29 Aralık 2006
15 Aralık 2006
Yemek Etkinliği 17 - Kabakgiller
Bu fikirle, Bujene'ye gittiğin için ve ev sahipliğin için çok yaşa marifetli Marifet Teyze Vildan!
Sütlü Kabak Çorbası:
Tarif eşime aittir. Onun doğup, büyüdüğü yerlerde yapılırmış, özlemiş bir gün, bana sordu bilir misin diye, dedim ben bilmem, duymadım hiç. Baktım hasret bacayı sarmış, girmiş mutfağa yapıyor...
Bakalım beğenecek misin? diyerek onun aklında kaldığı şekli ile uyguladı tarifi, sonrasında da ben öğrendim ve yapar oldum.

- 3 Adet orta boy kabak (dolma yaptığımız kabaklardan, yanılmıyorsam sakız kabağı deniliyor kendilerine)
- 500 ml Su
- 750 ml Süt
- 2 Çay bardağı ince (köftelik) bulgur
- 2 Yemek kaşığı zeytinyağı
Kabaklar küp şeklinde, minik minik doğranır. Kaynamaya başlayan su, süt karışımının içine atılır. Zeytinyağı ilave edilir. Kaynamaya bırakılır ama taşmaması için de sık sık kontrol edilerek karıştırılır. Kabaklar pişince ince bulgur ilave edilerek kapağı kapatılır.
Kişisel Tercihler: Yağ ile çok aram olmadığından mümkün olduğunca az kullanıyorum. Hatta tarifteki çoğaltılmış hali.Siz damak tadınız kadar ilave edin. Çorbayı isterseniz sadece süt ile yapabilirsiniz. Fotoğraftakinin içine ben az miktarda yeşil kereviz koydum (celery), üzerine pul biber ya da karabiber ilave edebilirsiniz. Dolma yaptıktan sonra, artan içi minik minik doğrayıp kullanabilirsiniz ki ben peynirli kabaktan artan iç ile yaptım. Bu arada en son yaptığımda tuzun, sütün kesilmesine neden olduğunu gördüm, tesadüf müydü bilemiyorum ama tuzu yerken ilave etmeyi tercih edeceğim.
Peynirli Kabak
Peynirli kabağın tarifi, sizlere daha önce de bahsettiğim arkadaşım TuTu'ya ait. Babam hasta iken, ona birşeyler yedirebilmek için elimizden gelen herşeyi yapıyorduk. Bilmem sona yaklaşmanın bilincinden, bilmem hastalığın gidişatından herşeyi yemez olmuştu, aralarından özellikle seçer olmuştu. Durumu duyan TuTu dur dedi, ben değişik birşey yapayım, bunu sever. Elinde bir tepsi peynirli kabak ile çıkageldi ve babam gerçekten sevdi, hatta sonrasında bize bir daha yaptırdı. Teşekkürler TuTu!
Zor dönemlerimizde bizlerle birlikte olup en güzel yiyeceklerini paylaşan herkese çok teşekkürler...
Özellikle de dünyalar tatlısı insan Nuran Teyze'ye! Mutfağını adeta bize taşıdı.

