05 Temmuz 2010

Fıstık Alerjisi

Hani Türkiye'de sokaklarda kediler, köpekler fink atar ya, İngiltere'de bu yasak!

Sahipsiz ev hayvanlarına bu hak yok, ama doğada kendiliğinden varolanların da özgürlüğüne hak çok. Kedi köpek yerine orada bol bol sincap, kuğu, Kanada kazı, ördek ve hatta tilki görmeniz mümkün. Evinizin arka bahçesinin tilkilerin uğrak yerine dönüşmesi gayet olağan bir durum. Sivri sinekleri sakın öldürmeyin ve doğal hayatın dengelerini bozmayın. Sabah bir kirpi paspasınızın üzerinde oturuyor olsun. Bunlar hep hayatın parçaları orada.

Benim sevdiğim elbette sincaplar. Onları takip etmişliğim, aile şeklinde çatılarda yakalamışlığım, haklarında yazı yazmışlığım, bol bol da fıstık yedirmişliğim var. Elimden alıp kaçmalarına tek gözleri üzerimde o fıstığı kemirmelerine, sonra gelip yenisini almalarına bayılıyorum!

Ama tüm bunları ben rahat rahat yaşarken, hiç de böyle mutlu mesut fıstığa yaklaşamayan insanlar olduğunu da ilk defa İngiltere'de öğrendim. Kaynağı belli olmayan bir sebeple fıstığı değil yemek, yakınında bulunmak bile bazı insanlarda ölüme sebebiyet verebiliyor. Aniden boğazlarında şişme oluyor ve boğuluyorlar. Sadece kokusu ya da sadece dokunmak bile yetiyor. İşte bunu duyduğumda şok oldum. Küçücük çocuklardan tutun, kocaman insanlara kadar bu alerji ile yaşamak zorunda olanlar, hatta her an ölüm tehlikesini bıçak sırtı gibi tepelerinde hissedenler var. Çünkü onlar için yedikleri bir yiyeceğin ya da tuttukları nesnenin fıstığın yakınından, uzağından bir yerlerden geçmiş olması bile yetiyor ve ne olduğunu kimsecikler bilemeden, anlayamadan ölüp gidiyor.

Böyle bir anıyı Ankara'da doğup, Avusturalya'da büyüyen, sonra da bir İngiliz ile evlenip Cambridge'e yerleşen arkadaşımdan dinledim. Eltisi ve arkadaşları ile oturmuş çay sohbeti yaparlarken, arkadaşlarından birinin çocuğu nefes alamamaya başlamış, yerden yere atıyormuş kendisini ve annesi doktormuş. Kadıncağız hızla çantasına koşup, çocuğa iğne yapmış ve ardından hastaneye koşmuşlar.
Meğerse çocukta cok ciddi fıstık alerjisi varmış. Bunu yakınlarındaki herkes bildiğinden gittiği eve, yakınına fıstık yaklaştırmazmış ve ev sahibi de dikkatle fıstık bulaşmış olabilecek herşeyi yok ettiğini sanıyormuş. Ama daha önce fıstık ezmesi yenen ve yıkanan, evet yanlış okumadınız yıkanmış olan, tabak çocuğun yakınlarına gittiğinde, zavallıcık bu hale gelmiş. Alerjinin boyutu o kadar ciddiymiş ki, yıkanmış olması bile para etmiyormuş! Anne ve babası doktor olduğu için çocuk bu yaşa kadar hayatta kalabilmiş. Yoksa çoktan kaybederlermiş. Anında müdahale edilmesi gerekiyormuş çünkü. Bunu bana anlatan arkadaşım hala olayın şokunda idi. Bir çocuğun olsun ve boşa bir sebep gibi görünecek küçücük birşey yüzünden gözünün önünde bu hale gelsin. Korkunç!

Bir başka örnek de aşağıdaki fotoğrafta saklı. Hatta fotoğraflara bakarken haydi artık şu yazıyı yaz dedirteni bu.

Nothing Hill'i gezmiş dönerken bir binanın kapısında gördük kendisini. Önce hatıra panosunu farkettik. O binada Pam Mc Donald yaşamış(kim ola ki dedik ilk), kendisi çalışan sınıf için pek çok hak sağlamış ve çocuklar için daha fazla oyun alanı, daha fazla kreş olanağı tanımış diyordu kısaca yazıda ve altta da bir çocuğumuzun çok ciddi fıstık alerjisi var, o yüzden kesinlikle buraya fıstık bırakmayın uyarısı ve merkez müdürü imzası vardı. Muhtemelen bir kreş binasının yan kapısının önünden geçmişiz. O zaman anladık ki, masumca bir sincaba birakılacak yem, birisinin hayatına mal olabilir!


Diğer yandan, böyle birşeyin ne zaman karşımıza çıkacağını da bilemiyoruz. Çünkü bu alerji denen musubet, hiç olmadık bir yaşta karşımıza çıkabiliyor. Sebepleri de açık açık belli olmuyor ve her nedense İngiltere'de, Türkiye'de görmediğimden çok çok daha fazla insan bununla yaşamak zorunda.
Alerji sınıfına sokabilir miyiz bilmiyoruma ama alerjik olan türü de bulunan astımın bir sebebini nemli havaya, evlerde yerlerin hatta banyoların bile halı kaplı bol mite'lı olmasına, nemli havada üreyen mantarlara bağlayabiliyorlar.

