14 Mart 2008

Cromwell'in Başı

Punto amca bugünlerde, benim çok hoşuma giden bir konuya değinmiş İstanbul'un tarihini yansıtan çınar ağaçlarını anlatmış. Orada adı geçen bir ağaç var ''Kanlı Çınar''...

Kanlı Çınar'ın hikayesini duyanlar, içlerinden bir ''ay! olamaz'' diyebilirler. Ama bence o döneme, o dönemlerdeki diğer ülkelere, yaşam tarzlarına bakmak gerek. Bizlere bilmeden barbar diyenlerin de, çuvaldızı kendilerine batırması gerek.

Cambridge tarihi kursunda, kolejleri gezerken Sidney and Sussex College'e geldiğimizde bahsetmişti hocamız, inanamamıştım! Doğruymuş.

Oliver Cromwell, İngiliz tarihine imza atmış isimlerden birisidir. Cumhuriyetçidir. Krallıktan, meşrutiyete geçişte rolü büyüktür. Tudor's dizisini ya da The Other Boleyn Girl filmini izlediyseniz oralarda da görmüşlüğünüz vardır. Hayatı ile ilgili detayları öğrenmek istiyorsanız, buraya bakabilirsiniz. Konuyu, tarihten daha iyi anlayanların eline bırakmam lazım. Zira hayatı, İngiltere tarihi ile özdeştir. Ben esasen hayatının sonu, hatta sonundan sonrasıyla ilgili bir olaydan bahsetmek istiyorum.

Oliver Cromwell, 1599 - 1658 yılları arasında yaşar. 59 yaşındayken önce malaryaya yakalanır. Ardından böbrek iltihabı nedeniyle eceliyle ölür. Krallara layık bir törenle de gömülür. 7 saat sürer tören. Törenin maliyetinin oldukça yüksek olması, Cromwell'in devlet için önemini gösterir o dönemde.

Cromwell, cumhuriyet rejimine geçmek istendiği dönemde I.Charles'in ölüm emrine imza atan 3 kişiden biridir. Kendi ölümünden sonra da meşrutiyet ilan olunur ve II.Charles başa geçer. II. Charles, I.Charles'a yapılan şeyi ve tahtın tek varisi olmak yerine meclis ile birlikte yönetimi sindiremez. I.Charles'in ölüm yıldönümünden 4 gün sonra Cromwell ile ölüm fermanına imza atan diğer iki kişinin mezarlarını açtırır, kafalarını gövdelerinden ayırtır ve Tyburn'e yani I.Charles'in öldürtüldüğü yere astırır. Mumlanmış baş, 20 yılı aşkın bir süre, hızlı bir rüzgar esip de kafayı aşağı uçurana dek aynı yerde direğe asılı olarak kalır. Bazı rivayetlere göre de bulunduğu yerden aşağıya indirilir. Genel inanış, rüzgardan düştüğü yönündedir. Sonra baş, bir müze kayıtlarında görülür. Samuel Russell, Cromwell'in eğitim gördüğü Sidney Sussex College'e satmak ister ama kolej kabul etmez. Bunun üzerine Russell, onu teşhir etmeye başlar ve görmeye gelenlerden para alır. 1787'de, 118 pounda, James Cox'a satar. O da, 230 pounda, Hughes isimli 3 kardeşe satar. Onlar da sergilerler ve Cranch adlı birisi kafayı boyar! Sergi çok başarılı olmaz. Bazı deliller bu olaydan sonra başın halk müzelerinde de sergilendiğini söylemektedir ama net bir bilgi (hangi müze, ne zaman, nasıl ellerine geçmiş vb...) yoktur. 1814'te, Josiah Henry Wilkinson satın alır ve yıllarca onun ailesinde kalır. 1930'da, Canon Horace Wilkinson, kafatasının incelenmesi için izin verir. İki bilim adamı 1935'te 100 sayfalık, çizimleri de içeren bir kitap yayımlar ve başın kesinlikle Cromwell'e ait olduğunu söyler. BBC, konuyla ilgili film yapmak ister, ancak Wilkinson ailesi İngiliz çocuklarının bu hikayeyi duyması ve kafatasını görmesinden endişe ederek, bu teklifi kabul etmez. Canon Wilkinson'ın ölümünün ardından, 1960 yılında, Sidney Sussex College başı kabul eder ve teslim alarak, bahçesine gömer. Böylece baş, 300 yıl sonra bedeninden ayrı bir yerde toprağa verilmiş olur.

Beden ise ayrı bir hikaye ve nerde olduğu bilinmemektedir. Hakkında ancak rivayetler sözkonusudur ve net bir bilgi yoktur.

