Bu hafta anlatılacak çok şey var.
Aslına bakarsanız, yazılacak çok bilgi var ama benim onları derleyip, toparlamam, düzgün bir halde sizlere sunmam için bekliyorlar. Bu arada zaman durmuyor, ben onun hızına yetişemiyorum. Bugün, yarın, tamam hazırlıyorum derken itiraf ediyorum ''Ben, ye-ti-şe-mi-yo-rum! ''
Buraya(Cambridge'e) geldiğimden beri hayran olduğum bir etkinliği sizlerle paylaşmazsam kahrolurdum. Anlatması uzun, yaşamak gerek, görmek gerek ama daha fazla gecikmeden bir ucundan tutup, başlayacağım anlatmaya...
Bilim festivalinin ne zaman ve nasıl başladığını bilmiyorum, tarihçesini bulamadım. Ama her yıl, mart ayının 2. haftasında yapılıyor, bir hafta boyunca devam ediyordu, hatta adı da Cambridge Bilim Haftası idi. Son iki yıldır, süre iki haftaya çıktı adı da Cambridge Bilim Festivali olarak değişti. Bu iki hafta boyunca haftaiçi akşamları ve cumartesi günleri saat 10:00 ile 16:00 arasında Cambridge üniversitesinde, şehir içindeki çeşitli müzelerde, spor alanlarında programlar devam ediyor. Bu seneki festival bu akşam başlayacak.
İlk konuşma dün akşamdı ancak ne yazık ki, şu an için bilinmeyen bir tarihe ertelenmiş. O yüzden gecikmeli başlıyor. Festivali detaylı bir şekilde incelemek isterseniz, resmi web sitesine bakabilirsiniz, özellikle ana sayfadaki minik filmi kaçırmayın derim!
Orta öğrenimde laboratuvarları olan özel bir okulda eğitim almama rağmen, kimya mühendisliği okuyuncaya kadar, bu festival sırasında gördüğüm deneylerle karşılaşmamıştım! Oysa burada, annesinin, babasının, ağabey ya da ablasının elinden tutan 4-5 yaşlarındaki çocuklar bile, bu deneyleri görebiliyor. Ellerinden tutanlar da ihya oluyor. Hep birlikte tüm olayları yerli yerinde, zamanında öğrenebiliyorlar. Eh Cambridge'in mucitler kenti olduğunu, Sir Isaac Newton'dan, Stephen Hawking'e kadar pek çok bilim adamına ev sahipliği yaptığını bir kez daha hatırlatmanın da zamanı sanırım.
Öncelikle size geçen seneki festivalde katıldığımız programları anlatmaya çalışacağım. Bu seneki programlardan da katılabildiklerimi fotoğraflarını düzenleyip bilgileri pekiştirdikçe yazacağım.
Bir de bu hafta Red Nose Day var! Yani ''Kırmızı burun'' günü. Büyük gün 16 Mart cuma. Ama iki haftadır her akşam ünlülerin katıldığı yarışmayı seyrediyoruz. Adı Fame Academy. Yarışma sırasında telefon ederek ünlüler destekleyebiliyorsunuz. Ama önemli olan aradığınız her telefon numarası için, telefon şirketinin elde ettiği gelirin bir bölümünü yardıma muhtaç çocuklara bağışlaması. Detayları cuma gününe! Belki de kırmızı süngerden yapılma burnumu takıp sizlere merhaba derim. Söz, şarkı söylemem.
Şimdi...
Geçen sene katıldığımız ilk programı anlatmaya başlayayım!
İlk olarak MRC laboratuvarlarına gitmiştik. MRC, Medical Research Council'ün ilk harfleri ve dünyada moleküler biyoloji üzerine araştırmalar yapan en önemli laboratuvar diye duymuştum. Bilim haftası kapsamında orayı ziyaret edebilmek de bizler için büyük şans. Konumuz çağımızın evlere şenlik diyebileceğimiz hastalığı, kanser. Biliyorsunuz dünyalar tontonu babacığımı da bu amansız hastalığa teslim etmek zorunda kalmıştım. İçim acıyarak ama neler olup bittiğini de öğrenme hevesi ile o gün, orada idim.