Malzemeler:
- 3 Adet dolmalık kabak
- 1,5 Su bardağı pişince erimeyecek katı bir peynir (ben İngiltere'de tulum peyniri adı ile satılan, ama pek benzemeyen, kavanozda satılan bir peyniri kullandım, markasını ne yazık ki hatırlamıyorum. Siz beyaz peynir, tulum peyniri karışımını ya da sadece sert bir beyaz peyniri kullanabilirsiniz)
- 4 Sap dereotu
- 5 Adet kibrit kutusu büyüklüğünde kaşar peyniri (kibrit kutusu büyüklüğündeki kaşar peynirleri, ikiye kesilerek minik minik hazırlanacak)
Kabaklar enine, işaret parmağınız uzunluğunda kesilecek. En dip kısmına gelmeyecek, altı delinmeyecek şekilde, dolma yapılacakmış gibi, içi boşaltılacak. Dağılmayıp, biraz yumuşayıncaya kadar haşlanacak. Soğumaya bırakılacak.
Peynir elinizle ufalanarak, dereotu ile karıştırılarak kabakların içlerine doldurulacak. Üzerlerine minikçe kestiğimiz kaşar peynirleri konularak (Peynirlerin, kabakların içinde kalmasına dikkat edin ki akıp sizi zor durumda bırakmasınlar) fırına verilecek. 150 derecede peynirler kızarıncaya kadar pişirilecek.
Babacığımın ruhu şad olsun!
Sizlere de afiyet olsun...
13 Aralık 2006
Yemek Etkinliğine 2 Gün Kala
Yazın gerçekleştiremediğimiz tatilimizi kışın ortasında yapmaya karar verdik :)
Yemek etkinliğine 2 gün kala, kabakla buluşmadan önce, sizlerle İngiltere'de iken yaptığım, Evren'in ekmek tarifinden ve Pınar'ın peykek tarifinden mamul ekmek ve peykek fotoğraflarını paylaşmak istedim. İkisi de pek lezzetli oldular.
Ekmek tarifinde yaptığım tek değişiklik üzerine yumurta yerine yoğurt sürmek oldu. Peykek aynen uygulandı.
Teşekkürler arkadaşlar...





07 Aralık 2006
Mahya ve Yılbaşı Işıkları


O dönemlerde hazırlanacak mahyalar, öncelikli olarak atlas kumaşlar üzerine çizilip padişahın beğenisine sunulur, onay alanlar hazırlanarak minarelere asılırmış. Mahya sanatı, genelde İstabul'a özgü imiş, çünkü birden fazla minaresi olan camiiler sadece İstanbul'da bulunmakta imiş. Bu olayın istisnası Edirne, Selimiye Camii imiş. Kayıtlarda Bursa'da, Rumeli'nde Siroz'da ve bir defa olmak üzere Konya'da mahya kurulduğu geçmekteymiş. Daha sonraları bu olayı seven ve görmek isteyen halk, bölgelerindeki camiilerin minare sayısının arttırılması, uzatılması ile ilgili taleplerde bulunmaya başlamış.
Mahyacılık hiç de kolay bir iş değilmiş. Çizilecek desen, yazı, öncelikle kareli kağıt üzerinde hazırlanır, kandillerin (o dönemde elektrik olmadığı için diye hatırlatalım) yerleri belirlenir, sonra halatlar üzerine kandiller, düğümlemek ve halkalarla birbirinin içinden geçirmek sureti ile yerleştirilirlermiş. Her mahyacı aylar süren çalışmalarını, Ramazan ayında ışıklarla gökyüzünde sergilermiş. Bu olay, aynı zamanda tatlı bir yarış halinde imiş. Hergece, hatta aynı gece iki namaz (yatsı ve teravih) arasında, eserlerini değiştiren mahyacılar varmış. O kandillerin tek tek yakılması gerektiğini de hatırlatırsam bu işin zorluğunu sizler düşünün!

Mahya desenleri arasında Kızkulesi, kayık, vapur, köşk ve fıskiye, köprü, iki minareli ve kubbeli cami, açık şemsiye, çorba kasesi, çiçek, köşklü kayık, top arabası resimleri yeralmaktaymış. 1911 ramazanından başlayarak "Yaşasın Hürriyet", "Eytama (yetimlere) yardım", "Hilal-i Ahmeri (Kızılay) unutma", "Tayyareyi unutma", "Yerli malı al", "Yaşasın Misak-ı Milli", "Yaşasın İstiklâliyet" vb. sözler mahya yazıları arasında yerlerini almış.Yeni harfle kurulan mahyalar arasında "İsraftan kaçın, Tayyare cemiyetine yardım. Yetimleri unutma, İsraftan kaç, Yerli malı al, (para biriktir), Himaye-i Etfale yardım. İçki aile düşmanıdır, Kumar insanı mahveder" gibi sözler yeralmaktaymış. Bu sözlerle insanları milli birlik ve beraberliğe teşvik etmek, yardımlaşmayı ve kötü huylardan vazgeçilmesini telkin etmek amaçlanmış. Cumhuriyetle birlikte, Atatürk, Yaşasın Cumhuriyet yazan mahyalar kurulur olmuş ve bu sanat günümüze dek bu şekli ile ulaşmış.
Kutsal gecelerde, camiilerde kandil yakılması adetinin, bu gecelere, bu ismi verdiği konusunda da bir düşüncem var, bilmem doğru mudur? Zira kutladığımız herbir kandilin ayrı bir ismi, ayrı bir önemi vardır. Ama ortak adı Kandildir.

