kelimeyle aslında işin öyle olmadıgını anlatabildim mi :))) Becerdiysem ne mutlu bana..

not: Bu bloga ilk yorumum bu mu olacaktı yahu :) Neyse tanıştığımıza ben memnun oldum :)

Berceste dedi ki...

Ben de tanıştığımıza memnun oldum Zapandit. Bence de iyi ki biziz ama delleniyorum arada işte böyle :P