26 Mayıs 2008

Dumansiz Hayat Oh Ne Rahat!


Babaannem gençliğinde alışmış nasıl alışmışsa sigaraya. O zamanların filitresiz en keskin sigarası Birinci'yi içerdi. İçmek denirse... Sigara tepsisi vardı, yakar, onun üzerine koyar, dumanı tüter de tüterdi. Söner sönmez yenisi yakılırdı. Hiç ara verilmezdi. Bir dönem sigara bulunamadı. Yurtdışından getirtti sigaraları, filitrelerini kesti, öyle içti. Şişe şişe öksürük şuruplarını bitirirdi. Sigaradan der, ama gene içmekten alıkoymazdı kendisini. Beni çok sevdiği, gözünden sakındığı halde her nedense o dumandan sakınmazdı, mutlaka o duman altında kalırdık. Ölmeden bir gece önce bile sigaranın kavgasını etmiştik. Ölüm aniden çaldı kapıyı ve ilk kalp krizinde kaybettik sevgili babaannemi. Baş sebep sigara! Yıllardır yarenlik ettiği, sabah kahvaltısında kuru ekmek, acı kahveye eşlik eden, herşeyden vazgeçerim ama ondan asla dediği sigara!


Anneannem dayımın vefatından sonra başlamış sigaraya, onun da başka bir içiş tarzı vardı. El ayak çekilip herkes yatınca, anneannem yakardı sigarayı. Bir de odada yalnız uyuyamaz, illa beni yanına ister, tam uyuyacağım sırada sigara içince bütün cinlerimi tepeme toplardı. Uyusana anneanne, nereden çıktı şimdi bu diye!

İnsan kendisini bile bile neden zehirler? Zehirlerken de nasıl bir zevk alır? Ben bu soruların yanıtını bulamadım gitti, bulmak da istemiyorum. Açık açık sigaradan nefret ediyorum!

Babam ortaokula giderken, en yakın arkadaşı yanında sigara içiyor bir halde yakalanınca babaannem demiş o öyle içilmez, gel ana oğul bir sigara içelim seninle. Ama öyle üstten üstten içmekle olmaz, derin derin çekeceksin ciğerlerine... Uygulayan babam da ''Ölüm bu demek dedim o gün!'' diye tarif ederdi yaşadıklarını. Gözünden yaş gelmiş, boğulmuş ve bir daha sigarayı eline bile almamış. Düşünmemiş bile. Belki de her anne baba böyle bir tecrübe yaşatmalı çocuğuna ki sonradan kendilerini zehirlemesinler.

Sonra çalıştığımız ortamlar... Babam yıllar yılı gazetede duman içinde kaldı. Çalıştığı bölümde hemen hemen herkes içerdi, öyle ki önceleri daktilolar, sonraları bilgisayar klavyeleri külle dolar taşardı. Eve geldiğinde üzerindekileri balkona asardık, yüzünü gözünü yıkamadan gelmezdi yanımıza.

Ben müdürlerimle tartışırdım, ne olur burnuma burnuma üflemeyin diye. Kahkahalar atıp dalga geçerlerdi ve dumanları inadına yüzüme üflerlerdi. Sevmiyorum diye.

Üniversiteye hazırlık kursunda arkadaşlarım... Hepsi birleşip suratıma püf! Kendilerini ayrıcalıklı, yaşça üstün sayarlardı nedense sigara içtikleri için. Büyük bir marifetmiş gibi.

Üst kat komşumuzun ağabeyi sırf babamı illet etmek için evimizin kapısını çalar, içeri duman üfler kaçardı. Gene aynı kişi yolda kalbi sıkışınca yıllar yılı içtiği, asla bırakmam dediği sigarayı bir günde bıraktı!

Hatta daha yakınlarda Arzu'cuğum ile Büyükada'ya gittik dönüyoruz. Oh mis gibi ada havası, mis gibi deniz havası diye vapurun açık kısmına oturmuşuz. Havayı zehirledi bir hanım sigara dumanı ile yanıbaşımızda... Yüksek sesle aramızda rahatsız olduğumuzu belirtince, saygılıymış, sağolsun, söndürdü sigarasını, sonra da yanımızdan uzaklaştı. Minnettar kaldık. Ama daha büyük bir saygısız geldi, yaktı sigarasını püfür püfür zehirledi bizi. Gözlerimiz mi yaşardı, burnumuz mu tıkandı, alerjimiz mi var, orada oturanların içinde kalp hastası, astım hastası olan mı var, küçük bebek mi var hiç umru olmadan!