İlk olarak hücre Charlie ile tanıştık. Onun hikayesi uzun, o yüzden sonra anlatacağım ama bütün temel de onun üzerine kurulmuş halde. Vücudumuzun yapı taşı hücrelerimizdeki sorunlarla başlıyor çünkü bu hastalık.
İkinci olarak meme kanseri idi konu. BRCA1 ve BRCA2 adı verilen genlerin bu hastalığa sebebiyet verebildiğini öğrendik. Soyaçekim nedeniyle hasta olanların yüzdesi 5 ile 10 arasında değişmekteymiş. BRCA1'in ve BRCA2'nin soyaçekim nedeniyle hasta olanlardaki yüzdeleri 20'şer imiş. Diğer genetik sebepler %6, bilinmeyen genetik sebepler ise %54 oranında. BRCA genlerine sahip olanların hayatları boyunca meme kanserine yakalanma riski de %60 ile 85 arasında değişmekteymiş. Ailesinde meme kanseri görülmüş vak'alarda diğer risk bileşenleri yaş, yahudi Eskenazi ailesinden geliyor olmak (bu ilginç bir bilimsel çalışma ve ailenin fertleri büyük tehdit altında imiş), hormonal tedaviler, yaşam şekli, radyasyona maruz kalmak şeklinde. Yalnız oradaki panolarda yazılı olup kesinliğini bilmediğim birşey daha var. Üreme ile ilgili hormon tedavileri... Son yıllarda özellikle ülkemizde bilinçsiz bir şekilde patlamış olan bu tedavi türlerini almak zorunda kalanlar bu riski de bilmeli bence.
Eskenazi ailesi fertlerini sadece meme kanseri değil, yumurtalık ve pankreas kanserleri de tehdit etmekteymiş. Gen 3000 yıl önce mutasyona uğramış ve hala, özellikle de doğu Avrupa sınırları içinde yaşayan bu ailenin fertleri % 1-2 oranında risk taşımaktaymış.
İngiltere'deki 3 kanser hastasından biri meme kanseri imiş ve yılda 41700 kişi bu hastalığa yakalanıyor ve 12600 kişi bu hastalıktan ölüyormuş. Kişi diyorum, kadın demiyorum dikkatinizi çekerse, çünkü erkekler de bu hastalığa yakalanabiliyor!
Üçüncü konumuz deri kanseri. Detaylı bilgi için Cancer Reserch'ün web sitesini öneriyorum.Eğer cildiniz güneşte kolay yanabilen ciltlerden ise, hele benimki gibi biraz güneş yüzü görseniz kolayca istakoz rengine dönüşüyorsanız, tehlikedesiniz, tehlikedeyiz! Ailenizde cilt kanseri görülmüşse, özellikle gençken güneş yanıkları ile tanışmışsanız, kızıl ya da açık renk saçlarınız varsa gene tehlikedesiniz, tehlikedeyiz!
Cilt kanserinin en yaygın olduğu ülkeler Avusturalya, Yeni Zellanda ve Finlandiya. Sebebi ozon tabakasına bağlanıyor. Avusturalya ve Yeni Zellanda'da doktorlar tarafından göz ile cilt kontrolünün senede 1 defa yapılması zorunlu imiş. O ülkelere tatil için gidenler bile risk altındaymış. Hatta Avrupa'da rastlanan vak'aların bir bölümünü tatil için ya da uzun süreli bu ülkelere gidenler oluşturuyormuş.
Dördüncü konumuz mesleğe bağlı kanserler. Verilen örnekler çok ilginçti. Berberler risk grubunda çünkü doğrudan ve korunmasız bir şekilde kimyasallarla çalışıyorlar. (Saç boyaları, perma yapılırken kullanılan kimyasallar vb...) Bunu duyduktan sonra saçıma gölge yaptırmaktan vazgeçtim, yaşasın beyaz saçlarım!
Eskiden bu ülkenin en yaygın mesleği baca temizleyiciliği imiş. Baca temizleyicilerinde prostat kanseri oranı çok yüksek çıkmış. Sebep olarak is ve duman gösteriliyor.
Rahibeler çocuk doğurmadıkları için özellikle meme kanseri riski altındaymış.
Asfalt dökenler, dam tamir edenler, kullanılan kimyasal malzemeler nedeniyle mide, idrar kesesi, deri kanseri riski; itfayeciler yükselen oranlarda beyin, mide, akciğer, prostat kanseri riski altındaymış.
