30 Mart 2007

Saffron Walden

Geçtiğimiz hafta pazartesi günü Cambridge'in güneyinde kalan Saffron Walden'e gitmeye karar verdik arkadaşımla...

Önceden de gitmiştim ve şirin evlerini çok sevmiştim.

Nedendir bilmem, 11 sene önce bu ülkeye ilk turist olarak geldiğim zaman da bibloları yapılan bizim Safranbolu evlerine benzer İngiliz evlerine vurulmuştum. Bir sürü alış-verişin(aklıma şaşayım ne bulmuşsam o zaman o kadar) yanısıra, bir kutu da hediyelik biblo ev ve etaminden işlenecek bir cottage house alıp dönmüş idim Türkiye'ye. O zamanlar nerden bilecektim ki, evlenip Cambridge'e yerleşeceğimi?


Buraya gelip yerleşince anladım ki evlerin dışı beni, içi de oturanları yakarmış! Hani derler ya, dökülüyor diye. Hele de Cambridge'de! Kiralar kocaman kocaman, içleri dökük ama dışından inanılmaz şirin görünen bir sürü ev... Tarihi, ortaçağdan kalma. İçlerinde oturanlar değişiklik yapıp, aslını bozmadan günümüz şartlarında yaşamaya elverişli hale getirdi ise ne ala, yok getirmedi ise vay içlerinde oturacak insanların haline!


İşte Saffron Walden da böyle minik minik biblo evlerden kurulu bir şehir.

Şehrin ilk adı Chipping Walden imiş. Ortaçağda yün ticareti ile ünlenmiş. Ancak 16 - 17. yüzyıllarda safranın üretildiği çiğdem(crocus sativus) türünün bu bölgede kendiliğinden ortaya çıkması ile şöhretini bu çiçekten elde eder olmuş. Safran, ilaç ve parfüm yapımında ham madde olarak kullanılmasının yanı sıra, baharat ve doğal boya olarak da kullanıldığından oldukça değerli bir madde imiş o dönemde.(Şimdi de safranın altın değerinde olduğunu ve bu hikayenin hatta ismin Safranbolu ile, evlerin bazılarının da Safranbolu evleri ile çok benzeştiğini söylemeden geçmeyelim).


Bu kadar değerli bir maddenin adı -yani SAFRAN- da şehrin adı oluvermiş. Chipping Walden, Saffron Walden'e dönüşmüş!
Ancak 18.yüzyıla gelindiğinde safran eski ticari önemini yitirmiş. Onun yerine arpa ve malt(bira yapımı için kullanılan çimlendirilmiş arpa) üretilir olmuş. Malttan da mayalanarak bira yapılır olmuş o bölgede.
19.yüzyıl, hayvancılıkla birlikte şehri büyük ve küçükbaş hayvan pazarına dönüştürmüş. Bu dönemde Quaker denilen dini grup oldukça baskınmış şehirde.


Dönemin varlıklı ailesi Gibsonlar şu anda kamu binası olarak kullanılan pek çok binayı şehre hediye etmiş.

İngiltere'de yangınlar çok meşhur, Londra dahil pek çok şehir yangın yüzünden yeni baştan inşaa edilmek zorunda kalmış. Ancak Saffron Walden böyle talihsiz bir olayı hiç yaşamamış. Böylece evleri, sokakları hiç bozulmadan ortaçağdan hatta daha öncelerinden günümüze kadar ulaşmış.
(Bu ülkede çoğu şehir merkezindeki ya da şehir merkezine giden sokaklar orjinal halleri ile korunduğundan iki arabanın zorla yanyana geçebileceği kadar dardır, bunu da hatırlatmış olalım!)