Bir yabancı seyyah demiş ki: "Dünya yüzünde sevilmeye ve sayılmaya layık Türklerin hiçbir medeni eserleri olmasa bile, yalnız şu gökten yıldızları toplayıp minareler aralarında yazı yazmayı akıl etmeleri, bunda muvaffak olmaları, onların medeniyette ne kadar ilerde olduklarının bir ifadesidir."

Işıklar, süslemeler derken nerden nereye gelip, ne çağrışımlar yaptı. Ben bundan sonra yılbaşı süslemelerinin ardında bir de bu hikayeyi, bu tarihi bilgileri hatırlayacağım. Sonrası sizin hayal gücünüz...
Mahya fotoğrafını blogumda yayınlamama izin veren Sayın Haluk Özözlü'ye ve kendisi ile bağlantı kurmamı sağlayan Sevgili Punto amca'ya çok teşekkür ederim.
01 Aralık 2006
Cherimoya'yı Takdimimdir



Anavatanı Bolivya, Kolombiya ve Peru imiş. Yarı tropikal bir bitki olmasından dolayı hafif kırağıya/dona dayanıklıymış. Güneşi ve serin geceleri severmiş. Sebze bahçelerine, domates, patlıcan fidelerinin yanına, yıldız çiçeklerinin yanına dikilmemeliymiş. Köklerine zarar veriyormuş bu bitkinin. Meyvesi kaşıkla yeniliyormuş ki biz bilmeden zaten böyle uygun görmüştük. Buzlukta dondurursanız dondurma gibi yenilebilirmiş. Soğuk yenilmesi tavsiye edilmekteymiş. Suyu sıkılabilirmiş (suyunu sıkmak için bayağı zengin olmak gerektiğini belirteyim fiyatından dolayı), şerbetlerde, sütlü karışımlarda kullanılabilirmiş. Çekirdeklerinin kabuğu kırılırsa içindeki kısım zehirliymiş.
Buradan cherimoyalı tariflere ulaşabilirsiniz.
C vitamini deposu, kollestrol içermeyen, yağ oranı düşük bir meyve olduğunu söylemekte de fayda var.
27 Kasım 2006
Cambridge U3A ve Nakışlarım


Bu kiralık oda işi nedir diye sorarsanız, bu ülkede, okullarda, kiliselerde, belediyelerde, toplantılar için kullanılan odalar mevcut. O organizasyonun kullanmadığı zamanlarda boş tutmuyorlar. Kiralıyorlar. Nasılsa, aydınlatma ve ısıtma için fazladan masraf yapılmıyor, atıl duracağına ihtiyacı olanlar kullanırlar, belli bir miktar da gelir elde edilir diye düşünüyorlar. Bu tarz toplantılar, etkinlikler düzenlemek isteyenler, hatta doğumgünü gibi özel günleri kutlamak isteyenler bu odaları kiralıyor.
Kurslar çeşitli. Kimi bilimle alakalı, kimi el-işleri ile, dans var, resim var, fotoğrafçılık var, bilgisayar üzerine var... Aklınıza gelemeyecek kadar çok çeşitli kurs var. Sanırım toplam sayı 200'ü buluyor. Hatta yürüyüş (pinponları görmeniz lazım yürürlerken, bazıları benden hızlı), kuş gözlemciliği, kürek çekme üzerine bile kurslar var. Bu dönem geç kaldığım için, istediğim kursların hepsi çıkmadı. Son karar olarak, benim seçimim çevre ve el-işlerinden yana oldu. Salı günleri çevre üzerine U3A'in merkezinde yeralan bir etkinliğe katılıyorum. Çarşambaları da gene U3A bünyesinde, St Paul Kilisesi'deki kiralık odalardan birindeki nakış kursuna katılıyorum. Nakış topluluğu demek daha doğru sanırım. Çünkü kim, ne biliyorsa onu öğretiyor. Benim için ise sevdiğim bir uğraşı yaparken, aynı zamanda ingilizce pratiği olanağı sağlıyor. Tonton teyzelerden de geçmiş ile ilgili bilgiler almış oluyorum.

