20 Ağustos 2010

Yemiyorsak Sebebi Var!

19 Ağustos 2010 tarihli haber der ki:

GDO'lu yemle beslenmiş hayvanların kaslarından, iç organlarından, eğer süt veren bir hayvansa sütlerinden, yumurta veren bir hayvansa yumurtalarından alınan DNA'larda GDO parçacıkları var! Yani GDO bize kadar ulaşıyor, vücudumuza giriyor! Kanıtlanmış...

Bu kaynağa göre Amerika tarım alanlarının %50'sinde, Brezilya tarım alanlarının %12.5'unda, Paraguay tarım alanlarının %2'sinde, Kanada tarım alanlarının %6'sında, Hindistan tarım alanlarının %6'sında, Çin tarım alanlarının %3'ünde GDO'lu tarım yapılıyor ve tüm bu toprakların toplamı Dünya tarım alanlarının %96.5'u. Rakam ne kadar ürkütücü değil mi?

Hala bir grup var ki, zararı yoktur, yurdumuza girebilir diye ayak direyen. İflah olmayan.

Kanunlar, yönetmelikler bir türlü oturtulamadı. Bir öyle, bir böyle değişip duruyor. Bu sırada, girebildiği kadar GDO'lu ürün aralardan, derelerden ülkemize sızıyor. Şimdiye dek, ülkemde çok şükür yok, diye düşündüğüm herşey, var olmuş bile. Denetimsiz halleri ile gözüme daha da korkunç görünüyorlar. Kızıma vermek zorunda kaldığım mamada var mı acaba sorusu rüyalarıma giriyor, içimi kemiriyor!

Şirin mi şirin karanlıkta parlayan balıkların (genleri ile oynanmış olduğunu söylememe gerek yok sanırım) sadece evlerde beslenebilse bile ne kadar tehlikeli olabileceği burada yazıyor. Onlardan bıkan ya da ola ki kaza ile tuvalete atan, denize atan birisi dünya karanlıkta parlayan balık nüfusuna katkıda bulunabiliyormuş. Aman ne güzel! Bunun hangi felaketlere yol açabileceğini düşünmek bile istemiyorum.

Food Inc'in resmi web sitesinde, sol üst tarafta ''Artık akşam yemeklerine eskisi gibi bakamayacaksınız'' yazıyor. Ben akşam yemeklerinden çok kanun koyuculara eskisi gibi bakamıyorum. Özellikle, Amerika'daki kanun koyucuların, GDO'lu tohum üreticileri olduğunu öğrendiğimden beri.(Seçimle eski kanun koyucuları tek tek eleyip, kendileri geçmişler başa. Sonrası malum!)

Tüm bunları öğrendikten sonra GDO'lu yiyecekler yiyebiliyor muyum? Mutlaka farkına varmadan yiyorumdur. Kanun izin verdikten sonra kaçmak zor! Hele hele akla hayale gelmeyecek yerlerde insanın karşısına çıkıyorsa. Vazgeçilmez gıda ekmekten, etten, sütten, yumurtadan almanın yanında kırk yılın başı içilen bir biranın içinden bile GDO'lu glikoz şurubu çıkabiliyorsa, diş macununa kadar uzanabilmişse kaçmak da bir noktaya kadar...

Ama bilinçli olarak, gözgöre göre yiyor muyum? Hayır!

Yaklaşık 1 senedir bol bol etiket okuyorum. Elimde büyüteçle geziyorum. Biz okumayalım diye onlar harfleri küçülttükçe inadına ben gözlük numaramı büyütüyorum.

Çok sevdiğim, İngiltere'de kutu kutu konservesini yediğim, Türkiye'ye gidince koçan koçan yiyeceğim diye hayalini kurduğum mısıra veda ettim. Mısır cipslerine veda ettim. Çikolata yiyemiyorum soya lesitini yüzünden! Böylece artık kilo verebilir de oldum bir yandan...

Sadece mısır ve soya lesitini ile mi sınırlı yemediklerim. Hayır! Ama en sevdiklerimdi ya da içinde vardı onlar.