Bizim gittiğimiz gün dışarıda ilginç bir hava vardı. Bir bakıyorsunuz bahar güneşi, bir bakıyorsunuz dolu, bir bakıyorsunuz lapa lapa kar yağıyor... Biz hem etrafı görelim demiştik, hem de Cambridge'de olmayan mağazaları keşfedelim, alış veriş yapalım düşüncesinde idik. Ben elimde fotoğraf makinesi, dükkanlardan dışarıya bir çıkıyorum kar... Kar altında kalmayalım, bir dükkana daha bakalım diyoruz, güneş! Resmen saklambaç oynadık bütün gün.
Kardan kaçtığımız bir sırada ilginç bir dükkan keşfettik. İkinci el eşyalar satmaktaydı. Aklınıza ne gelirse vardı. Eski ütüler, halı çırpacakları, tabak, çanak, kaşık, çatal, bıçak, oturak, koltuk.... Dükkan 3 kattan oluşuyordu. Giriş, üst kat ve sonradan keşfettiğimiz örümcek ağları ile korku filmlerini andıran bodrum katı. Buraya bodrumdan çok mahsen ya da zindan demek daha doğru olur herhalde.


Televizyonda sık sık köleliğin kaldırılış(???!!!!) kutlamalarının gösterildiği bu dönemde, içimden acaba bir köle tüccarının evi miydi ortaçağda burası diye geçmedi dersem yalan olur.


Satılan eşyaların fiyatları da ilginçti. Çok pahalı sandığınız bir eşya çok ucuz, kırık dökük hiç para vermeyeceğiniz bir eşya çok pahalı çıkabiliyordu. Arkadaşım, dışı kırık dökük, çekmecelerinin hiç ellenmeye cesaret edilemeyeceği eski bir şifonyerin fiyatını 16 pound olarak okuyup, bedava bile verseler kim alır bunu diye takıldı hatta.

Dar sokakların arasında gezinirken aşağıda göreceğiniz kapı ile karşılaştık. Önce acaba birisinin özel bahçesi mi diye tereddüt ettik, ama ben meraklı Melahat'lik edip içine doğru yürümeye karar verince mecburen arkadaşım da beni yalnız bırakmadı.
Ev aynı zamanda yola köprü görevi de gördüğü için mi adına Bridge End Garden dediler bilmiyorum ama yolun sonunda çok hoş bir bahçe bize sürpriz yaptı. Bahçeyi tepeden görebilsin ziyaret edenler diye bir de özel yer hazırlamışlar. Oraya çıkıp rahatça fotoğraflarımızı çektik.

Kapalı alanında bulunan, bahçeye özel, hatıra defterine beğendiğimizi yazdık. Ama biraz bakımsız, böcüklere yenik düşmüş bir hali vardı bahçenin... Biz keşif turu yaparken yan taraftaki çimenlik alandan açık kapıyı kendine yol eden bızdık bir köpek hev hev diyerek bizi biraz hazırlıksız yakaladı ve heyecanlandırdı. Allah'tan sahibi halimizi anladı da seslendi. Beni koklayıp, sahibinin yanına dönünce rahat bir nefes aldık.

Alış veriş, gezme, keşif derken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışız ve donmuşuz! Akşam eve dönünce epey bir titredim. Neyse ki hasta olmadan atlattık durumu.
Günün bence karı, eşime göre de zararı, minik muffin şeklinde bir şekerlik ve latte bardakları oldu. Aaa bir de evi mis gibi kokutan lavanta ve gül goncalarımız var!

Yolunuz bir gün Londra'nın kuzeyine doğru düşerse bu şehri görmeden geçmeyin derim. Eski, renkli, eğri büğrü evleri çoook şirin! Ev dekorasyonu ile ilgili de şık ve güzel pek çok mağaza var.

17 yorum:

Açalya dedi ki...

Guzel bir gun gecirmissiniz. Fotograflar da cok guzel. Iyi ki de o kapidan girip ilerlemissin...bu arada sehirde sizden baska kimse yok muydu ne? terkedilmis gibi...aa bir tane adam var aslinda ilk resimde pardon :P
Ha bir de iyi ki degistirmisler ismini sehrin, ne o oyle chipping mipping?

Punto dedi ki...