Rahmetli babaannem terzi olduğundan, annemin de bu konu üzerine öğretmenlik yapabilecek eğitimi bulunduğundan nakışlar, dikişler, tığ işleri eksik olmayan bir evde büyüdüm ve 5 yaşlarında iken ilk defa etamin üzerine kanaviçe işleyerek de bu işe başladım. Sonra iğneardı, zincir nakışı derken yaz tatillerinde elimde birşeyler olurdu hep. Burda, La Familia, Rakam dergileri her zaman en yakın arkadaşlarım olmuştur. Canım sıkıldıkça onlarda alırım soluğu, dalarım hayallere. Kimya mühendisliğinin ardından, tekstil üzerine uzmanlaşmam da bu yüzdendir.
Boncuklu nakışı işlemeye karar verince, her yerde, özellikle Türk motifi aramıştım. Cambridge'de kullanırken yabancılar tarafından görülsün, tanınsın diye! Elimdeki dergiler genelde yabancı olduğu için de desen bulamamıştım. İmdadıma eşimin kuzeni el-işi öğretmeni Nesrin abla yetişmişti, sağolsun. Taaa Ezine'den kargo ile kitaplar, desenler yolladı. Yukarıda gördüğünüz keten üzerine boncuk işleme o desenlerden birisi.


Boncuklu nakışın öbür köşesine başlayacağım. Suda yıkanınca çıkan kalemle çizdim, hazır bekliyor.
Kursta da bundan sonraki nakışım "Blackwork" olacak. Onun için evenweave diye bir kumaş arıyorum. Goblen ile farkı nedir çözemedim daha. Sağolsun Merail bana örnekler de yollamış. Bugün e-postalarım arasında görünce pek sevindim.
Nakışlar için takdiri size bırakıyorum. Vaktiniz varsa da tüm iş yorgunluğunuzu, stresinizi alıyor. Yapmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ben de bir sonraki dönemde gönüllü olarak Türk el-işleri kursu vermeyi planlıyorum. Elinize kaynak, örnek geçerse haber etmeniz mümkün olabilir mi?