Yemediklerimden, kaçtıklarımdan şikayetim var mı, yok! Artık canım bile istemez oldu, o kadar tiksindim ki!

Büyük bir kayıp mı Hayır! Yapılabiliyor muymuş? Evet hem de kolaylıkla. Tamam başlarda zor, elim gidiyordu onlara hep, ama felaket üzerine felaket haberleri geldikçe, artık çok rahat kaçıyorum. Marketten alış veriş yapmamaya çalışıyorum. Ekolojik pazarları takip edebildiğim kadar ediyorum. Özellikle evin küçümeni için. Biz kıyısından köşesinden tanıdık gerçek gıdayı hiç olmazsa, onun da bir şansı olmalı.

Sözün özü yaklaşık 1 senedir, FSD'nin dediği gibi Yemiyorsak Bir Sebebi Var! diyorum. Sizleri de 10.10.2010 tarihinde buraya davet ediyorum. Kaydınızı yaptırın, aramıza katılın. Nasıl GDO orucu tuttuğunuzu bizlerle paylaşın!

14 Ağustos 2010

Dardar Dede Pilavı

Dardar dede kimdir? Nerede yaşamıştır? Bu ismi nereden almıştır bilmem. Ne kadar sorup soruşturduysam da öğrenemedim. Burada ve burada hakkında yazılmış yazılardan buldum. Ama tam açıklayıcı, bilimsel şeyler değiller sonuçta. İnsanlar körü körüne bağlanıp bir adete, gitmiş peşinden belki de, belki de bir yatırın geçmişinde bu pilavı sevmişliği var kim bilir?

Benim bu pilavı tanıyışım ilkokul yıllarıma dayanır. Üst kat komşumuz öğrenmiş, bir yerde dilek tutmuş, olmuş dileği, adağını yaparken de komşularını yani bizleri çağırmış... Kocaman bir mum yakmışlar, o bildiğiniz karanlıkta kalınca yaktığımız kalın beyaz kalem gibi olanlardan. Ortada bir tas bu pilav, yanında helva. Dualar okundu, pilav ikram edildi, isteyen dilek tuttu, oturuldu, konuşuldu, sonra herkes evine dağıldı. O günün ardından da dilekleri olanlar da bu pilavdan yapar oldu. Derken bir dönem sürdü gitti bu adet. Ardından da unutuldu...

Unutuldu unutulmasına da pilavın tadı bende baki kaldı. Çok sevdim. Diğer pilavlardan değişik olması münasebetiyle. Herkesin en sevdiği pilav değildi ama ben ara ara tuttururdum anne Dardar dede pilavı yapsana diye!

Büyüdüm, kendim yapar oldum, öyle ki İngiltere'de yaşarken bile unutmadım, yaptım(fotoğraf o zamandan). Zaten orada çeşit arıyorduk ne yesek, ne yesek diye. Et yemediğimiz dönemler oldu deli dana korkusuna, şarbon korkusuna, benim kesilmemiş hayvanı yemem eziyet ediyorlar takıntıma, domuz(sevemedim garibanı, hele nerelerde nasıl yetiştirildiklerini de görünce, üzerine bir de koku eklenince iyice kaçtım) korkuma...

Ülkeme döndüm, oooo aynı korkular buraya da gelmiş haberimiz yokmuş! Et ithal oldu, hastalıklar geldi geçti, domuz çiftlikleri boy boy gazetelere çıktı. Sucukların, salamların içine karıştı...

Geçenlerde üyesi olduğum bir e-posta grubunda konuşuluyordu. Ete alternatif baklagiller var. Mercimek var, bulgur var, ikisi çocuklara yedirilse etten alacağı proteini alır diye cümleler kuruldu. Bir zamanların çizgi filmi Viking'li Viki gibi benim de beynimde şimşek(onda ampul yanıyordu ama ben son günlerde ampulü ve ampullülerin yaptıklarını hiç sevmez oldum!!!) çaktı! Bizim kıza Dardar dede pilavı yapmalıyım dedim ve girdim mutfağa.



