04 Ocak 2012

2012'nin İlk Günleri

2012'nin ilk gününe, odamın penceresini açıp, kocaman 45 senelik çam ağacını selamlayarak başladım. Öyle ki, yanyana bir fotoğrafımız var, o da bebek, ben de bebek... Üzerinden seneler akıp geçmiş, ben onun yanında minicik kalmışım, o ulu çam ağacı olmuş, bana hep bilgeliğini sunmuş. Üzerinde çeşit çeşit kuşun barındığı, sabahları bana şarkılar söylerek uyandırdığı, hayatımın neş'esi olduğu çam ağacım. Çocukken pürçeklerinden kolyeler, taçlar yaptığımız çam ağacım. Gene çocukken, hastalık bulaşması nedir bilmeden, kedilerin dışkılarından geçecek hastalıklardan korkmadan altında yuvarlandığımız, piknikler yaptığımız, toprak köfteleri, çimen kırpıklarıyla süslediğimiz çam ağacım. İyi ki varsın ve bir seneyi daha seninle birlikte devirdik ne güzel dedim. Onun kokusunu ciğerlerime çektim.

Sonradan farkettim arkasındaki 5 ayrı kocaman vinci! TOKİ canavarının katlettiği boş araziyi, üzerine kondurduğu 4 ayrı siteyi düşündüm. O sitenin getireceği kalabalığı, kirliliği düşündüm. Yetmedi, bizim arazimizi, evlerimizi çıkaracakları kanunla nasıl elimizden alacaklarını düşündüm. Kendini bilmez, sonradan siteye sakin olan beyinsiz insan kalabalığını düşündüm. Yeşile, doğala, doğaya bakımsız diyen, çim yapacağız ortalığı diye metreküplerce su harcayıp da başaramayan, doğayı kirleten, evlerini beğenmeyip yıkıp döken, parayla satın alınanı tasarım zanneden, evlerin sağlamlığı ile oynayan, yetmeyip rant elde edeceğiz 300 milyarlık(ben hala eski para birimindeyim) evleri verip 1,5 tirilyon yapacağız diye göbek atan şaşkın, sonradan görme insanları düşündüm...Kahroldum...

Hasbel kader, şehir suyu ağır metallidir, filitreler bunu arıtamaz diye abonesi olduğumuz, damacanası BPA'lı su şirketimiz kapımızı çaldı, ona koştum. (Bu arada kızım için 3L'lik cam şişede su aldığımızı hatırlatayım) Bize Yeni Yıl hediyesi getirmişler. Bir kalem, yanında da nasıl bir kalem olduğunu açıklayan kocaman geri dönüşümlü bir kağıt. Kalemin gövdesi de geri dönüşümlü kağıttan. Açıklamada diyorlar ki, sularımızın çıktığı alanda bol miktarda bulunan bir tür çam ağacının tohumları var kaleminizin içinde. Onunla hem yazı yazabilir, hem de geleceğe imzanızı, bir ağaç fidanı ile atabilirsiniz. Ah bir nebze de olsa, umut var dedim sevindim!

Uğur böcüğümle, hazırladığımız kartları ve göndereceğimiz hediye paketlerini yerlerine ulaştırması için postaneye gittik. Dönüşte burada ve burada anlattığım ilk Permablitz bahçemize uğradık. Orada tutan yasemin fidesini görünce sevindim. Hayata bir fide daha kattık diye. Sonra bu güzelliklerin üzerinde buldozerlerin dolaşacağını düşününce üzüldüm.

İlk Permablitz bahçemizde çilek fidelerimizden birisinin etrafını otlar bürümüştü. Ev sahipleri kışın bir başka yerde oturunca, onlarla ilgilenenler kalmamıştı. Ama gene de tüm gayreti ile hayata tutunmuştu çilek fidesi. Bunu görünce sevindim ve hayata tutunmalıyım onun gibi dedim.

İkinci çilek fidesinin etrafını çam pürçekleri sarmış ve ona bir nevi malç (üzerine tıkladığınızda bir pdf dosyasına götürür sizi, malçı anlatan yalnız bilgisayarınızda Adobe Reader yüklü olmalıdır) yapmıştı. Her ne kadar çam pürçeklerinin ve çam ağacının toprağı asidik yaptığı söylense de, çilek fidesi halinden gayet memnun görünüyordu. Sevindim. En zorlu şartlar, ona uyumu gerektirir, bana ders olsun dedim. Çam pürçeklerinin arasında erguvan tohumuna benzer tohumlar görüp, belki çimlenir dedim, sevindim...

Yakından çok fazla tanımadığım bir tür kozalak gördüm. Burcu'nun hediyesi, Uğur Böcüğüme imzalı, Ağaçlar kitabımız aklıma geldi, eve dönünce bu kozalağa oradan bakmalıyım dedim. Sonra Burcu, ağaçlara sarılmamızı öğütlemişti, yakınımdaki cılız defne ağacına sarıldım kulaklarını çınlattım. Gene Burcu'nun Abbas Ağa Parkı yazı dizisini hatırladım. Sevindim. Yüzüme güzel bir gülücük oturdu. Daha çok sevindim.

Yeniden otlarının temizlenip malçlanması gereken bahçenin halini gördüm, söz verildiği halde ev sahibi tarafından yapılamayan. Üzüldüm...

