04 Nisan 2011

Blogum Artık Karbon Nötral Olacak

local shopping offers and coupons with kaufDA.de
Karbon Ayakizi ya da İngilizce Carbon Footprint terimini duyanlar parmak kaldırsın!

Karbon Ayakizi'nin tam olarak ne demek olduğunu öğrenmek isterseniz, bu siteye bakabilirsiniz.

Bugünden itibaren Berceste'nin sağ sütununda yukarıdaki logoyu göreceksiniz. ''My Blog Is Carbon Neutral'' yazıyor olacak. Tıkladığınızda da sizi buraya götürecek. Gittiğiniz yer Alman kaynaklı imiş. Logoyu ekleyip, bu konuda bir yazı yazdığınızda blog adına bir ağaç dikilecekmiş. Dahası da var...

Aslında blogunuz da ne yazık ki karbon salınımında bulunmuş oluyor, siz bilmeden, farketmeden.

Harvard Üniversitesi'nden Alexander Wissner-Gross'un yaptığı araştırmaya göre, blogunuza her tıklanışta, 0.02g karbondioksid salınımı yapıyor. Ayda 15 000 defa tıklandı diyelim, yılda 3.6kg karbon emisyonuna sebep oluyor. Nasıl sebep oluyor, kullandığınız bilgisayar, yayımlandığı server, bunların soğutma sistemleri vb...

Bir ağaç ne kadar karbondioksid kullanıyor? Bu sorunun ne yazık ki, kesin cevabı bilinmemekteymiş ve ağacın türü, ışık alma durumu, toprağı, su dengesi, bulunduğu yer gibi pek çok şeye bağlı imiş. Afaki bir hesap yapıldığında da çıkan rakam, 1 yıl için 10kg ile 30kg arasında değişmekteymiş. İlk dikildiği yıllarda bu rakama bile ulaşamama durumu olabilirmiş. Büyüdükçe, yaşlandıkça da bu rakam artarmış. Ağaç 18 yaşına geldikten sonra da rakam düşermiş.

Birleşmiş Milletlerin konu ile ilgili kuruluşu (UNFCCC) bir ağacın yıllık karbondioksid kullanımını 10kg olarak belirlemiş. Bizim bu logo ile kampanyasına katıldığımız, Make It Green çevre programı da aynı rakamı 5kg olarak kabul etmiş. Dolayısı ile bir ağacın dikilmesi, bir bir blogun, bir yıllık karbon salınımını örtmüş, nötralize etmiş oluyor. Bir ağacın ortalama olarak 50 yıl yaşaması sağlanırsa da, sizin blog yayımlayarak verdiğiniz zarar karşılanmış oluyor.

Bu hesaba göre, ben de bugünden itibaren bu sisteme dahil olmak istiyorum ve bu amaçla da bu yazıyı yazıp logoyu da sayfama yerleştirdim.

Türkiye'den de bir güzel haber aldım. Nükleer enerji yerine Güneş Enerjisi ve Rüzgar Enerjisi santrallerinin artmasını diledim.
Bostancık ve Meyvelitepe bu konuda şanslı, bahçelerine pek çok ağaç diktiler, Meyvelitepe'de görüyorum ki, Sekoya bile var!

Blog yazan arkadaşlarım, şimdi sıra sizde, ya siz de en az bir ağaç dikin ya da bu kampanyaya katılın!

Bir de kullandığınız teknolojiler nelere sebep oluyor diye şuraya bir bakın!

15 yorum:

Adsız dedi ki...

benim blogum yok ama bende her yıl orman işletmeden fidan alıp öğrencilerime diktiririm ve diktikleri ağaçların yaşamasına göre not vereceğimi söylerim (sahiplenmeli için) bir süre sonra bakarım not korkusu gitmiş ağaç sevgisi kalmış
sibel

hindiba dedi ki...