Gerçekten Safranbolu evlerine benziyor evler. Sadece çatılar biraz daha dik.O bölgede safran yetiştirilmesi de ilginç geldi bana.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Ah Berceste ah,
kimbilir taa ne zaman çıkabiliriz tekrar, bebişten sonra gezmek kolay olmayacak eskisi kadar:(
23 Nisan'da Hatay'a gidelim diyoruz gonca ile:)son fırsatları değerlendirelim:)

Adsız dedi ki...

Bercestecim ne kadar güzel yazmışssın ve renkli fotoğraflar çekmişssin, ellerine sağlık...beni en çok etkileyen özellikle o küçük kapıdan böylesine güzel 1 bahçeye girmek oldu...kimbilir belki bir gün gideriz buralara;)
güzel 1 haftasonu diliyorum,sevgiler...

B5 dedi ki...

"Disi beni, ici oturanlari yakar" gayet güzel söyleyip özetlemissin :)
Cambridge dahil o adada girdigim cogu biblo ev icin ayni seyi düsünüyor buna bir de klastrofobikligi ekliyorum.
Gezi icin tesekkürler,
Selamlar,
;)

Adsız dedi ki...

Sevgili Dilek,
O bahçede onların 'maze' dedikleri labirentlerden mi var? Bana öyle geldi... Eğer öyleyse içinde dolaşmak çok keyifli olmalı.

Ferhanca dedi ki...

Bundan sonra beğendiğim yerdem ben de senin gibi biblo alıcam ..Bu bibloda bir iş var.
çok güzel anlatmışsın zevkle okudum .
Evler çok şirin bakımlı olsalar tam oturulucak evler.Renkleride çok güzel ..Gizli bahçe muhteşem ..Ne yediğinizi yazmamışsın?
Safran da ilginç Türkiye de Safranbolu karşılığı orada Saffron çok ilginç .İnsan gezdikçe neler öğreniyor..Gezmeye devam ..biz de faydalanıyoruz.. Sağol..

Hulya dedi ki...

dilek;
bu ikinci el dukkani beni cok urkuttu yahu:)ne guzel gezmissiniz,yazmissin..sen hic yaslanmassin inan bana:)sevgiler

Berceste dedi ki...

Teşekkürler Açalya, gerçekten de iyi ki oradan ileri gidip bahçeyi bulmuşuz. ''Gizli Bahçe'' diye bir film seyretmiştim, ona benzedi bizim keşif de :) Şehir merkezi kalabalık olsa da, soğukta bizden başka ortalıkta dolanan yok gibi birşeydi, bir de evlerin görüntüsü insanlarla gölgelenmesin dediğimden önlerinden geçmelerini bekledim :) Şehrin adını iyi ki bir daha birahane diye çevirmemişler :P

Hikaye ve tarihçe gerçekten çok benziyor Punto amca. Dünyanın iki ucunda bambaşka iki şehir ve aynı yaşantılar!

Sen var ya sen Pınar, azıcık otur da o bebişi büyüt, kazasız, belasız hayırlısı ile bir dünyaya getir, sonra gezersiniz hepbirlikte. Bir arkadaşım 8 aylık hamile iken uçağa binebilsin diye özel, doktor izni ile Singapur'a gezmeye gitmişti, sen de ona döndün :) Diğer taraftan da tadı damağımda kaldı Hatay'ın, mis gibi yemeklerinin, nar ekşisinin, değişik peynirlerinin... Gidersen haber et!

Teşekkürler Zeynep, UBP yolu biliyor, getirsin sizi :) Sevgiler...

Eeee B5, içi beni de yaktı da zamanında ondan biliyorum, tecrübe ile sabit :) 2 ay ev aradık, kırık, dökük, çatıda olup penceresi olmadığından insanın içini daraltanından(sana katılıyorum kesinlikle), ısıtma tesisatı diye düdük gibi iki elektrikli radyatörle koca evi ısıtmaya kalkanına kadar her birini gezdik. Yaklasık gezilen ev sayısı 40 idi ki oturduğumuz evi kiralayabildik! Bulduğumuz günkü sevincimi anlatamam. Bir şey daha söylemek lazım, kiraları ya da fiyatları da cebi yakıyor :(

Sevgili Şefika, ''Maze'' varmış oralarda ama biz giderken bilmediğimiz için göremedik, fotoğrafta görünen sadece bahce! Öyle birşeylerin içine girip dolaşmayı ben de çok istiyorum. Pazartesi Nicomedian'da DDD'de buluşmak üzere...

