Beni tanıyıp, konuşanlar bilirler bir süredir bir kurs meselesidir tutturmuştum. Eylül ayında en sonunda gidip Cambridge U3A'e kaydoldum. U3A'in açılımı University of Third Age . Yani 3.yaş üniversitesi. Neden mi 3.yaş? Okul hayatını 1.yaş, iş hayatını 2.yaş, emekliliği de 3.yaş sayıyorlar. İlk defa Fransa'da kurulmuş, daha sonra Cambridge civarında yaşayanlar böyle bir grup kuralım demişler ve toplantı düzenlemişler. İlk toplantılarına 80 kişi katılmış ve böylelikle U3A'in temeli atılmış. Şu anda üye sayısı binlerle ifade ediliyor. Fransa ve Cambridge haricinde Avusturalya'da, Yeni Zelanda'da da mevcut. Üyelerin, ben hariç, hemen hemen hepsi 60 yılı geride bırakmış insanlardan oluşuyor.
Cambridge'de iş bulamadığım için, ben de bir nevi emekli sayıldığımdan dolayı, beni de aralarına kabul ettiler. Kural, çalışmıyor ve kurs süresince de çalışmıyacak olmak. Yıllık, makul ölçülerde, bir aidatı var. O aidatı yatırıp, katılmak istediğiniz kursu seçiyorsunuz. Bir yıl içerisinde en fazla 6 kursa katılma hakkınız var. Eğitmenler de gene üyeler. Bu yaptıkları işten gelir elde etmiyorlar, gönüllü olarak yapıyorlar. Kimi evinde veriyor dersleri, kimi U3A'in merkezinde. Kimisi de kiralık odalarda. Bu kiralık oda işi nedir diye sorarsanız, bu ülkede, okullarda, kiliselerde, belediyelerde, toplantılar için kullanılan odalar mevcut. O organizasyonun kullanmadığı zamanlarda boş tutmuyorlar. Kiralıyorlar. Nasılsa, aydınlatma ve ısıtma için fazladan masraf yapılmıyor, atıl duracağına ihtiyacı olanlar kullanırlar, belli bir miktar da gelir elde edilir diye düşünüyorlar. Bu tarz toplantılar, etkinlikler düzenlemek isteyenler, hatta doğumgünü gibi özel günleri kutlamak isteyenler bu odaları kiralıyor.
Kurslar çeşitli. Kimi bilimle alakalı, kimi el-işleri ile, dans var, resim var, fotoğrafçılık var, bilgisayar üzerine var... Aklınıza gelemeyecek kadar çok çeşitli kurs var. Sanırım toplam sayı 200'ü buluyor. Hatta yürüyüş (pinponları görmeniz lazım yürürlerken, bazıları benden hızlı), kuş gözlemciliği, kürek çekme üzerine bile kurslar var. Bu dönem geç kaldığım için, istediğim kursların hepsi çıkmadı. Son karar olarak, benim seçimim çevre ve el-işlerinden yana oldu. Salı günleri çevre üzerine U3A'in merkezinde yeralan bir etkinliğe katılıyorum. Çarşambaları da gene U3A bünyesinde, St Paul Kilisesi'deki kiralık odalardan birindeki nakış kursuna katılıyorum. Nakış topluluğu demek daha doğru sanırım. Çünkü kim, ne biliyorsa onu öğretiyor. Benim için ise sevdiğim bir uğraşı yaparken, aynı zamanda ingilizce pratiği olanağı sağlıyor. Tonton teyzelerden de geçmiş ile ilgili bilgiler almış oluyorum.
Geçen sene babamın rahatsızlığı nedeniyle Türkiye'de kalırken , hep hastalık düşünmeyeyim diye, boncuklu nakışa başlamıştım. Rahmetli babaannem terzi olduğundan, annemin de bu konu üzerine öğretmenlik yapabilecek eğitimi bulunduğundan nakışlar, dikişler, tığ işleri eksik olmayan bir evde büyüdüm ve 5 yaşlarında iken ilk defa etamin üzerine kanaviçe işleyerek de bu işe başladım. Sonra iğneardı, zincir nakışı derken yaz tatillerinde elimde birşeyler olurdu hep. Burda, La Familia, Rakam dergileri her zaman en yakın arkadaşlarım olmuştur. Canım sıkıldıkça onlarda alırım soluğu, dalarım hayallere. Kimya mühendisliğinin ardından, tekstil üzerine uzmanlaşmam da bu yüzdendir.
Boncuklu nakışı işlemeye karar verince, her yerde, özellikle Türk motifi aramıştım. Cambridge'de kullanırken yabancılar tarafından görülsün, tanınsın diye! Elimdeki dergiler genelde yabancı olduğu için de desen bulamamıştım. İmdadıma eşimin kuzeni el-işi öğretmeni Nesrin abla yetişmişti, sağolsun. Taaa Ezine'den kargo ile kitaplar, desenler yolladı. Yukarıda gördüğünüz keten üzerine boncuk işleme o desenlerden birisi.
Kursta ise teyzelerden biri "Colonial Knots" denilen bir nakış işliyordu. Amerikan koloni döneminde mum fitilleri ile işlenirmiş.Yorganlama yaparken çok kullanılırmış ki buradaki hanımlar kırkyamaya ve yorganlama tekniğine çok meraklılar. Onlara ait değişik bir nakış öğrenme fikri çok hoşuma gitti. Bana malzemeleri temin ettiler ve krem rengi kumaş (patiska) üzerine, krem rengi iplikle işledim.
Biten nakışı, pano haline mi getireyim, yoksa yastık mı yapayım karar veremedim. Yıkayıp, ütülersem de düğümleri bozulur mu bilemedim. Şimdilik Türkiye'ye götürülmeyi bekliyor. Boncuklu nakışın öbür köşesine başlayacağım. Suda yıkanınca çıkan kalemle çizdim, hazır bekliyor.
Kursta da bundan sonraki nakışım "Blackwork" olacak. Onun için evenweave diye bir kumaş arıyorum. Goblen ile farkı nedir çözemedim daha. Sağolsun Merail bana örnekler de yollamış. Bugün e-postalarım arasında görünce pek sevindim.
Nakışlar için takdiri size bırakıyorum. Vaktiniz varsa da tüm iş yorgunluğunuzu, stresinizi alıyor. Yapmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ben de bir sonraki dönemde gönüllü olarak Türk el-işleri kursu vermeyi planlıyorum. Elinize kaynak, örnek geçerse haber etmeniz mümkün olabilir mi?