O dönemlerde, kimi veliaht kral öldürülmüş, pek çok oyun, pek çok katliam yapılmış. Zaten VIII Henry dönemi pek çok ilginç olaya sahne. Adam sevgilisi ile evlenebilmek için, karısı ile evliliğinin iptaline çalışmış, bu yüzden dini bile değiştirtmiş. Bu konu ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Gene üst satırlardaki ile aynı şeyi söyleyeceğim... Bize laf edenler, önce şöyle bir tarihlerini gözden geçirsinler. Gelip size birileri laf mı ediyor, sizler de laf edenin ülke tarihine bir bakıverin, vardır mutlaka benzer olaylar! Belki de o dönemin olmazsa olmazları hatta bu olaylar.

9 yorum:

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Çok ilginç bir yazı, şaşkınlıkla okudum, ellerine sağlık..
Sevgiler

Goddess Artemis dedi ki...

Bana "Ermeni Soykırımı" diye söze başlayan tüm Fransızlara, "Cezayir diye bir ülke var, orada neler karıştırdığınızı bilmiyor muyuz sanıyorsunuz?!" diye yanıt veriyorum. Karşımdaki Fransızla samimiyet dereceme göre konuşma ya tamamen kesiliyor ya da aniden konu değişiveriyor.

Kendini medeniyetin beşiği sanan bazı salak Avrupalılara haddini bildirmek gerekiyor.

Bu bağlamda, Beyoğlu'ndaki 40 yıllık Cezayir Çıkmazı'nın adını değiştirip, Fransa Kültür Bakanlığı'nın da desteğiyle, alay eder gibi La Rue Française adlı temalı sokak projesini hayata geçirenler utansın!

Berceste dedi ki...

İlk duyduğumda ben de çok şaşırmıştım Ayşegül. Bu tarz şeyler içimi kaldırıyor aslında, hiç hoş değil. İyi ki o zamanda yaşamamışım diyorum bazen. Bazen de o zamanın kabarık etekli kıyafetlerine kaptırıyorum kendimi :)

Cezayir'de hala devam eden olaylar var Goddes'cığım :( Bizdeki savaş ile birlikte olmuş bir olay. Durduk yerde değil. Ama onlarınkinde sömürge zihniyeti ve katliam var. Gene de salak kelimesini alenen kullanmamak daha doğru düşüncesindeyim. Sokak projesi konusunu da hiç sorma :(

Punto dedi ki...

Her ülkenin kendi tarihlerinde buna benzer olaylar var. Benim de kızdığım kendi tarihlerine gözlerini kapatanların, başka ülke tarihlerine dil uzatmaları. Yazdığın olay da buna çok güzel bir örnek.

BETUL dedi ki...

Evet, ben de Punto Amca'ya katiliyorum ve ".. pismis tavugun basina gelmez" babindaki sozumuzu arada bir, ozellikle munasip zamanlarda ".. Cromwell'in basina bile gelmez" seklinde kullanmayi oneriyorum:)

Berceste dedi ki...

Aynen dediğiniz gibi Akın amca. Ben de aynı şeye üzülüyorum :( O yüzden aklıma gelmişken hemen günlüğe not etmiş oldum. Aklıma getiren de siz oldunuz :)

Ha ha bu da iyi Betül. Bir deneyelim bakalım bizim başımıza ne gelir :P Sevgiler...

NuR dedi ki...

İnsanoğlunun olduğu her yerde, menfaat-iktidar-maddi güç üçlemesinin insanoğlunun üzerindeki vazgeçilmez çekiciliği sonucu, her ülke tarihi buna benzer olaylarla dolu. Önemli olan tarihten ders almak, tekerrürden ibarettir denir de....Ortada bir tencere dibin kara durumu hep var:))Tabii bir de tarihteki olayları değerlendirirken, o günkü şartlar vede yaşananlarla birlikte değerlendirmek gerekir.
Sevgiyle kal

Lapis lazuli dedi ki...

Ermeni soykirimi ile ilgilenen ve ingilizce bilenlere ben su siteyi gormelerini oneririm.

http://www.tallarmeniantale.com/

Soykirim var ! diyenlere en guzel cevaplar orada!

Berceste dedi ki...

Sevgili Şennur, o kadar güzel yazmışsın ki, katılıyorum demekten başka birşey diyemiyorum. Sevgiler bizden...

Sevgili Lapis Lazuli, o site bence de herkesin okuması gereken bir site. Adı ile amacı birbirine çok güzel uyuyor. Hatırlattığın, bilmeyenlere de öğrettiğin için çok teşekkürler, sevgiler...