Dilek,
Öncelikle karbon nötral olusunu kutlarim. Sen zaten bu konuda bir sürü cabasi olan birisin. Bu da onlardan biri benim gözümde . Benim bu türden projelere biraz süpheci bir bakisim var yalniz. Yikici bir elestiri gibi anlasilmazsa benim bakis acimi da anlatayim mi? Elestirim sana degil, bu tür projelere olacak zaten. Verdigin linkten bakinca agaclarin nereye dikilecegini ve ne tür agaclarin dikilecegini göremiyorum örnegin. Bu konuda bilgi var mi? Bence önemli. Tek tür agaclarin sira sira dikilmesinden olusan bir monokültür orman bizim anladigimiz anlamda bir orman degil cünkü. Tüm sorun agacsizlik da degil. Cevre sorununu Co2 emisyonuna indirgeyip agac diktik bu sorunu cözdük demek de konuyu basitlestirmek olur. Ayrica benim hic para harcamadan destek verdigim projelerin arka plandaki finansmanini kim saglar? Parayi kim öder? Nicin öder? Bunu da önemserim. Bu örnekte bir kac Alman cevre kurulusunun yaninda asil sponsor kaufDa. Anladigim kadariyla internet üzerinden cesitli parekende firmalarin satis kampanyalarini duyurmak üzerine bir is konsepti kurmuslar. Destekledikleri kampanya bu anlamda ticari amaclariyla uyusuyor da. "Basili kampanya brosürlerini bosverin, kagit ve agac harcamayin. Bize gelin, biz internetten duyuralim. Internetin karbon nötral olmayisi mi? Hadi o zaman hep beraber agac dikelim" der gibiler. Özünde gayet iyi niyetli bir girisim. Yasadigimiz büyük cevre sorunlari karsisinda kim hangi sebeple agac dikse kardir diyesi geliyor insanin. Ama ayni zamanda tam bir social marketing projesi ;) Bir de tüketiciyi, kullaniciyi, vatandasi, bireyi (artik kimsek biz) cevre bilinci konusunda tembellestirmesi olasiligi var. Sen öyle düsünmezsin, okuyup arastiriyorsun ama bir baskasi "eh tamam, bu logoyu da ekledim,benim adima bir agac da dikildi, ben ve blogum artik cevre zararlisi degiliz" diye düsünebilir ki bu da bir yanilgidir. Yapacak daha cok seyimiz var :) Bu projelere bu bakis acisiyla destek vermek gerektigini hatirlatmis olayim ben. Haa, bu arada! Posta kutularina yapistirilmak üzere "reklam brosürü istemiyorum" sticker'lari da dagitiyorlarmis kampanya cercevesinde. Bak bu cok önemli. Cogu okunmadan cöpe gidiyor o brosürlerin. Bizim posta kutusunda var zaten öyle bir not ama birilerine armagan ederim diye hemen rica ettim. Iki tane gönderecekler :)

Sibel'in yöntemini de cok sevdim. Sibel ne güzel ögretmensin!

Berceste dedi ki...

Sibel, bence senin de artık bir blog açma zamanın gelmiş :) Güzel işler paylaşılmalı, paylaşıldıkça da artmalı. Bloglar buna güzel bir vesile diye düşünüyorum. Bu güzel çalışmalara da tam destek devam diyorum. Mutlaka çocuklarımıza bu sevgiyi aşılamalıyız. Sevgiler...

Teşekkürler Evren :) İngilizler hep böyle başlarlar biliyor musun? Önce methederler sonra eleştri ile bir giydirirler ki, ne olduğunu anlamaz eleştrilen :P Ama ben takılıyorum, sadece adamların tutumu aklıma geldi, o kadar... Seninki doğruyu bulmak, bakış açısının bir de diğer yönünü göstermek adına bunun gayet iyi farkındayım. Aynı şeyleri ben de düşündüm. Epey de bir didikledim İngilizce kısmını ama Almanca kısmında farklı birşey varsa bilmem. Öncelikle şöyle bir durum var, özellikle ülkemizde tarihi evleri yıkıp iğrenç binalar yapmanın yolunu yakmaktan geçiren zihniyet, ormanları yakarak kendisine tarla açıyor. Biliyorsun Ege'de hektarlarca ormanı yaktılar. Gözümüzün önünde. O zaman monokültür diyebilir miydik o ormanlara? Bu adamların diktiği ağaçlar da gene yanan ormanın ağaçlarını tamamlamak adına. Bu noktada benim gözümde tür vs'den çok yitip gideni yerine koymak varoluyor. Gelelim sponsora, o adını heryerde her şekilde geçirmemiş. Bana gelen e-postada gördüm en net şekilde. Yani günah çıkartıyorlarsa bile başka kuruluşların yaptığı gibi, insanın gözüne soka soka yapmıyorlar ve bu niyetteyseler neden blogları referans almışlar? Neden başka web siteleri değil de bloglar? Bir de aralarında o kadar mesaj vermekten öte, o kadar boş olanlar var ki, varsın tembelleşsinler ama dikili bir ağaçları olsun verdikleri zararı bu yönde örtmüş olsunlar Evren :) Hani zararın neresinden dönülse kardır bu noktada bakış açım. O etiketlerin önemini de çok iyi anlıyorum. Türkiye'de o kadar vahim olmasa da durum, bazen burada da aşırı reklam broşürlerine maruz kalabiliyoruz ve gerçekten de yazık kağıtlara :((( Bak sana da göndereceklermiş :) Çok boş değiller yani, kendilerini bu işe vermiş gibiler :) Ah ne zaman farkederiz ki, çoook büyük global firmalara dönmüş, gerçekten günah çıkartıyorlar adeta kara para aklıyorlar. O zaman dediklerinde haklısın. Ama minicik bir adım bile desteklenmeli şu aşamada kanımca! Ne dersin?