Teşekkürler Ferhan, ev şeklinde saatim bile var benim ama Türkiye'de. Burada zaten o evlerin içindeyim :) Hani derler ya yediğin içtiğin senin olsun, neler gördün onu anlat diye, ben de öyle yaptım :) Türkçedeki safranın karşılığı Saffron, okunuşu hemen hemen aynı! Senin gezi notlarını dinlemeye de az kaldı kanımca, ne dersin? :)

Haklısın Hülya biraz soğuk bir yerdi! Biz de nerden ne çıkacak diye baka baka gezdik doğrusu. Şimdi söyle bakalım ben neden yaşlanmazmışım??? 5 yılda nasıl yaşlandım diye hayıflanıyorum uzun süredir de! Sevgiler...

Daphne dedi ki...

Oh ne guzel gezmissiniz.
Havalar konusunda haklisin, bir isinsa bende baslayacagim gezmeye. Ziyaretine gelirim artik :)

Evler konusunda da haklisin :) gicirdamayan bir ev bulana ask olsun bu memlekette.

Adsız dedi ki...

arkadasim ne güzel yerlermis, sen gezdirmesen nereden bilecektik bak, özendim dogrusu, hem evleri görmek hem de o eski püskü esyalardan alabilmek isterdim.
keske kar yagarken de fotograf cekseydin, yaz ve kisin dakika farkiyla yasandiginin belgesi olarak :)

Selen dedi ki...

Evler gerçekten de çok sevimli. Sakin, huzurlu bir yere benziyor. Bizlerle de paylaştığın için teşekkürler. Keşke çiçekleri de fotoğraflasaydın..
Bu arada Peçete'ye teşekkür notunun da sana yazılan 'kırmızı' yazıdan aşağı kalır yanı yok hani.. ;)
Sevgiler

loungetime dedi ki...

Resimler büyüleyici tarih kokuyor.
Safranbolu ile benzerliğ de ilginç

Adsız dedi ki...

Merhaba Berceste,
Sayende zamanda yolculuk yaptım sanki. Evleri görünce (filmlerde izlediğim kadarıyla tabi) 1800'lü yıllar canlandı gözümde. Hatta küçük senaryolar bile oluşturdum kafamda :P. evlerin gerçekten de ürkütücü bir havası var. Resimleri çok güzel çekip, çok da güzel anlatmışsın. İngiltere en çok görmek istediğim ülkerlerden biri. Umarım bir gün olur. Sevgiler,

Berceste dedi ki...

Bekleriz Daphne :) Hep söylüyorsun da... Ev denince iki ahhh geliyor benden :) Biri dışının güzelliğine, biri içinin haline...

Gel Rahşan'ım, ben seni gezdiririm :)İlk fotoğrafta kar var ama çok ince olduğundan görünmemiş. Gökyüzünün renginden biraz anlaşılıyor.

Çiçekler de var Selen ama yetti gari çiçekler demeyin dedim, yerleştirmedim. Birkaç gün içinde lale fotoğrafları başlar merak etme :) Teşekkür ediyorum. Sevgiler...

Teşekkürler Lounge Time, ilgiç bir yer değil mi?

Hımmm, senaryoları da duysaydık keşke Burçin :) O evlerin bazılarının içinde bastonları ile yürüyen nineler, dedeler vardı! Ahh dedik hayata bağlılıklarına imrendik. Gelirsen haber et. Teşekkürler, sevgiler...

Pink dedi ki...

Cok guzel olmus Saffron Walden yazisi ve resimleri:)

Berceste dedi ki...

Teşekkürler Pink!