30 Mayıs 2009

Cambridge'den Bir Dost ve Ponpon Hanımın Kırkyama (Patchwork) Hediyesi

Daha önce Cambridge'de U3A'de Türk Elişleri kursu vermiş olduğumdan bahsetmiştim. Kursumuz çok zevkli geçmişti. Katılmak için ilk arayan da Pauline olmuştu. O sene tatil için İstanbul'a gitmiş, özellikle oyalara vurulup dönmüştü. Pauline tam bir elişleri meraklısı. Dünyanın her yerinden, en kalitelisinden elişlerini buluyor, onları satın alıp, saklıyor. Sandıklar dolusu olmuş kolleksiyonu anlattığına göre. Altmışlı yaşlarının sonlarında ve benden sonra ne olacaklar deyip duruyor. Bu sene güzel bir haber almış. Haziran'da bir torunu olacakmış. Şimdi harıl harıl torununun gelişine hazırlanıyor.

Ben bebek beklediğimi söylediğimde, ''Tamam dedi, hemen ona patchwork yorgan yapmaya başlayacağım!'' Ne diyeceğimi bilemedim. Böylesine tatlı dilli, elişlerinin her türlüsünü seven, anlayan, bizzat kendisi de yapan, üstüne bir de Türkiye'yi beğenen İngiliz dost bulmak az rastlanır birşey. Bu kadar maharetinin yanında bir de GP yani aile hekimi. Kaza sonrası insanların sağlığı, onların yaşama dönmesi üzerine de ihtisası var ve bilirkişi olarak çalışıyor. Gezmeyi çok seviyor. Bu sene yılbaşından beri sadece benim bildiğim İtalya'ya, İspanya'ya gitmiş. Programlarının hızına yetişemiyorum.

Geçenlerde bir e-posta aldım. ''İstanbul'a geliyorum, istediğin birşeyler var mı? Madem sen Cambridge'e gelemiyorsun, Ponpon hanımla nasıl tanışabiliriz?'' diyordu mesajinda. Bu habere çok sevindim. ''Tamam o zaman bize akşam yemeğine davetlisiniz, uyan gün ve zamanı bana söylerseniz, sizi almaya bir araba göndereceğim'' dedim. Bu arada Cambridge'deki evi boşaltırken elişi malzemelerimin de ziyan olmalarını istemiyorum, onları değerlendirecek en iyi kişi de sensin. Almak ister misin? diye sordum. Kabul etti ve çok sevindim. Cambridge'deki evimize gitmişken de Ponpon hanımın sterilizasyon makinası ile birkaç parça Türkiye'ye gelecek eşyayı bize getirilmek üzere teslim almış.

Nihayet beklenen gün geldi. Pauline, partneri ile İstanbul'a, sonra da bize geldi. Ponpon hanımla tanıştılar. Sanki kırk yıldır birbirlerini tanıyorlarmış gibi, karşılıklı konuştular. Pauline, torun için alıştırma yapmalıyım dedi. Elişlerinden, şehirlerden, gezi programlarından konuştuk. İlgi alanlarına, görmek istedikleri yerlere hayran kaldım. İnsan gibi insan olan Pauline ve partner'ina da! Hergün ağrılarından yakınan yaşıtlarına taş çıkartırcasına, hayatlarını organize etmelerine, gezmelerine, yediklerine, içtiklerine, yaşam tarzlarına da!
Pauline bana yaptığı iyilik yetmezmiş gibi, bir de Ponpon hanım için, bahsettiği gibi patchwork yorgan yapmış. Teslim ederken, özellikle İngiliz kumaşları kullandığını belirtti. Patchwork için kullanılan kumaşların genelde Liberty'den alındığını bildiğim için daha da mahçup oldum. Yorganı elime aldığımda gözlerime inanamayıp, bayıldım! Çok güzel, tam dikişle sanat diyebileceğim güzellikte hem de. İncecik incecik dikmiş. Renk uyumları, parçaların dizilişi çok hoşuma gitti. Bu sanat eseri yorgana bir de Steiff Teddy Bear eşlik ediyordu. Pauline aslında Harrod's Teddy Bear almak istemiş, ama onların gözleri cam olduğu için, küçük bir bebeğe uygun olmaz diye düşünmüş. Bir de Çin'de imal edildiklerini görünce, içine sinmemiş, nakışla yapılmış olan Steiff Teddy Bear'ı(Bu ayıcığın hikayesi ve Teddy Bear diye adlandırılması ilginç olduğu için, onu ayrı bir yazı ile anlatacağım) uygun görmüş. Biz çok sevdik. Hatta Ponpon hanım ayaklarına bayıldı. Benim ilk ayıcığım yazan ayağı da ağzından çıkartmıyor!

Ponpon hanımın dünyanın her yanındaki dostlarımızdan birbirinden güzel hediyeleri oldu. Meğerse ne kadar çok seviliyormuşuz, ne kadar çok bekleniyormuş Ponpon hanım da, bizim haberimiz yokmuş. Her birinize birbirinden değerli hediyeleriniz için teşekkür ediyoruz. Hediyelerimizin her biri sevgi ile kullanılacak, kullanırken sahipleri anılacak ve sonrasında da saklanacaklardır ki, büyüyünce Ponpon hanım ne kadar çok sevildiğini farketsin.