21 Kasım 2006
Kullanılmış Eşya Yardımı

Aralık ayı ve Christmas yaklaştıkça sanıyorum bu ülke ahalisinin de yardım damarı kabardı! Televizyon kanallarında, sokaklarda her an yardım toplayan birisi ile karşılaşıyorum.
Hani bizde Ramazan ayında, Kurban Bayramı'nda olduğu gibi. Ben de Kurban Bayramı yaklaştığına göre sizlerle paylaşayım istedim ki, birileri görsün, birilerinin işine yarasın.
Geçenlerde ardarda kapıdan bu fotoğrafını gördüğünüz torbaları atmışlar. Ben de içlerine kullanmadığımız eşyaları koymadan önce fotoğraflarını çekip yayınlamak istedim.
Burada kullanmadığınız eşyaları başkalarına vermeniz epey zor. İhtiyacı olan birisini bulmak ve teklif etmek de. Onun yerine yardım derneklerinin dükkanları var, oraya bağış yapabiliyorsunuz. Alacak gücü olmayanlar da piyasadan çok daha düşük ücretlerle oradan temin edebiliyorlar. Hem temsil ettikleri derneğe, vakfa para yardımı olmuş oluyor, hem de ihtiyacı olanlar düşük bir değerle bu mallara sahip oluyor. Malum burası öğrenci şehri, dar bütçe ile odalarına eşya almak isteyen öğrenciler çok oluyor, bu dükkanların sayısı da Cambridge'de oldukça fazla.
Biz yaşayan halk için özellikle tekstil ürünleri ne kimseye verilebiliyor, ne de çöpe atılabiliyor. Türkiye'deki gibi kesip biçip temizlikte de kullanmıyorlar pek. Çünkü temizlik için üretilen çok güzel bezler var. Geri dönüşüm ünitelerine götürüp atmak zorundasınız ya da kapınıza kadar gelen bu hizmetten yararlanıyor hem de vicdanınızı rahatlatıyorsunuz.
Kullanmadığınız, giyilebilir durumdaki tekstil ürünleri (kıyafet, nevresim takımı, örtüler....), ayakkabılar, oyuncaklar, kitaplar bu kapıdan atılan torbaların içerisine konuyor. Üzerinde yazan gün ve saatte o yardım dernekleri tarafından toplanıyor. Hiç yüzyüze gelmiyorsunuz. Size hiçbir külfeti yok, tam tersi kolaylığı var. Ne kadar pratik bir çözüm değil mi? O gün için kiralanan arabalarla bütün şehri dolaşıyorlar. Torbayı dışarıya çıkartmayı unutanlar da isterlerse daha sonra o dükkanlara kendileri götürebiliyor.
Ben içine neler mi koydum? Eşimin kilo aldığı için içine giremediği pantalonlar, vurduğu için giymediğimiz ayakkabılar...
Türkiye'den benzer bir haber arkadaşım Melda'dan geldi. Kendisi binbir fedakarlıkla İmecem'i kurdu. Kendine ait kullanmadığı çeyizindeki ipek yorganları dahi ihtiyacı olanlara iletti. Şimdi de bütün gücü ile hiçbir şekilde kar gütmeden İmecem için koşturuyor. Ben Türkiye'de iken kullanmadığım kitapları, dergileri iletmiştim kendisine, ihtiyacı olanlar için. Biliyorum ki gönül ferahlığı ile emin ellerde ulaşacak. Geçenlerde kendisinden bir e-posta geldi. Şu anda Muharrem Candaş İlköğretim okulu için yardım topluyorlarmış.
Eksik listesi de:
Kitap ( Okuma ve kaynak kitabı )
Kırtasiye ( Defter,kitap,kalem,silgi,kalemtraş,boya malzemeleri)
Giysi
Faks cihazı
Bilgisayar Projeksiyon makinesi
imiş. Sizlerden destek verebilecek olanlar var ise, http://www.imecem.org/ adresinden Melda'ya ulaşabilirler.
Bir yardımlaşma haberi de Muzaffer bey'in Blog'undan geldi. Orada da gülümseyen yüzlü bir çocuk var. Neye mi ihtiyaçları var? Bir mont ve bir bot, bunu da sadece 22 YTL ile yerine getirmeniz mümkün olabiliyormuş. Detaylar için lütfen Muzi's Kitchen'a bakabilir misiniz?
Gülümseyen yüzlü insanlar görmek dileği ile...
18 Kasım 2006
Children In Need - Yardıma Muhtaç Çocuklar
Bugün alış-veriş için dışarı çıktığımda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu dışarıda. Göz gözü zor görmez haldeyken ve insanların şemsiyeleri çarpışırken bir Spider Man çarptı gözüme. Yüzünde maskesi, sadece gözler açıkta, kostümü üzerinde, elinde de kocaman bir kova ! Gene birşeyler olup bitiyor ama ne dedim kendi kendime...
Eve dönüş yolunda da benim en az 10 katım büyüklüğünde, siyah, kocaman, şişme bir goril yol kesmişti :) Önünde gene ellerinde kova bekleyen yaşlı başlı amcalar...Haydeee ne ola ki bu iki oldu dedim, sonra aklıma geldi.
Televizyonda bir süredir BBC'nin özel salon haline getirilen stüdyolarında ünlüler saç kesiyordu, daha önce hiç denememiş olmalarına rağmen. Minik bir eğitim alıyorlardı ve profesyoneller de sadece sözlerle onlara yön göstermeye çalışıyordu. Masaj yapıyorlardı. Hatta epilasyon işine bile el atmış olanlar vardı ! Halk onların önüne gelip bu işlemlerden yaptırıyor, kazanılan paralar da Children In Need'e gidiyordu. Yani yardıma muhtaç çocuklara...
BBC her sene Children In Needs adı altında kurulan yardım derneği ile yardıma muhtaç çocuklar için para topluyor. Bunun için de akla hayale gelmeyen usullerle halk tüm yaratıcılığını kullanarak para topluyor ve BBC'ye yolluyor. Bu ülkede dilencilerin bile herhangi bir marifet göstererek para kazandığını düşünürsek, kimse kimseye durduk yerde para vermiyor. Children In Needs'in bir de maskotu var. Tek gözünden bant geçen sarı bir ayıcık adı Pudsy (Padsi okunuyor)

