25 Eylül 2007

Oyunlar ve Güncelleme

Akın amca: ''İki satır birşeyler yazıver, eskidi artık sayfa'' dedi. Haklı! Gazeteci olarak güncellenmeyen yazılar gözüne batıyor elbet. Onların, anında haberi gazeteye yetiştirme telaşı içinde yaşadıklarını düşünürsek, benim yaptığım haksızlık. Ama mazeretim, mazeretlerim var... Kullandığım bilgisayarın benim hızıma yetişemiyor olması ise en başlıca sebep olsa gerek.

Uyarı için teşekkür ediyor, öncelikle Can Bebek'e hoşgeldin diyorum. O minik ve tatlı yüzün, annene yaşattığın güzel ama zorlu anlar, bizlere yaşattığın güzel duygularla birlikte hoşgeldin! Sağlıkla, mutluklarla birlikte annene, babana, ülkene hayırlı bir evlat olmanı dilerim.

Blogspot hocam TD bana yalanlarla ilgili top atmış, Can'ın annesi Pınar da sevdiklerimi sormuş...

Yalan... Candan Erçetin'in şarkısı geldi birden bire aklıma... Yalan...

Sevmediğim, söylemek istemediğim, söylemek zorunda bırakıldığımda da söylemekten ve zorlayandan nefret ettiğim eylem.

''Doğrucu Davut'' olmak her zaman doğru değil, biliyorum ama yetiştiriliş herhalde, yalan söylemek zorunda kalırsam kesinlikle rahatsızlık duyuyorum. O kadar ki, politika bile yapamıyorum. Yapmaya kalksam bile vücut dilim beni ele veriyor. Bazen bana yazılarımda ya da yüzyüze karşılaştığımızda çok gaddarsın diyorlar. Yalan söyleyememek gaddarlıksa evet gaddarım! TD, ''Yalan söylemiyorum diyen de yalan söylüyordur'' diyor, haklı! Arada, mecburen söyleniyor, söylettiriliyor. Batan, sıkan, boğan yalanlar... Ama bana ne oluyor biliyor musunuz? Mutlaka cezalandırılıyorum, kim mi? Üst en üst makam, karşı gelinemeyecek, ilahi adaleti sağlayan makam! Nasıl mı? Şu örneği verebilirim:

2000 yılında ev tekstili üreten bir firmada üretimden sorumlu idim.(Sayın patronum üretim müdürü denirse, çok maaş vermesi gerektiğini düşündüğünden, ucuza kapatmak için, bu sıfatı uygun görmüştü. Ama yemekhane de dahil olmak üzere 200 küsur kişiyi ben yönetiyordum. İşe almaktan, işten çıkartmaya, performans ölçümüne, planlamadan, satınalmaya kadar pek çok işi yaptığımdan, üretimimizdeki çok amaçlı örtülere dönmüştüm, artık sıfata siz karar verin!)

Aybaşı geldi mi, nedense maaşlar denkleştirilemez, insanlar süründürülürdü. Sonunda ödenirdi, haklarını yemeyeyim ama gecikme gecikmeyi izlerdi. Bu süreçte de beni dikerlerdi işçilerin karşısına: ''Söyle henüz para gelmedi...'', ''.... hanım almaya gitti...'', ''Çıkış saatine kadar para gelecek.'', ''Ödemeleri müşterilerden alamıyoruz, biraz beklemek lazım...''

Bunların altında neler yattığını hep bilirdik, sadece zaman geçirmeye cümleler havada uçuşurdu. Bu süreçte ben maaşımı almaz, bir evin borcu ödensin, ben en son da alsam olur derdim içeriye ama bunu işçiler bilmezdi. Patronlarımız da son model arabalarla gezip, tatillerini yurtdışında geçirmeye para bulur, ama nedense maaşlar için bulamazlardı. O dönemden nefret ederdim... Suçsuz yere, sırf beni karşılarında gördüklerinden çok ah almış olmalıyım ki bir sonraki işimde ne oldu bilin bakalım?

Denetçi oldum. Hem de işçilerin haklarını denetleyen bir denetçi. Ülke ülke gezdim, fabrika fabrika denetim yaptım. İşçiler maaşlarını düzgün alabiliyor mu? Çalışma saatleri kanuna uygun mu? İş kanununa aykırı bir iş yapılıyor mu? Çalışma şartları düzgün mü? Tüzüklere uygun mu? Didik didik bunları denetledim. Allah'ın sopası yok, eski çalıştığım firma bile denetlediklerimin arasına girdi. Gelin de ilahi adalete inanmayın bakalım. Gelin de yalancılık yapın bakalım...

Yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmasın der, topu benim gibi doğru bildiklerinden pek ödün vermeyen Defne, Çiğdem ve Rahşan'a atarım...

Gelelim sevdiklerime...

En başta hayatı severim. İyisi, kötüsü, doğrusu, yanlışı ile... Tüm negatifliklere katlanmanın zorluğu ile... Bir gün, bir yerlerde, bir şekilde biteceğini bildiğim, doğru yer, doğru zaman, doğru şekilde bitmesini dilediğim hayatı! O hayatın içindeki canlıları, cansızları...

Hayatı yaşarken kurduğum dengeleri, değerleri severim. Atatürk'üm gibi, ülkem gibi, ailem gibi, inancım gibi, dostlarım, arkadaşlarım gibi... O kadar ki, bu değerlere dokunanlara, hatta dokunmak isteyenlere çok kızar, hemen tepki veririm.