  • 4-5 orta boy soğanı doğradım küp küp, biraz kavurdum zeytinyağında

  • 4-5 orta boy domatesi de kabuğunu soyup, küp küp yapıp kattım yanına, öldüler onlar da iyice soğanlarla

  • 2 su bardağı yıkanmış pilavlık bulguru döktüm üzerlerine, şöyle birkaç defa karıştırdım tencerenin içerisinde
  • 1 su bardağı haşlanmış(içerisinde haşlandığı su iyice içine çektirilmiş ve haşlandıktan sonra yıkanmamış) mercimeği de kattım yanına(teşekkürler unutkanlığımı hatırlatan adsız yorum yazarım)

  • 3 su bardağı suyu da ekledim, su ısınıncaya kadar biraz hararetli ateşte pişti sonra yarıma aldım ocağı.İyice suyunu çekene kadar pişirdim pilavı.

Bir yandan da 1 demete yakın dereotunu ince ince doğradım(fotoğrafta iyice görünmüyor dereotları, İngiltere'de İsrail'den gelen bir kadar demetlerde satıldığından, o 1 demet içinde kaybolmuştur pilavın! Siz Türk usulu o koca bir demeti referans alın)

Pişmiş pilavın üzerine biraz kimyon(göz kararı ama yaklaşık 1 çorba kaşığı diyebiliriz sanırım!) ve doğranmış dereotlarını katıp beklettim. Hazır oldu bizim Dardar dede pilavı.

Amanın Ponpon hanım bir beğensin, bir beğensin... Köfte yemekten bıkmış çocuk. Proteinini böyle alsın bakalım. Aaaa bir de aman unutmayın, proteinli gıdaların yanında süt ve süt ürünleri yok! Yoksa demir emilimini gerçekleştiremez vücut! Haydi biz neyse, herşeyleri yiyoruz da, küçümenlere ayrı bir dikkat. Süt bile günde yarım litreden fazla içmemeli çocuk milleti.

Bu akşama nohut, domatesli makarna ve de çoban salata var. Bakalım onları da sevecek mi küçük hanım?

01 Ağustos 2010

Çocuğumu Kendi Kendime Yetiştirme Hakkım Var Benim!

Çocuğumu kendi kendime yetiştirme hakkım var benim. Annesiyim. Neden karışırsınız ki?

Bu cümleyi içimden o kadar çok kuruyorum ki Türkiye'ye döndüğümüzden beri.

İngiltere'dekiler olaya şöyle yaklaşır, bebek doğunca xxx konusunda ne yapmayı düşünüyorsun? Yorumu alır, sonraki cümle: Hımm, şu konuları da bir araştır istersen olur ya da şu kitabı önerebilirim der, ama doktoruna da danış elbet diye ilave eder, kendisi doktor olanlar bile!

Bu konuşma da genelde çok samimi iki dost arasında geçer. Eğer karşınızdaki sizi çok yakından tanımıyorsa, bu konuşmayı hiç yapmaz.

Ama burada öyle mi?

Soğuk bir kış günü anne ve babası olarak almışız kızımızı, güzelce giydirmişiz, bebek arabasının kendinden özel yorganını da çekmişiz üzerine. Zaten kendimiz de endişeliyiz sorun yaşar mıyız diye...

Amcanın teki dikilmiş karşımıza, tanıdığımız birisi falan da değil, öyle yoldan geçiyor, yüzümüze baka baka: Bu havada çocuk dışarı çıkartılır mı hiç? diye bizi sorguluyor. Oysa doktorumuz özellikle alıştırın, bünyesi alışsın çıkartın soğuk havada da demiş, önlemimizi almışız. Gülümsüyoruz... Amcanın susmaya niyeti yok: Ay hala duruyorlar, gitsenize evinize çocuğu hasta yapacaksınız! Doktor özellikle çıkartın dedi diyoruz. Amca: Aaaa niye, hasta mı çocuk?