Sigara içenleri hiç söylememek lazım değil mi? Onlar kendilerini öldürdüklerini bile bile hala sigara içmeye devam ediyorlar, gene de mide, gırtlak, akciğer ve kolon kanseri riski taşıdıkları için bırakmayı bir düşünsünler derim!
Beşinci konumuz izlenebilirlik, yani testlerle hastalığın var olup, olmadığının kontrolü. İlk olarak rahim ağzı kanserinden korunma için 1 numaralı çözümü söyleyelim. PAP Smear testi. Doktorunuzun size önerdiği sıklıkta(eğer sorun yoksa 3 yılda bir) gidip yaptırıyorsunuz. Kulak temizleme pamuğuna benzer bir çubukla numune alınıp, test için gönderiliyor. Toplamda 10 dakika sürebilecek bir işlem hayatınızı kurtarıyor. Hastalıklı hücreleri aşağıda yeralan fotoğrafta görüyorsunuz. Daha koyu pembe alanın içindekiler.

Bir başka test ise meme kanseri için uygulanıyor. Mamogram. Onun uygulanma sıklığı da sağlıklı insanlar için 3 yıl. Bu bölümdeki görevli ile rahim ağzı kanseri üzerine bir başka konuyu da konuştuk. Daha önceden bu kansere virüslerin sebebiyet verdiğini okumuştum. Bilgi doğruymuş. Hatta geçenlerde televizyonda Amerika'da hiç cinsel ilişkiye girmemiş kızlarda bu hastalığa karşı önlem olarak aşı uygulanmaya başlandığını gördüm. Beyler, virüsün hanımlara taşınması konusunda zararlı bir role sahipmiş. Bir başka konuştuğumuz konu da mide ülserinden sorumlu olduğu son dönem ortaya çıkan heliobakter idi. Kansere de sebebiyet verebiliyormuş.
Altıncı konumuz beslenme. İyi yiyeceler ve kötü yiyecekler diye bir sıralama vardı panolarda. İyiler: A, C, E vitaminleri gibi antioksidan taşıyanlar, selenyum ve kalsiyum gibi mineralleri içerenler, lifli olanlar, proteinler, yağlar(ama zeytinyağ gibi doymamış yağ asidi içerenler) ve benim en çok sevdiğim yoğurt! Kötüler ise: hidrojenlendirilmiş yağlar, doymuş yağ oranı yüksek yağlar, nitrit ve nitrat içeren besin maddeleri, bazı yanlış pişirme yöntemleri nedeniyle kimyasal maddelerle temas edenler(yanmış et, barbekü yapılmış et vb...), yapay katkı maddeleri içerenler(hani bu sıralar bol bol oynadığınız şeker hamurları var ya, onlara katılan cici renkler var ya, onlar da baş suçlular arasında haberiniz ola!) , aflatoksin gibi maddeleri içerenler.
Sonra öğrendik ki, fazla kiloya sahip olmak kanser riskini arttırıyormuş. BMI yani Body Mass Index, yani vücut kütle oranı denilen bir oran var. Bu oran 18,5 ile 25 arasında ise normalsiniz. 25 ile 30 arasında ise kilo vermelisiniz. 30'un üzerinde ise tehlikedesiniz! Nasıl hesaplanıyor derseniz, pratik yolu için buraya bakın derim. Kansere karşı ne yapabilirim derseniz ona da öneriler var.
1- Stresinizi azaltın.
2- Ağırlığınızı gözlemleyin ve yukarıda anlatılan orana dikkat edin.
3- Yediğiniz yağlara dikkat edin, kötüler sıralamasında sayılanları yemeyin.
4- Lifli yiyecek oranını arttırın.
5- Bol bol meyve, sebze yiyin.
6- İçinde bol miktarda beta karoten, A, C, E vitaminleri bulunduran yiyecekler yiyin.
7- Egzersiz oranını arttırın.
8- İçinde bol miktarda selenyum ve kalsiyum olan yiyeceklerden yiyin.
9- Kırmızı et yerine deniz ürünleri ve soyalı yiyecekleri tercih edin.
10- Alkol içeceklerin hayatınızdaki yerine bir sınır koyun.
11- Doğrudan güneş ışınlarına maruz kalmayın.
12- SİGARAYI BIRAKIN!