Hala bu hava şartlarında yaşamaya çalışan domates fidelerini ve üzerindeki yeşil domatesleri görüp sevindim...

Sonra bahçeden çıktık. Yürümeye başladık ve Uğur Böcüğüm, anne bak bu nedir diye sorduğunda yerde boş duran arı kovanı parçasını farkettim. Önce boş olduğuna ve yere düştüğüne üzüldüm ama bir süre de olsa burada arıların(muhtemelen yaban arısı) yaşamış olduklarını düşününce, Böcüğümonları buldu deyip, sevindim!

Yürümeye devam ettik. Yerde kesilmiş bir ağaç kütüğü gördük. Daha önce kocaman bu ulu ağaçların arasında babaannemin bana salıncak kurduğunu, arkadaşlarımla sıra ile bindiğimizi, çok güzel günler geçirdiğimizi hatırladım. Ağacın kesildiğine üzüldüm. Ama ortasında yeşeren otları görünce onlara ev sahipliği ettiğine sevindim.

Daha çok yeni, birkaç gün önce gene ulu akasya ağaçlarından birisi vardı tam burada. Çocukken çiçeklerini toplayarak, balını yediğimiz. Bu sene çiçek açtıklarında kokusunu kızımla içimize çektiğimiz... Buduyoruz diyerek, Belediyemiz kesmiş bu ağaçları. Ağaçlık alanlara ev yapılamazmış kanunen. Bu da aklıma gelince, Belediye'nin kötü niyeti mi var diye de düşününce, iki kat üzüldüm...

Birkaç adım atınca, anne bu kiraz mı? Yenir mi? dedi bizim küçük hanım. Hâlâ aklı kiraz ve çilekte. Bir türlü kışın bu meyvelerin yenemeyeceğini, mevsimi olmadığını algılayamadı. Hayır anneciğim, bu başka bir ağaç, bu meyveler de insanlar için değil kuşlar için, iyice bakalım kuş var mı üzerinde deyip, fotoğrafını çekerken, makine odaklanmak için kırmızı bir ışık saçtı ortama ve pırrr diye bir kuş uçtu. Onun bir Kızılgerdan olduğunu görünce, daha önce de Türkiye'de bir kızılgerdan ile karşılaşmamış olunca, çok ama çok sevindim!


Eve yaklaşmışken, apartmana birkaç adım kala bu pisiciği görüp ''Hayaba Kediiii!'' diyen kızımın sesiyle yeniden doğmuş gibi sevindim ve hayat yaşamaya değer, onu güzel yapan içindekiler dedim. Bir kez daha yaşadıklarıma, nefes aldığıma, kızımın varlığına sevindim.

Bu sene dilerim hep sevineceğimiz şeyler, üzüleceklerimizden çok olur. Hayat yaşanmaya değer olduğunu bize güzellikleri ile hissettirir.

Sevgiyle...

6 yorum:

tijen miriam dedi ki...

cok guzel bir yil diliyorum sana,sevdiklerinle beraber....

Benden Bizden dedi ki...

Dilegine gonulden katiliyorum. Bahcenizin haline uzuldum, yikilacak olmasina ayrica uzuldum (yanlis anlamadim degil mi?). İyi yanlara odaklanmaliyiz, yoksa gecmez boyle ömür..sevgiler..

Kuskus dedi ki...

okudum dilek, üzüldüm ama ben de...hem üzüldüm hem de içimi açtı bu yeşilli, kırmızılı, uğurböcekli, pisili yazı...

Hülya YILMAZ dedi ki...

bende seninle birlikte üzüldüm, sevindim sevgili berceste.
mutlu bir 2012 olsun sana sevdiklerinle birlikte...

hindiba dedi ki...

bu bahcenin kendi haline birakilmis halinde bunlar yetisiyorsa...o cilekleri cevreleyen, bahcenin geneline de hakim olmus minik 5-6 yaprakli bir bitki var, nedir o? yogurtotuna benzettim uzaktan. ama degil gibi.

Berceste dedi ki...

Ah Tijen ah, açmadın o güzel ülkeden haberler vereceğin, söz verdiğin blog'u! Ben de senden bu yıl onu diliyorum :) Herşeyin en güzeli sizin olsun...

Sağolasın BB. Henüz karar çıkmadı yıkılmayla ilgili ama İstanbul'un en gözde ve değerli yerlerinden birinde yaşadığımızı bir kez daha öğrendik :(((( Rant batsın onlara! Bilemiyorum neye odaklanacağımı artık! Sevgiler bizlerden sizlere özellikle de Bambino'ya kocaman bir öpücük.

Dilerim devam eder bu rengârenk yerdeki hayatımız Kuskus... Bakalım günler neler getirecek. Bakalım İstanbul'dan daha ne kadar para kazanacaklar?

Teşekkürler Hülya hanım. Sizlere de güzellikler getirsin 2012.

Bilemedim ne olduğunu Evren. Yogutotu'nu anlayabilmem için ellemem lâzım :) Yapışkan oluyor ya! Ellemek aklıma gelmedi bunları ve çok da dikkatimi çekmemiş sen söyleyinceye kadar. Vardı o bahçede daha önceden birkaç yoğurtotu. Tohum attıysa yeniden çıkmıştır ama sardunyaların oralardaydı öncekiler. Çilekler ise çam ağacının altında. Farklı yerlerde... Bir sonraki gidişte senin gözünle bakayım :)