E amcacığım, hasta da olsa çocuk bizim çocuk. İşine baksana sen diyemiyoruz elbet! Biliyoruz iyi niyetle söylüyor, ama bunlar bizi o kadar yoruyor ki...

Yeni evlenen bir arkadaşa hayırlı olsuna gitmişiz. Acıkmış bizimki, mamasını vermişiz yiyor. Evet doğru okudunuz mamasını! Her annenin mutlaka süt verebilitesi olamayabiliyor. Ölümüne çok istediği, milyonlarca çaba sarfettiği halde gerçekleştiremeyebiliyor. Biliyorum çoğu site yazarı anne teşvik etmek istiyor ama bazen de bunu gerçekleştiremeyen anneleri düşünmeleri, destek olmaları gerekiyor, vay hain anne süt vermedin yaklaşımı yerine... Neyse dönelim kaldığımız yere!

Komşu teyzenin biri: Aaaa mama mi yiyor?


Ben: Evet

Komşu teyze: Niye nişasta, süt, şekerle muhallebi vermiyorsunuz?

Ben: Süt 1 yaşına kadar yasak, alerjiye yol açabiliyormuş, bağırsaklarının gelişmesi lazımmış.

Komşu teyze: Kim diyooooo?

Ben: Doktorumuz!

Komşu teyze: Amaaaaan ne yapacaklarını iyice şaşırdı bunlar. Biz çocuklarımızı hep böyle büyüttük. Süt de verdik, meme de, muhallebi de. Daha ilk kızım 2 aylıktı, et suyu bile verdim ben. Alışsın çocuk, Allah Allah ya! Annem de beni böyle büyüttü, kardeşlerimi de bak sapasağlamız!

Ben:(İçimden derin bir ooof çektikten sonra) X teyze, sizin midenizde sorun vardı değil mi? Az önce sarımsaklı yoğurtla yapılmış diye salatayı yiyemediğinizi söylediniz. Sakın anneniz size erken süt verdiği için bünyenizde böyle bir rahatsızlık gelişmiş olmasın?

Komşu teyze: ????? Olabilir mi?

Ben: Bilmem, ben doktor değilim ama hani sapasağlamız dediniz ya, aklıma geldi! Biz şimdilik doktorumuzun dediğini yapalım da, sonra ah niye yapmadım demeyelim olur mu? Hem ne acelemiz var, birkaç ay içinde herşeyi yiyecek.
(1 sene oldu teyze hala ısrarla çocuğa onu yedir, bunu yap der her görüşünde. Kendisi tonton, kızı tonton)

Emzik almak istemeyen bir başka komşunun bebeğine bir akrabası yorum yaparken...

Teyze: Aaa kızım bala batır veriver çocuğa alır o zaman.

Ben: Sakın Y sakın bal olmaz. 1 yaşına kadar yasak, beyne hasar veren bir hastalığa sebebiyet verebilir, daha çok küçük oğluş.

Teyze: Aaaa ben hep verdim çocuklarıma, hiçbirşey de olmadılar ya!

Ben: Şanslıymışsınız. Şimdiki ballarda sorun var belki de!!!

Teyze: Bak biri bilgisayar mühendisi oldu, diğeri doktor.

Ben: Hah o zaman doktor olana bir sorun siz bakalım ne diyecek? (Hatta o sırada başucu kitabımız da yanımızda açıp okuyorum alakalı bölümü)

Teyze: Allah Allah...

Bir sonraki görüşmemizde teyze aklında tutmuş, kızına sormuştur. Haklıymışsın kızım, inanmadım sana, sordum bizim kıza, eh anne hiç de iyi etmemişsin bize vermekle, gerçekten de hasta olabilirdik dedi. Vay canına ne cahilmişiz!

E teyzeciğim madem şimdi cahillik diyorsun, o zaman neden tavsiye ediyorsun? diyemedim elbet!!!