hindiba dedi ki...

Dilek, bu tür kampanyalara kökten karsi degilim.Bastan onu söyleyeyim. Daha kisa bir süre önce bir tanesine katildim ve bi firsat buldugumda yazmaliyim blogda da. Benim yaklasimim bu tür girisimler bizi sorunun kökenine inip daha somut seyler yapmaktan alikoymamali seklinde. Hektarlarca ormani yakan zihniyetle savasmaktan, hangi sosyoekonomik sebeplerin onlari buna ittigini arastirmaktan, tür cesitliligi icin mücadele etmekten alikoymamali. Agacin dikilmesi kadar en basta kesilip yakilmamasi icin ugrasmaktan alikoymamali. Öyle bir sahte güvenlik ve huzur duygusu vermemeli. Bu arada neden bloglar demissin ya, bence neden olmasin. Hangi mecralarin daha cok ses getirdigini cok iyi bilen bir web marketing sektörü var arkada. Elbette bloglar o acidan...

Berceste dedi ki...

Karşı olmadığının farkındayım Evren, diyorsun ki, daha güvenilir olsun, daha içim rahat olsun, benim anladığım bu. Ben de diyorum ki, evet haklısın ama hiç yapmamaktansa bir adım atmak yeğdir. Tencere, tava tanıtımlarına katılıp, kendi evimin mutfağını donatmaktansa, dünyayı bir ağaçla donatmayı tercih ederim. Bilmem hangi lokanta için harika demektense, bu kampanyayı hazırlayanlara harika bir iş yapmışsınız derim. Aaaa ama bakarım zararlı işler yaparlarken, üstüne bir de bunu yapıyorlar, o zaman dur derim! Ama zararlı bir iş görmedim. Aksine yarar gördüm ve demiyorum ki, karbon salınımını bu tamamen durduracak. En azından blogumunkini, diyorum ki, adıma bir ağaç dikilecekse, bir gıdım da olsun o oksijen üretecek ve karbondioksid emisyonunu örtecekse ben varım. Güvende de hissetmiyorum, daha o kadar çok yapacak şey var ki! Taşıma araçlarından, yediğimiz içtiğimizin geldiği yere kadar, bunları da daha önceden yazdım, yazacağım. Farkındaysan, güneş ısısı ile elektrik üreten tarlalar için güzel haber dedim, yeldeğirmenleri artsın dedim. Blogu biraz didikleyen bulur nicelerini :) Neden bloglar derken, internetten satışı örtmek için demişsin ya, benzer sitelere de örnek olma adına oradan başlayabilirlerdi ama bu iş için bir başka ortak seçmişler ve kendi sitelerinde görmedim ben. Ama dedim ya, Almanca bilmediğimden gözümden kaçmış olabilir, sen görüyorsan onu da söyle lütfen. Diğer yandan gene söyleyeceğim, kızartma makinesi hediyesi alıp da daha çok karbondioksid salacağıma blogdan, bir ağaçla oksijen üreteyim :)

Sitare dedi ki...