Pauline'in torunu için Türkiye'ye özel ve bebeklerin kullanabileceği nasıl bir hediye önerirsiniz?

23 Mayıs 2009

Evo Pita

Mart ayındayız, Ponpon hanımın vizesi çıkmış, belim tutulmuş ama hazırlıklardayız başımıza gelecekleri bilmeden. Biletlerimiz 5 Nisan'a alınmış, artık gidiyoruz, valizler toplandı toplanacak...

Geçmişten bir büyüğüm, beni buluyor. Babaannemi tanıyan, bilen, evimizde ilk televizyonu mahallenin bütün çocuklarıyla, şenlikle izlediğini söyleyen bir büyüğüm. Bizim Ponpon hanımın gelişine hazırlandığımız gibi, babaannemle annemin benim gelişime hazırlanmasına şahitlik eden bir büyüğüm. Eski dostlarla, eski arkadaşlarıyla buluşup onlara birbirinden lezzetli böreklerini ikram ettirmenin hazırlığında. Benim de toplantıya katılıp katılamayacağımı soruyor. Çok isterdim ama ben gidiyorum diyorum, başka bir sefere kısmetse. Ama bu börekler halis muhlis Boşnak böreği, Boşnak teyzelerin ellerinden çıkma diyor.

Aklıma bu sefer anneannemin açtığı enfes kol börekleri geliyor, annemin ben çocukken(şimdilerde kollarının ağrısından pek oklavayı eline alamadığı için özlediğim) mis gibi pişirdiği patatesli, kıymalı harika börekler. Ne yapalım kısmet diyorum. Diğer yandan da tam gider ayak aklıma bu börekler düşürülür müydü hiç, Cambridge'de nasıl canım isteyecek, nasıl diyorum.

Annem o haftasonu kuzenimin düğünü için şehirdışına çıkıyor. Ben Ponpon hanımla ilk defa yalnız kalıyorum. Belim hala tutuk ama o zamanlar başıma geleceklerden habersiz, geçer diye yalnız kalmaya bile cesaret edebiliyorum. Ponpon hanım yeni uyanmış, ben onunla ilgilenip altını değiştirirken kapı çalıyor. Açıyorum. O büyüğüm, elinde fırından yeni çıkmış, bir tepsi mis gibi kokan börekle karşımda duruyor. '' Tadına bakmadan gitmenize içim elvermedi.'' diyor. Onun da yurtdışında yaşayan yakınları var ve ''Türkiye'ye özlem'' nedir biliyor. Ben telaş, panik bir halde, annem şehir dışında sizi görse sevinirdi diyebiliyorum sadece. Anlayışla ''Ben tepsiyi almaya geldiğimde sizi rahatsız ederim tekrar, afiyet olsun'' diyor ve geldiği kadar sessiz kayboluveriyor.

Gelen mis gibi kokunun kaynağının ''Boşnak mantısı'' imiş adı. Yanında yoğurtla harika mı harika! Eti kokmuyor(ben et konusunda çok gıcık olduğumdan en iyi kasaptan alınana bile bahane bulduğumdan ilk ona dikkat ediyorum), ağızda dağılıveriyor. Değişik, bildiğim usul mantıdan çok farklı. Börek tadında, ama mantı!

Benim gibi hamur işi seven birine yapılacak en büyük jest bu herhalde.

Annem geliyor, o da çok seviyor. O büyüğüm, benim belimin perişan olduğu günün sabahı geliyor ve tepsiyi alıyor. Ben bir gece önce Ponpon hanımı uyutmakta zorlandığımdan perişan haldeyim, kaçırıyorum gelişini, göremiyorum kendisini... Kahve içmeye de girmiyor. ''Eşimle geldiğimiz bir başka sefere'' deyip gidiyor. Üzerine hastalıklar, ameliyatlar... Ben bir türlü teşekkür bile edemiyorum. Çooook teşekkürler size. Eski büyükleri unutmayışınıza, mantılara, üstelik anneannemin memleketinin usulü olan bu mantılara...Kaç kişi kaldı ki böyle sizler gibi?

İstanbul'da ya da İzmir'de iseniz, o büyüğümün kocaman güzel ailesinin(çünkü çalışanları ile bir aile olmuşlar artık) nefis böreklerini tatmak, evlerinizdeki özel günlerinizde ya da şirketinize sipariş etmek isterseniz, sizleri http://www.evopitabaklavaborek.com/ adresinde bekliyorlar. Yerken bu anımı hatırlayarak kulaklarımı çınlatırsanız sevinirim...

Ben buralarda olacağım artık bundan sonra. Yadellere gitmek yok. Belden bağlandık bir kere! Kısmetimiz neyse o... Artık herşey kısmetle, yazılara devam bile...