Geçmişimi, geçmişimde yaşananları severim ki, geleceğime güç katsın. Aynı hatalar yaşanmasın. Güzellikler ise hep hatırlansın.

Tüm bu sevdiklerim yerli yerinde ise değmeyin keyfime... Aynen yukarıdaki pisicik gibi!

Diliyorum ki sevdiklerinizden hiç ayrılmayın, mutlu olun ve mutlu edin...

10 Eylül 2007

Can Bebek Geliyor...

Kahvaltı etkinliği yazısı ''Necefli Maşrapa'' 'ya dönüşmeden annemin bilgisayarında Türkçe karakterlere nasıl geçebileceğimi keşfettim çok şükür!

Nihayet Türkiye'ye gelebildik. Çok hızlı bir giriş oldu, leyleklerle de karşılaştık. Hiç görmediğim kadar yakından gördüm onları, dönüş yoluna geçmişlerdi herhalde. Annemin evinin yanındaki ağaçlara konup konup durdular. Gözlerime inanamadım. Hava kararmak üzere olduğundan da fotoğraflarını çekmeyi başaramadım.

1 Eylül'de Maviş'imizi(kuzenimin oğluşunu) evlendirdik. Çıtı pıtı, bıcır bıcır çok şeker bir gelinimiz oldu. Böylece ailedeki en son evlenen kuzen ünvanını kaybederek, benden sonraki nesle devrettim bu ünvanı. Düğün sayesinde akrabalarımızı görmek de benim için ayrı bir mutluluktu.

Hafta içi koşuşturmaca ile geçerken
Pınar'dan gelen e-posta ile cumartesi günü ona davetli olduğumuzu öğrendim. Can bebek gelmeden önce Pınar'ı görebilme şansımız olacağına, yıllardır tariflerini severek takip ettiğim Nane'm Limon'um, canım bir tanem Ayşem'im ve dünyalar şekeri Bebi'm, atalarımızın aynı topraklarda yaşamış olduğu sevgili Selen, beni evimden alarak Pınar'a götürme nezaketini gösteren sevgili Yasemin, bıcır bıcır sevgili Müge ile tanışacağımıza çok sevindim. Tanıştığımda da siteyi ne iyi etmişim de açmışım, böyle güzel arkadaşlar kazanmışım dedim.

Ayşem, Ayşem'liğini yaptı gene! Beni taaaa İngiltere'lerde sürprizleri ile mutlu ettiği gibi Pınar'a da çok güzel sürprizler yapmıştı. Ellemeye bile kıyamadığımız bebiş kurabiyeleri, kendi tasarımı paketlerin içinde masaya Ayşem hızı ile yerleştirildi.

Müge'nin arabanın ön koltuğunda büyük emeklerle taşıdığı, dı dı dı nidalarıyla getirdiği Ayşem ürünü nefis pasta da gene kesmeye kıyılamayacak güzellikte, görünümü ile orantılı bir lezzette idi.

Toplantıya katılanlar arasında ilk ben yazayım demiştim ama dün akşam tüm cebelleşmelerime rağmen Türkçe'ye geçemeyince pes etmiştim. Sona kaldım. O yüzden diğer sitelerde olmayan fotoğrafları koymaya çalıştım. Yiyeceklerin hepsi birbirinden lezizdi, ellerinize sağlık hanımlar. İngiltere'de ''Pot Luck'' dedikleri, bizim imece usulü ile her site sahibi kendi özel tariflerini uygulayıp getirmişti. Ben de misafir oldum tam anlamı ile!


Yasemin, Can'a ''Onun arabası var!'' dedirtecek çaylı kek yapmıştı araba şeklinde kalıbı ve annesinin tarifi ile.

Selen'in sadece kendisinin değil kayınvalideciğinin de nefis yiyecekler yapıyor olduğunu patatesli börek ile öğrenmiş olduk ve Selen'den nefis sakızlı bir tatlı yedik.Görünümünü de anlatılandan daha çok sevdim üstelik.(Mavişi'imin düğününde takı töreni kısmını da atlamıştık ama kendimi takı töreninde gelinin kaynanasından beşi bir yerde diyen adam gibi hissettim şimdi bu yazış tarzım ile!)

Müge, manav amcaya kızsa da, patlıcanlı salatasına diyecek yoktu.

Fotoğraflardaki kurabiyeler ve peynirli çubuklar Nane'm Limon'uma ait. Yoruma hacet yok kanaatindeyim. Baton sale demek yerine de peynirli çubuk demeyi tercih ettim, umarım hata etmiyorumdur.

Pınarcık iki canlı haliyle, üstelik de son ayında geriye gün sayarken harika bir sofra hazırlamıştı. Masa örtüsünü ilk aldığı günü hatırladım. Bana sitedeki fotoğraftaki en önde görülen şemsiyenin renginde diye ipucu vermişti... Her görüşümde acaba ben de o sofrada Pınar ile birlikte olabilecek miyim diyordum ki Can sayesinde gerçekleşti!

Tarifini Pınar'dan öğrendiğim peykekten yapmıştı. Böylece ilk defa Pınar'ın elinden tatmış oldum. Kısır ve ekmek de çok güzeldi.

Sanem'ciğim, senden önce Bebi'yi yedim, bitirdim. En çok da yenirken kıkırdamasına vuruldum, haberin ola!

Sitelerde tarifleri görmek, sonra site sahipleri ile yüzyüze tanışabilmek, o tarifleri tadabilmek çok değişik bir duygu. Tarifi pek mümkün değil. Bir tek şey söyleyebilirim:

Hepiniz iyi ki varsınız!