duyarlılığını çok güzel ve takdire şayan.ancak okurken bir yandan da tebessüm ettim ister istemez.sizler ne yaparım kaygısına düşmüşken ,üstelik de ağaçlarımıza bir nebze olsun katkıda bulunma kaygısı taşırken asıl bu işten sorumlu kurumun kendi içindeki çalışma prensibinden ne kadar da habersiz olduğunuzu düşündüm.
ağaç katliamına bizzat dur demesi gereken bir numaralı devlet kurumu?! kağıt isrfında rekorlara koşuyor haberiniz yok.defalarca mail adresi üzerinden yazı ve evrak larımızı yollayım dememe rağmen ısrarla 5 sene önceki sistemin sürdürülmesine ve her Allahın günü _asla abartmıyorum_sadece bir memurdan 200-300 sayfa civarında 1.hamur A4 kağıdı evrak çıkmasına devam ediliyor maalesef.sözde geri dönüşüme gönderiyoruz ama her bir yeri yazıcı çıktısı haline gelmiş koklasanız içinizi bayacak kadar berbat kimyasal bir haliyle.
çalıştığım kurumun sadece 1 odasında tam 8 pc,8 yazıcı,1 server,1 all-in-one tarzı yazıcı-1 teksir makinesi-1 klima -1 buzdolabı var.burası ağaç koruyan ağaç yeşerten bir kurum sözde.
ahh ahh daha derinlere inmeyeyim yazarken içim daraldı.
berceste sen salınmış carbon mglarının hesabına devam et şekerim.buz dağının altını keşke gözlerinle görebilseydin.
sevgilerimle...

Berceste dedi ki...

Hoşgeldin Sitare. Ben karınca kararınca elimden geldiğince endişe ve kaygılarım doğrultusunda örnek olacak birşey yapmaya çalıştım. Bu anlattıkların ise kalbime bir yara gibi saplandı. Çok ama çok acı olan yanı da kuruluş için dur demesi gereken yer olacakken bunları yapıyor olması. Benim en son çalıştığım firma çıktı alacaksanız mutlaka çift taraflı olmalı diye zorlardı bizi. Ona göre printerlar almışlardı. Kullandığımız evraklar gizli olmasına rağmen(denetçi idik), aynı oda içerisinde kalacak olanlarda, gene kağıtların diğer yüzü kullanılırdı. Kullanılmayacak kağıtlar da yırtılarak geri dönüşüm kutusuna atılırdı. İç yazışmaların hepsi elektronik ortamda yürürdü. İmza gerektirenler dosyada tutulurdu. Özetle elimizden geleni yapıyorduk. İngiltere'ye gittim, orada da çalıştığım şirketlerde bu tarz yaklaşımla çalıştım. O sebeple bu anlattıkların bana çok uçuk geliyor. Yani insanın aklı almıyor. Sebep olarak ne gösteriliyor peki bu çalışma şekline? Neden dur denilmiyor? Ben kendi adıma evet mg mg hesaba devam edip, çocuğuma da bunu öğreteceğim. Buz dağı diyorsun, bu hızla küresel ısınma sebebi ile o dağlar da kalmayacak nasılsa Sitare! O yüzden altını görmemiz yakındır! Bizim o dağı bugün görüp de yardımcı olabileceğimiz birşey varsa sen onu söyle... Sevgiler...

Meyvelitepe dedi ki...

Dilek, gerilla bahçecilik öneriyorum sana:) Bizim ağaç ekimimiz Meyvelitepe ile sınırlı değil, şimdiye kadar sağa sola attığım çekirdeklerden en az iki erik ağacı yetiştiğini biliyorum, diğerlerini takip edemedim:)
Türkiye'de dünyanın en büyük güneş enerjisi istasyonu mu kurulacakmış? İnşallah dualarımız kabul olur da nükleerden tamamen vazgeçip bu türe yönelirler. Aslında bazı ülkelerde özel olarak rüzgar tribünü yaptırıp fazla enerji de devlete satılabiliyormuş. Burada da bu sisteme geçilirse o zaman başlangıç maliyeti yüksek görünse bile yine de kendisini amorti edebileceği için daha fazla kuruluş ve kişi bu yolu seçebilir.

Berceste dedi ki...

Var var öyle tecrübelerimiz de var :) Aile içinde babaannemin, yediği şeftalinin çekirdeğini ekip şu anda balkonumuzdan görebildiğimiz bir ağacı da var :) En kolay çıkan da malta eriği. Yalnız ağaçları ekerken bulunduğu yere çok dikkat etmek gerekiyor şehirde. Yoksa ağacın geleceği için, evlerin temellerinin sağlığı için, insanlar için zararlı olabiliyor. Şehir içinde, özellikle ağaçlar açısından, gerilla bahçeciliğini çok onaylayamıyorum bu sebeple. Diğer yandan bu kampanyanın en çekici yanı, yanan bir orman alanının yeniden oluşturulma çabası. Darısı bizim yanan ormanlarımızın başına!