Üç sene önce, mekan Bakırköy Belediyesi... Form dolduruyorum, güvenliğin bulunduğu yerdeyim. Birisi sigara içiyor ve duman burnuma burnuma geliyor. Kafamı kaldırdım. Burada sigara içilmez, içmenin cezası .... TL levhası. Güvenliğe dedim lütfen uyarır mısınız? Bizim görevimiz değil dediler. Bizzat kendim burada sigara içemezsiniz, bakın ne yazıyor dedim. O parayı ödetecek adamı bul, çatır çatır öder, sigaramı da içerim buyurdu bay saygısız! Belediyenin altının üstüne getirdim. Cezayı yürütecek merci bulamadım. Kaymakamlığa gidip şikayet etmem, oradan birisinin gelmesi, içen kişiyi uyarması, bu davranışını bilmem kaç defa tekrarlarsa da mahkemeye suç duyurusunda bulunması lazımmış. Kanun var, var olmasına da Allah hak getire uygulama kısmında! Avukat arkadaşlarıma danıştım, dediler boşa kürek çekme bu kanun çalışmıyor.


1 Haziran 2007'de İngiltere'de toplu yerlerde sigara içilmemesi ile ilgili kanun yürürlüğe girdi. Bütün toplu yerlerde tütün ve sigara içimi yasaklandı. Öyle ki, eğer bir lokanta ya da kafeteryada bahçe kısmında bile oturuyorsanız, içemiyorsunuz. Mutlaka dışına çıkmanız gerekiyor. Büyük marketlerde, eczanelerde sigarayı bırakmaya yönelik sakızlar, bantlar ücretsiz dağıtılmaya, halkı sigara bırakma konusunda teşvik edici kampanyalar düzenlenmeye başlandı. Hatta öyle ki, sağlık kurumu NHS, sigara içen hastalara ilaç vermeyi ve kalp ameliyatlarını ücretsiz yapma hakkını iptal ettiğini açıkladı! Kendisini öldürmek isteyenleri biz neden masraf ederek kurtaralım mantığı ile.
Düşünebiliyor musunuz? Ama diğer yandan da sigarayı bırakma konusunda ücretsiz bütün desteği de veriyor. Zaten kanunun çıkış sebebi, kalp ve damar hastalıkları ile kanserden ölümlerin çok artması ve bunun devlete olan yükünün büyük rakamları bulması. NHS ve devlet tüketicilerin sigara ya da tütünü bırakmalarına yardımcı olabilmek amacıyla özel web sayfaları hazırladılar. Konuyla ilgili tam destek veriyorlar.


Dileğim sigara ve tütün tüketicilerinin kendilerine verdikleri zararın bilincine varmaları, eğer varmak istemiyorlarsa da etraflarında zarar verdikleri insanların olduğunu düşünüp daha düşünceli davranmaları. Her hakkın bittiği yerde, yenisinin başladığını, bir başkasının hakkına tecavüz ettiklerini öğrenmeleri. Çünkü sigara içerken etraflarında o dumandan etkilenen hastalar olabilir, çocuklar olabilir, hamileler olabilir ve onların doğmamış çocuklarına zarar veriyor olabilirler. Verdikleri zarar ne kadar büyüktür, hiç düşünebiliyorlar mı?

Ülkemizde yeni çıkan ve öncekindeki sorunları yaşamayacağımızı dilediğim kanuna Hukuki Net'ten , Sigarayla Savaşanlar Vakfı'na, Türkiye Yeşilay Cemiyeti'ne, Havanı Koru Kampanyasına kendi web sitelerinden ulaşabilirsiniz.

Dumansız hayat oh ne rahat!

19 Mayıs 2008

Doğum Günün Kutlu Olsun ATAM


Bir ulusun, cumhuriyete giden yolunun adımını attığın ilk günü, aynı zamanda kendi doğum günün seçtin. Doğum günün kutlu olsun ATAM.

Atatürk'ün kızlarından Hanife, sizleri Doğru yazalım,Doğru konuşalım, Dilimizi Koruyalım etkinliğimiz için Bağlaçlar konusu ile günlüğüne bekliyor.

16 Mayıs 2008

Çocuk İstismarı


Sevgi söz sende demişti ''Çocuk İstismarı'' na dikkat çekmek için. Ancak yazmaya fırsat bulabildim.