-Değişik kıyafetler (Pamuk prensesler, Cindrellalar, Cowboylar, tavşan kulaklı, geyik kulaklı insanlar vs vs) giyip para toplayanlar ki bunların içinde kasiyerler, otobüs şöförleri, öğretmenler bile var.
-Yerel web sitelerinde yardım kısmı açıp oradan para toplayanlar,
-Pudsy Bear şeklinde kurabiye yapıp satanlar,







17 Kasım 2006
Panjur

Panjur Arada yağlamak, esnetmek gerekirdi Behçet Necatigil |
13 Kasım 2006
Yemek Etkinliği 16 - Patates

Bu seferki yemek etkinliğinin ev sahibesi sevgili Evren olmuş. Benim Belçika'dan İngiltere'ye komşu gel deyip durduğum, yemeklerine bayıldığım sevgili Annemin Mutfak Kokusu - Evren. Onu hiç kaçırmadan takip ederim.
Ben de nacizane bir anneanne mutfağı kokusu olsun blog'umda bu sefer dedim ve rahmetli Boşnak anneannemin sütlü patatesinden yapıverdim.
Bu yemek için Adapazarı'nın mis gibi patatesleri ve kuzine lazım ama Allah'ın İngiltere'sinde bulduğumuzla idare edeceğiz artık.
Bütün yemekleri ölçüsüz yapamayan ben bu yemek için belli bir ölçü söyleyemeyeceğim. Gıcık olduğum için gözkararı da demeyeceğim. Tepsinizin büyüklüğüne göre siz kararınızı verin diyebilirim ama değil mi?
Malzemeler:
Patates
Süt
Yumurta
Tuz
Orjinalinde olmamakla beraber ben içine yıldız anason ve minik hindistan cevizi rendesi (muskat deniyor galiba) koydum.

Bir tepsinin içine azıcık süt konulur (yağ yerine), halka halka doğranmış patatesler dizilir. Bu hali ile fırına verilir. Patateslerin üzeri kızarmaya başlayınca dışarı çıkartılır.
Süt ile çırpılmış yumurtaya istenen baharatlar ilave edilir ve tekrar fırına verilir. Üzeri güzelce kızarınca fırından çıkartılır.
İstenirse aynı tarif hazır krema ile de yapılabilir, o zaman yumurta koymamanız lazım. İngiliz usulü olan kremalı türü ve anason ile minik hindistan cevizi rendesini oradan aldım ben de.