Son zamanlarda da bizimkini askıya benzer bir sistemle dolaştırıyorum. Elinden tutunca kıpkırmızı oluyor hassas küçük hanımın elleri. Sağa sola kaçarken belim yüzünden onun kadar hızlı olamıyorum. Yere düşerse dizleri parçalanıyor. Ben de çareyi İngiltere'de hemen hemen her annenin elinde gördüğüm bu şekilde çözüyorum. O rahat, ben rahat, herkes kendi halinden memnun. Lay lay lom dolaşıyoruz.

Arkadaşlarımdan birisi beni görüyor.

Aaaa ne bağladın öyle köpek gibi çocuğu!

Destuuuuur çekiyorum içimden. Seninki gibi sağa sola zarar vermesin diye demek geliyor içimden diyemiyorum.

Komşu teyzelerden birisi imdadıma yetişiyor, aaaa kızım öyle deme, anne de rahat, çocuk da, seninkinden çok daha özgür şu anda o. Bak elinden tutmuş çekiştiriyorsun, oysa o istediği yere gidiyor, annesi de peşinde. Ben turistlerde görüp beğeniyordum zaten, oh ne iyi olmuş deyiveriyor. Oh teyzeeeem gel seni öpeyim bir demek geçiyor içimden. Hay ağzına sağlık sözü çıkıyor dilimden!

Evdeki büyüklerle ayrı uğraş, sokaktaki adamla ayrı uğraş! Tamam ilk deneyimimiz olabilir. Ama çok şükür eğitimli, soran, soruşturan, okuyan insanlarız biz. Hata yapmayı asla ama asla istemeyiz. Kendi kanımızdan, canımızdan o bizim, durduk yerde niye en iyiyi isterken kötü birşey yapalım? Siz sanki bilmem kaç çocuk yetiştirdiğiniz halde çok mu tecrübelisiniz? Bunun eğitimini mi aldınız? Profesör falan mısınız? Her çocuğunuz aynı mı doğdu? Robot gibi aynı şeyleri mi yaptı? Çocuk bu, kişiliğine göre, fiziksel özelliklerine, gücüne göre hayatını şekillendirmeye çalışıyor. Bizler de onun rehberleriyiz. Bildiğimizin en iyisini aktarmaya çalışıyoruz. Ama her zaman sizin en iyi bildiğiniz, bize uymayabiliyor ya da siz en iyiyi bildiğinizi zannederek bizi yanlış yönlendirebiliyorsunuz.

Annemiz, babamız bile olsanız, bize rehber olun, emir cümleleri kuran, kendi bildiğini, benim çocuğuma yapan olmayın! Kurduğunuz fuzuli bir cümle bile o çocuğun anne babasının arasını açabilir, tartışma çıkartabilir ya da çocuğa zarar verebilir.

O yüzden lütfen ama lütfen karışmayın! Çocuğumu kendi kendime yetiştirme hakkım var benim!


Not:

1- Yoldaki tanıdık bir amcanın zorla verdiği, bizimkinin ağlayarak geri vermediği yediği bir eriğin çekirdeği boğazına kaçabilirdi, Allah'tan çekirdekler konusunda eğitmiştik! (Amcanın iki çocuğu var!) Gene de zor kurtardık! Aklımız başımızdan gitti...

2- Komşu teyzenin çikolata verme girişimini zor durdurduk. Çok şükür alerjisi yok, şeker hastası da değil ama bunları bilmeden neden veriyorsun ah teyzem! Anne baba olarak glikoz şuruplu, soya lesitinli gıdalardan özenle uzak tutmaya çalışıyoruz çocuğumuzu, bunu acaba sana nasıl anlatsak? Bir süre sonra zaten biz de engelleyemeceğiz büyük ihtimalle ama hazır sistemimizi kurmuşken bozmanın ne alemi var? Doktor dedi deyince aaa hasta mı sorusundan bıktık! İlla hasta olmak mı zorunda, yarın öbür gün bu çocuğumuzu nasıl etkileyecek?

Ne olur yaptıklarınıza biraz dikkat!

(Benzer örnekler Basit Yaşam'a dair Evren'den Okuduğunuz yazıyı sevdiyseniz, bunu da mutlaka okumalısınız!)