70'li yaşlarında hiç çocuk sahibi olmayan bir tanıdığımız, anneler günü için aradığımızda her kadın bir annedir demişti. Annelik iç güdüsü her kadının içinde var. Belki de bu nedenle bu konu hepimizin içinde daha derin yaralar açıyor.

Lisede psikoloji dersinde fareler üzerinde yapılan bir deney hep anlatılırdı. Deney ortamında elektrikli telle fareler bazı nesnelerden ayrılır. Birincisinde su, ikincisinde yemek, üçüncüsünde eşi, dördüncüsünde de çocuğu vardır. Elektrikli telde de öldürmeyecek ama canını yakacak kadar elektrik. İlk teli aşıp geçen fare anne faredir. İkinci susayan fare, üçüncü aç kalan fare, dördüncü de eşinden ayrılan fare. Buradan da iç güdülerin şiddeti ölçülmüş olur.

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar sözü de boşuna değildir.

Tüm bunların ardından, çocuklarını bilerek ve isteyerek istismar eden annelere, şaşırıp kalıyorum ne yazık ki, çok üzülerek...

İngiltere'ye yerleşmeden önce sosyal denetçi olarak bir İngiliz firmasında çalışıyordum. Bu sırada özellikle bir ilimize gittiğim denetimlerde gördüm ki, çocuklar köylerinden yakınları tarafından toplanıyor, minibüsle fabrikalara taşınıyor, orada özellikle paketleme bölümünde çalıştırılıyorlar. Hem de sabahlara kadar! Küçücük gözleri dayanamıyor, sabaha karşı kapanmaya başlıyor. Başlarındakiler bağrış, çığrış onları uyandırıp çalıştırıyor.

Üretim müdürü olarak çalıştığım bir fabrikada, başka bir bölümden biri etrafımda eleman ihtiyacınız var mı diye dolaşıp duruyor... Sonradan öğreniyorum. Dayı, yeğenlerini köyünden şehre getiriyor, çalıştırıyor, bir göz odada yatırıyor, sonra sizi yatırdım, yedirdim, içirdim deyip maaşlarını ellerinden alıyor!

Bu örnekler gene nispeten daha insaflı olanları. Çalıştıkları ortam daha medeni, çalışma amaçları da okul ya da çeyiz masraflarına destek. Ama bir de küçücük bedenlerine işkence yapılanları var, pazarda satılanları var. Güzelim gözlerinin bebekleri umutla pırıldarken, feri söndürülenleri var! Küçücükken yük olarak görülüp evlendirilenleri, sakat olduğu için bir odada hayatlarının sonuna kadar mahkum edilenleri var.

Dilerim ki, minik yürekleri koruyan pek çok insan olsun, onları sevelim, böyle durumlarla karşılaştığımızda Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) olmak üzere yetkili mercilere haber verelim.Yarınların büyüklerinin sevgi ile kucaklandığı, bu şartlarda çalışmaya, zulme mecbur kalmadığı, büyüdüklerinde ülkelerine, dünyaya faydalı bireyler oldukları bir dünyada yaşayalım...

03 Mayıs 2008

Feshane'de Anadolu Kültür Turizm Fuarı

26 Nisan'da elime ulaşan bir e-posta ile öğrendim Feshane'deki Anadolu Kültür ve Turizm fuarını, keşke gidebilsem demiştim ve kısmet oldu gittim. Eğer el işlerine sizler de benim kadar meraklı ve İstanbul'da iseniz, kaçırmayın derim.

Özellikle de Kahramanmaraş'a ait bölümü ve Nakkaş'ın el işlerini sakın ola kaçırmayın diye altını bir kez daha çizerim. Nasıl bir kültürün evlatlarıyız, hanımlarımız ne kadar marifetli bir kez daha gözlerinizle görüp, dünyalar tatlısı Sıdıka hanım ile tanışabilir, onun tatlı dilinden çalışmalarını dinleyebilirsiniz.

İpek üzerine yapılan işlemelere bakmaya bile kıyamayacağınızı garanti ederim.

Fuara pek çok ilimizden katılım var. Edirnenin aynalı süpürgeleri ile meyve sabunları, Kastamonu'nun sarımsağı, el bağlamalı çarşafları, örtüleri, Yozgat'ın yazmaları... Neler var, neler...

Detayları daha sonra anlatacağım. Ama gözleri ile görmek isteyenlere önceden haber vermek istedim.

Kaçırmayın!