Bizim küçümen ilk doğduğunda doktorumuzla uzun uzun her iki ülke koşullarını da konuşmuştuk. O zaman mümkün olduğunca halı kaplı evlerden uzak durun diye uyarmıştı bizi.
Sonralarda da biberonları sterilize etmeyi artık durdur diye. Çok steril ortamlarda büyüyen çocuklarda alerjilerin, astımın daha sık görüldüğünü belirtmişti ki, 20'li yaşlarda ne olduğu bilinmeyen bir sebeple kıvranan, kanser teshisi bile konulan, ama aslında 40'lı yaşlarına geldiğinde sebebinin Çölyak(tahıllardaki glutene karşı alerji) olduğunu kendisi bulan kuzenimin yolladığı bu yazı da durumu doğruluyor. Herşeyin esası bağışıklık sistemine dayanıyor.
Bağışıklık sistemi ne kadar güçlü, çocuk o kadar kuvvetli. O yüzden daha minicikken bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Öyle pamuklar içinde sarıp sarmalanan bebeklerin sonrası çok iyi gelmiyor. Bunun dışında yediğimize, içtiğimize de çok dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü bilmeden yiyip içtiğimiz, bize haz veren o muhteşem lezzetler, diğer yandan bizim gizli düşmanlarımız. İçin için onlar da bizi yiyip bitiriyor. Lapis Lazuli bu konuda çok güzel bir yazı yazmış. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Hızla yaşadığımız, hayatımızda az bulduğumuz hazlara bile dikkat etmemiz gereken günlere geldik. Öyle anneannelerimizin, babaannelerimizin mis gibi reçelleri, nefis yiyecekleri yok artık. Onlar zamanında halis muhlis olanları ile yetişmişler. Ama bizim aldığımız en saf olduğunu sandığımız yiyeceğin, içeceğin hatta giyim eşyalarımızın içinde bile olmadık şeyler saklı.

Bizler zamanında iyiyi biraz olsun tadabildik, domatesin kokusunu, tadını biliyoruz ama ya çocuklarımız, onları tüm bunlardan nasıl koruyacağız? Bağışıklık sistemimizi nasıl güçlendireceğiz? Bol bol okuyup öğrenerek, glikoz şurubudur, soyadır, soya lesitinidir(çikolata onsuz olmuyor ne yazık ki), mısırdır gibi yiyeceklerden uzak duracağız. Bir de elimize bir büyüteç alıp etiket hafiyeliği yapacağız! Başka yolu yok bu işin.

4 yorum:

alis dedi ki...

Bugün sıcakta dışarda geçen bir günün ardından eve dönmeden içecek ve atıştıracak birşeyler almak için markete girdim. Cola zaten içmiyorum, Ice Tea ve Nestea de Greenpeace'in GDO listesinde yer aldıkları için meyveli soda alayım dedim. Clearly Canadian'a baktım, yüksek fruktozlu mısır şurupluymuş. 15 dk markette amaçsızca gezindikten sonra bir su alıp çıktım. Sanki dokunduğum herşeyin tehlikeli olabileceği garip, yabancı bir gezegende yaşıyormuşum gibi hissediyorum.

Berceste dedi ki...

Valla Ingiltere'de iken ne kadar zararlı şey varsa yemişim, i.mişim, dönünce bir de Fikir Sahibi Damaklar grubuna üye olunca anladım! Mısır vazgeçilmezlerim arasinda idi, yoğurtla, nar ekşisi ile karıştırıp yerdim. Mısır GDO'lu. Yoğurtların sütü GDO'lu mısırlarla beslenmiş, bol antibiyotik verilmiş ineklerden, nar ekşisi glikoz şuruplu. Oh oh oh... Kaçıyoruz şimdilerde ama ne kadar, nereye kadar. Direnip, biz bu malları istemiyoruz kardeşim diye ses etmediğimiz sürece bu adamlar yakamıza kene gibi yapışıp kanımızı emecekler. Bir de böyle etiketlerde bık bık yapanlara ruh hastası etiketi vurmuşlar ki, bugünlerde yandı gülüm keten helva! (Helvada da vardır glikoz şurubu kesin!)

Aaa bir de içtiğimiz suyun plastik şişesinin 7 numaralı hammaddeden olmamasına dikkat etmemiz lazım. Onda da kocaman BPA tehlikesi var :( Var da var işte. Sonra diyoruz niye bu kadar kanser vak'aları arttı, neden binbir türlü hastalık çıktı, neden insanlar koflaştı! Var işte apaçık sebebi. Bir dokun, bin ah işit oldu bu ama...

Peritozu dedi ki...

Oyle guzel bir yazi yazmissinki berceste,okurken surekli kendi kendime basimi sallayip durdum.

Ilk once sincaplardan baslamak istiyorum,fotograflara bakinca Kensington Palace in onunde bizimde kimsecikler gormeden sincaplari kayisi ile besleyislerimiz aklima geldi,beni okul gunlerime goturdun.

Dunyada uretilen misirinin yuzde 80 i GDO lu iken,nerelere gidip nerelerden ne yemeli ?

Berceste dedi ki...

Perim Perim, ben de ilk defa sincapların kayısı yediğini duyuyorum :) Fındık, fıstık türü şeylere bayıldıklarını biliyordum da kayısıyı hiç bilmiyordum. Zaten bilsem de kayısı bulmuşken İngiltere'de onlarla biraz zor paylaşırdım herhalde :P Fıstık bol nasılsa, ondan yesinler :P

Mısıra bayılan ben, hertürlüsünü yiyen ben ağzıma koyamaz oldum :( Küçümene tattırmak için dünya para verip organiğinden aldım, onun da ne tadı vardı, ne tuzu. Taneleri hatır huturdu :( Nerde güzelim süt mısırlarımız, nerede eski tadlar :(

Bol bol boykot yapıp, istemiyoruz kardeşim demeli. Sadece mısır da değil ki, o mısırdan glikoz şurubu yapıyorlar, posalarını hayvan yemi diye satıyorlar :( Yok yok! Gerçekten etiket hafiyeliği yapmalı, gerçekten!