Güneş enerjisi için, haberin yalancısıyım, haber öyle der :)

Yeldeğirmeni ile ilgili bağlantı da benim eski bir yazıma gider. Bozcaada'daki yeldeğirmenleri aynen sizin yazdığınız gibi özel bir girişim ve adalı, büyüyen bir çocuğun elektrik mühendisi olarak, adaya kazandırdığı bir güzellik! Ben sayılarının arttığını görerek seviniyorum. Trakya bölgesinde özellikle fabrikalar yeldeğirmeni yaptırır oldu. Minik minik evlerine kuranlar da var. Hatta geçen gün üye olduğum gruplardan birisine gelen e-postada, yazan kişinin bir arkadaşının hem yeldeğirmenine hem de güneş enerjisi ile elektrik üreten bir sisteme sahip olduğunu öğrendim. Yalnız ikisinin de bazı zamanlarda çalışmaz hale geldiği ya da üretim fazlasının olduğu zamanlar oluyormuş. O yüzden en etkili yeri seçmek önemli. Dileğim sayılarının artması!

Sitare dedi ki...

sebep ne demişsin:)bürokrasi dedikleri canavar var ya işte o.aşılamayan geçilemeyen 10 küsur müdürün onayı monayı zamazingosu lazım bu halleri düzeltmeye.işin tuhafı başbakanlıktan emir gelmesine rağmen kağıt israfı azimle sürdürülmekte.tüm memurlara özel mail adresi ve ağ bağlantısı oluşturulmasına rağmen kurum bildiğini okuyor.ve ne acı ki bu kurumun en başındaki genel müdür seçimlerde seçilebilecek sıradan aday gösterildi .sevgilerimle...

Berceste dedi ki...

Anlaşıldı Sitare, sebep cehalet! Eğitimsizlik! Bilgisayar kullanamayan, e-posta yollamayı, okumayı bilmeyen, öğrenmek de istemeyen zihniyet işin kolayına kaçıyor. Bu durumda iki olayı karşılaştırıp kâr-zarar hesabı yapmak lazım. Kağıdın elde edilmesi mi daha pahallı ve daha çok insana, doğaya zarar veriyor. O insanların eğitimi(her halukârda o eğitim verilmeli!), elektrik kullanımı, bilgisayarlar üretilirken harcanan enerji mi? Yani çok detaya inince aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu var. Müdürünüz için çok küçük işler bunlar, bununla uğraşırsa meclise giremez, girip bir de ülkeyi mahfetmesi,cebini doldurması, yakınlarını ve yandaşlarını zengin etmesi gerekiyor, vay halimize :(((( Sahi bu adamcağızın kâğıt üreten bir yakını var mı acep ;-)

Tanya's dedi ki...

Dilek,

Bak marsta hayat var.Hadi!

Ben bu tür kampanyaları sonuna dek destekliyorum,birileri benim yerime düşünüp yaptıysa bir tıktan kacınacak değilim ya.

Berceste dedi ki...

I ıh uzak orası Tanya :) Ben sevdiklerimden bir defa uzağa giderek ayrıldım. Bir dahasına cesaretim yok! Ama büyük söz olmasın!

Sen de yap blogu karbon nötral, hem iki tane var ;-)

evinkedisi dedi ki...

Katıldım Dilek :))) Şimdi şimdi yazıları okuyorum ve gözümden de uyku akmakta...Enerji üretimi ve satışı devletleri ayakta tutan en büyük unsur, vatandaşı sürekli devlete bağımlı kılanda odur dikkat edin petrol, doğal kaynaklar, milyar dolarlık yatırımlar hep bu yöndedir o yüzden de yukarda örneği verilmiş büro hayatı baştan sona kokmakta olan memleketin mikro örneğidir kanımca. Fakat ellerine zamanına sağlık bulup bizlere de sunmuşsun, sevgiler.

Berceste dedi ki...

Bağımlı kalmak konusunda kesinlikle haklısın. Ben de senin gibi bir başka blogu okurken denk geldim ve hoşuma gitti. Üstelik yanan bir ormanın ağaçlarını yenilemelerini sevdim.