Afiyet Olsun !
10 Kasım 2006
Atam
M.Kemal Atatürk
10 Kasım 1938'de, senin gözlerini ebediyete kapattığını öğrendiğinde, en sevdiği yemeği yerken,üzüntüsünden ağlayarak onu yere fırlatan, Dolmabahçe'de seni son defa ziyaret ettiğinde, hıçkırıklarla haykırıp koca paşaları ağlatan, 3 yaşındaki küçük çocuk var ya Atam, ben onun kızıyım !
Bütün çocukluğum senin anılarını dinlemekle geçti. Evimizin en güzel köşesinde, sen de bizlerle birlikte idin her daim. Seni hep sevdim ve seveceğim.
Seni her yerde, her ülkede ve kalbimde görüyorum ATAM !
Ruhun şad olsun...
06 Kasım 2006
Guy Fawkes
![]() |
Bir Guy Fawkes lafı geçti sanki bir yerlerde...
Çıkamadım işin içinden...
İyi ki internet var, hemen arayıp baktım, Guy Fawkes kimdir? O gece ben orada iken neler olup bitmiş....
Sonrasında bütün sorularım teker teker cevaplandı...
![]() |
1570 - 1606 yılları arasında yaşamış, York doğumlu olan Guy Fawkes, barut üzerine uzmanlaşmış bir katolikmiş. İngiltere kralı 1.James (Scotland'ın da VI.sı)'ı öldürmek, kızını katolik bir soylu ile evlendirerek ülkeyi katolikleştirmek isteyen bir grup, Gun Powder Plot (Barut Suikasti) adı ile anılan suikasti gerçekleştirmek üzere, Guy Fawkes'dan yardım istemiş. Suikastçiler bir depo kiralayarak kralın meclis binasında oturacağı yerin altına doğru tünel kazmışlar ve 1800 pound barut yerleştirmişler. Ancak içlerinden biri Lord Monteagle'a mektup yollayarak durumu bildirmiş ve Guy Fawkes yakalanarak 2 gün boyunca işkenceye tabi tutulmuş. En sonunda arkadaşlarının da ismini vermek zorunda kalmış. Onların da kimi yakalanmış, kimi kaçarken öldürülmüş ama sonuçta geriye kalanların hepsi yargılanmış ve ölümle cezalandırılmış. Guy Fawkes, darağacından kendini aşağı atarak, asma işlemini kendisi gerçekleştirmiş, birinin onu öldürmesinin zayıflık olacağını düşündüğü için. Her 4 Kasım'ı 5 Kasım'a bağlayan gece de bu olayın anısına, kralın kurtuluşunun şerefine bu havai fişek gösterileri düzenlenip, yakılan büyük ateşe Guy Fawkes'ı temsil eden maket bebekler atılırmış adet olarak. Bizim seyrettiğimiz de taaa 1600'lü yıllardan beri süregelen bir geleneğin sonucu imiş ve adamcağızı hayali olarak ve maketsiz yakıp duruyormuşuz yani her sene havai fişeklerin ardından.
![]() |
Ayrıca BBC'nin 2002 yılında hazırladığı ve oylamaya sunduğu en büyük 100 İngiliz arasında ve York'un en büyük 50 kişisi arasında yeralmış.Famous People web sitesinde onun meclise giriş amacı en onurlu adam olduğundan bahsedilmekte. İngilizce sokak dilindeki dost, arkadaş, yandaş tarzı anlamlarda kullanılan guy kelimesi de Guy Fawkes'ın adından gelmekte imiş.
30 Ekim 2006
Cadılar Bayramı




Sevgili Tijen'in bu konu ile ilgili çok ilgimi çeken bir yazısı var. Eskiden bizde de Beydağları halkınca kutlanan bir adet varmış. Adına Çoraz Geceleri denirmiş.... Gerisi mi? Onu da Tijen'in kendi cümleleri ve Bal Kabaklı Prasalı Pide tarifi ile birlikte buradan okumanızı öneririm. (Güncelleme - Zaman içerisinde yazının olduğu alan kapandığı için artık ulaşamıyoruz ancak sevgili Tijen'in Radikal'deki yazısına buradan ve onun yardımı ile bulduğum bir başka yazıya buradan ulaşabilirsiniz, teşekkürler Tijen)